İslam'ın Kökü vahiy,gövdesi Ameli Sünnet, Fıkıhtır
" De ki: " Size ben ne' Allah'ın hazineleri bana aittir', ne de ' Gaybı ben bilirim' diyorum; yine size, ' Ben bir meleğim' de demiyorum. Benim görevim, sadece bana bildirilene uymaktır." ( En'am sûresi, âyet 50 )
" De ki: " Eğer siz Allah'ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin, ve günahlarınızı bağışlasın! Zira Allah çok bağışlayandır, eşsiz merhamet kaynağıdır." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 31)
Muhabbet mahlukat ağacının tohumudur. Eğer Allah'ı seviyorsanız, bunun bedeli elçi'yi izlemektir. Allah'ı sevenden Allah'ı izlemesi istenmemiştir. Zira yerde yürüyenler iz bırakır ve iz bırakanlar izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir.
" De ki: " Allah'a ve elçisine itaat edin! Yok eğer itaatten yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah nankörleri sevmez." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 32)
Hamdü sena olsun ki, bir Allah'a iman ediyor, ona ubudiyyette bulunuyor, O'nun Resulü'ne vahyettiği Kur'an'ın her emrini bilfiil yerine getirmeye çalışıyoruz.
Yine,( Rasûlüne) salatü selamlar olsun ki, ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in, İslam'ı emrettiği gibi nezih, pak, düşünce ve iman berraklığı içerisinde yaşamaya çalışıyoruz..
Resul'ün izinden giden müçtehidlerin Kur'an'dan çıkarmış oldukları ictihadi kararları severek, hem de Allah'a şükrederek icra ediyoruz ve etmeye gayret gösteriyoruz. Konumuzu tamamlayıcı şu alıntımızı birlikte okuyalım:
" Bu ağacı kökünden sökmek, insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslam'ın insanlığın son çevrimindeki tezahürü olan vahyin köküne kibrit suyu dökmekle eş anlamlıdır.
Fakat tohumunu el-Vedud olanın ektiği bu " tuba" ağacını daha cins meyveler elde etmek için budamak ve aşılamak işin tabiatı gereğidir. Yoksa ağaç bakımsızlıktan yaşlanır ve meyve vermez olur. Bu durumun sorumlusu da ona bakmakla sorumlu olanlardır.
Bu " tuba" ağacına karşı üç tür yaklaşım vardır.
1- Ağacı kökünden sökmek, o becerilemezse kökünden kesmek. Bunların niyeti bellidir. " Tuba" ağacını söküp yerine " şecere-i melune" ve " şecere-i zakkum"u dikmek. Onlar insanın değil şeytanın dostlarıdır.
2- Ağacı " dokunulmaz" ilan edip tek dalına dahi elletmemek. İçtihad kapısını " cehennem kapısı" olarak lanse edip kendilerini de o kapının zebanisi zannedenler takımı bu kısma girer. İyi niyet ve samimiyetlerinden kimsenin şüphesi yoktur. Kimisi cehaletinden, kimisi hamakatinden, kimisi taassubundan böyle yapar.
Elinde makas gördükleri herkese " aman tuba ağacımızı kökünden kesecek" diye hücum edenler bu kesimden çıkar. Bu kesimin iyiliği vardır: Ağacımıza musallat olabilecek dağ keçilerinden ve yabani eşeklerden ağacımızı korumak. Bunun yanında zararı vardır. Ağacı budamak ve meyvelerini daha da cins hale getirmek isteyen bahçıvanlara da dağ keçisi muamelesi yapmak.
Ağacın günümüzdeki hâl-i pür melâlinin müsebbibi biraz da bu tavrın sahipleridir. Ağaç budanıp gençleştirilerek şimdi ve budamazda meyve vermeyince, millete ağacın dalında geçmiş mevsimden kalmış ve kuruyup kemikleşmiş kalıntıları işaret edip " Bunu yesenize" demeleri , yemeyeni suçlamaları da cabası. Sonuçta avamın fıkıhsızlaşmasında bu kesim büyük pay sahibidir.
3- Ağacın köküne ve gövdesini koruyup, her yıl ince budama, her nesil gençleştirme budaması, her asır ise en gelişmiş yöntemlerle aşılamak için sa'yü gayret göstermek. Bu kesimin işi zordur. Risklidir de. Zira bazen bu kesime ehliyetsizler ve kifayetsiz muhterisler de katılır. Ben biliyorum deyip ağaca zarar da verebilir.
Ama bu bir risktir ve ağacın sahibi Allah'tır. Nihayetinde o ektiği ağacı korumasını bilir. Bu risk alınmalıdır. Ağacı kocatmak ve meyvesiz bırakmak daha büyük bir risktir. Sonuçları itibarıyla daha vahim ve tehlikelidir. Zira hayata ilahi bir müdahale olan din , hayatın dışına itilmiş olmaktadır. Dinin düşmanlarının dine veremediği zararı, onun ahmak dostlarının vermesi anlamına gelir.
Geleneğe sadakat, o geleneği üreten köklere sadakatle mümkündür. Bir ırmak kenarına sadakat göstermek istiyorsa denize ulaşmayı hedeflemelidir, geri dönmeyi değil. Zira bu hem imkânsızdır, hem de enerji kaybıdır. Ataların ocağına sadakat, o ocaktaki küle sadakat değil, köze sadakattir. Kül, ataların ocağında diye kutsallaşmaz. İşte bizim karıştırdığımız budur." ( M. İslamoğlu, Kelimeler, sayfa 197-198)
Alkışlıyorum, bu satırların sahibini.. Allah razı olsun!.. Varsın, ona taş atanlar atsınlar, laf yetiştirmeye çalışanlar uğraşıp dursunlar.. Böylesi bir ilim ve alim insan, büyüdükçe büyüyecektir..
Netice olarak;
İslam düşüncesinde " reform" denilen söz bulunmamaktadır. Lakin, dün ve bu gün, insanımızın beyinlerinde, çok acil bir " reforma" ihtiyaç vardır.
Aksi halde, beyinlerde değişiklik olmazsa, düşünceler, mantıklar, akıllar hala geleneğin, atalarcılığın tesiri altında kalmaya devam ederse, korkarım ki, İslam; bu işten zararlı çıkacak, sufizm illeti, pirçilik hastalığı, Feto Mehdiciliği kol kanat salmaya devam edecektir.
Ama, zihinlerde berrak, düşünceler Kur'anî ve Nebevi düsturlar doğrultusunda çalışırsa, daha çok nice nice Ebu Hanife'ler çıkacak, bu ümmete, bilhassa bu millete önderlik yapacaklardır.
Maalesef, gelenek, atalarcılık, köhne hikayecilik, " din elden gidiyor" safsatası, hali hazır yeni Ebu Hanife'lerin zuhuruna engel olmaktadır. Korkuyoruz ve korkulmaktadır. Yeni bir Ebu Hanife çıkar da, İslamî düşüncelere yeniden veche ve şekil verir diye!..
Rabbimiz!.. O beklenen günleri acilen lütfetsin.. Kur'anî düşünce sahiplerinin yâr ve yardımcısı olsun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın