İSLAM'DA KADER VE KAZAYA İMAN NEDİR, NE DEĞİLDİR?..
" Yine ( unutma ki), eğer Allah sana bir darlık musallat ederse, onu O'ndan başka kimse savuşturamaz! Fakat eğer senin için bir hayır dilerse, O'nun lütuf ve kereminin önüne gerilecek kimse yoktur. O lütuf ve keremini, kullarından dileyen kimseye bağışlamak ister: Zira O mutlak bağış sahibidir, sonsuz rahmet kaynağıdır." ( Yûnus sûresi, âyet 197)
Üzerinde enine boyuna durulması gereken bu nazik mevzuyu iki devrede incelemek, tetkik etmek ve inanmak gerekir. Birincisi, Emeviyye'den önceki Rasulullah (sav) ve dönemi, ve sonraki gelişen Emeviyye inancıdır.
Malum olduğu üzere, Kader, Allah'ü Teâlâ'nın ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezeli ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesidir.
Kaza ise, Allah'ın irade ve takdir buyurduğu şeyleri zamanı gelince, ezeli ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır. İslam'da kadere ve kazaya iman mes'elesini bilmek, inanmak her Müslümanın üzerine düşen önemli bir vazifedir.
Hal böyle iken, imanın şartları arasında " Kader ve kazaya iman" mevzuu , araştırmalarımıza göre, sonradan bu şartlar içerisine dahil edilmiştir. Yani Emevi krallarının idareyi ele geçirmesinden sonra öne sürdükleri bir husustur.
" Allah'a ortak koşanlar ' eğer Allah dileseydi, ne biz ve ne de ortak koşanlar O'nun dışında atalarımız O'nun dışında hiçbir ilaha tapmaz ve O'nun izni olmaksızın hiçbir şeyi yasak saymazdık' derler. Kendilerinden önceki müşrikler de böyle yapmışlardı. Peygamberlerin, ilahi mesajı açıkça duyurmaktan başka bir görevleri mi var ki?" ( Nahl sûresi, âyet 35)
" Biz her millete Allah'a kulluk ediniz, tağuta tapmaktan sakınınız" diyen bir peygamber gönderdik. Kimini Allah doğru yola iletti, kimi de sapıklığı hak etti. Yeryüzünde geziniz de peygamberlerini yalanlayanların sonunun ne olduğunu görünüz." ( Nahl sûresi, âyet 36)
" Yolun doğrusunu göstermek Allah'a tekelindedir. Kimi yollar eğridir. Eğer o dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi. " ( Nahl sûresi, âyet 9)
" Müşrikler diyecekler ki, eğer Allah dileseydi, ne biz atalarımız O'na ortak koşar ve ne de biz atalarımız O'na ortak koşar ve ne de bu şeyi yasaklardık. ' Onlardan öncekiler de bu şekilde peygamberlerini yalanladılar da azabımızın acısını tattılar. Onlara de ki, ' önümüze koyacağınız bir bildiğiniz var mı? Siz sadece sanının, yakıştırmaların peşinden gidiyorsunuz." ( En'am sûresi, âyet 148)
" De ki, ' yetkin delil , Allah'ın tekelindedir. Eğer O dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi." ( En'am sûresi, âyet 149)
Ayetlerden anlaşıldığı üzere günümüzde ki kaza kader inancının savunucuları müşrikler olarak anılıyor. Bu gün " Allah dilemese ben böyle günahlar işlemezdim" ya da " cehennem de yanmazdım" gibi ifadeler daha önceki dönemlerde müşriklerin söylemleri olarak Kur'an'da yer almış.
Ve bu şekilde bir mazeretin Peygamberi/ dini yalanlamak anlamına geldiği söylenmiş. Burada geçerli olan şeyin Rabbimizin Kur'an'da bizlere doğru yolu gösterdiği hangi yolup seçip seçmediğimizin kendi tekelimizde olduğudur. Ve yaptığımız şeyler de de sorumlu olacağımız bilgisidir.
İslam'ın erken döneminde kader ile problemlerin hicri ikinci asır başlarında tartışma konusu edilmeye başlandığı ve hicri birinci asırda konu ile ilgili bazı ip uçlarının varlığının öne sürüldüğünü görüyoruz. Kaza ve Kader konusunun nasıl bir ortamda vuku bulduğunu şu şekilde açıklayabiliriz.
" Şunu hemen belirtmek isterim ki insanın yapıp-ettiklerinde hür olmadığı ve aklında hiç bir fonksiyonunun olmadığı düşüncesini savunan cebr yani fatalizm düşüncesi diğer toplumlarda ve dinlerde olduğu gibi, İslam öncesi Arap toplumuna da hakimdi.
İslam yeryüzüne, daha önce çok az sayıda insan tarafından temsil edilip savunulan bireyin yapıp -ettiklerinde büyük oranda hür olduğu ve aklın da onun yapıp ettiklerinde belirleyici olduğu fikrini yerleştirmişti. İlk dönemde Hz. Peygamber ve onun ashabının büyük çoğunluğu bu yol üzereydi." ( İktibas, Aralık 2010, H. Ertürk sayfa 23-24)
Netice olarak;
Yüce Allah, insanların hür iradeleriyle seçecekleri şeyleri ezeli ilmiyle bilir ve insanların da özgürlüğü bulunmaktadır.
Bu irade sebebiyle insanın kader düşüncesini bahane ederek sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. Bu sebeple, insanların kader düşüncesine sığınarak çalışmamaları, yan gelip yatmaları, günah işlemeleri İslam düşüncesinde doğru değildir.
Mü'minler, sebeplere sarılıp hayatlarını dizayn edecekler, çalışacaklar yanlış kader algısını yeneceklerdir. Çalışma olmadan, rızık beklemek, kalkınma, zengin olma beklemek yanlış kader bilincinin tezahürüdür.
Emevi zihniyeti Hz. Hüseyn'in şehit edilmesine " onun kaderi böyle imiş" diyerek köksüz iddialarda bulunmuşlardır. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın