İSLÂM DÜŞÜNCESİYLE BÜTÜNLEŞMEK!..
" Kuşku yok ki Allah yolunda çarpışan, öldüren ve öldürülen mü'minlerden Allah, karşılığında Cennet vaad ederek mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu Allah'ın Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da gerçekleştirmeyi üstlendiği bir vaaddir: hem, sözüne Allah'tan daha sadık kim olabilir ki? Öyleyse sevinin O'nunla böyle bir alışveriş yaptığınız için; bu, işte budur muhteşem mutluluk!" ( Tevbe sûuresi, âyet 111)
Bu ayeti kerime mealinden şu gerçeği anlıyoruz: Profan ticaret dilinin, iman alanına taşınmasına harika bir örnek. Dolayısıyla, anlamsız bir hayattan anlamlı bir ölüm bin kat yeğdir. Zira Allah yolunda ölmek , ölmemeyi bilmektir. Çünkü, Allah'a atfen kullanılan elâ edatının Kur'an'daki genel kullanımıdır. Bu girişten sonra;
21 nci asrın Müslümanları olarak asıl mes'elemiz pratik hayatımızda ulaşamadığımız fikirlerimizle veya iddia ettiğimiz İslâm davamızla ne derece bütünleşip bütünleşemediğimiz mes'elesidir. Cihan tarihine baktığımız zaman kuru, yavan, kof iddia ve fikir sahipleri hiç bir zaman bütünlük oluşturamamış ve yok olmaya mahkum olmuştur.
Lakin, hak olsun batıl olsun fikirleriyle bütünleşip malını, canını ve evladını feda eden insanlar daima kabul görmüşlerdir. Hz. Adem peygamberden günümüze kadar gidişat böyle olmuş ve böyle olmaya devam edecektir. Resuller ve Nebiler davalarıyla tamamen kenetlenmiş insanlardır.
Düşünmeliyiz ki, Hz. Nuh'un Allah'a teslimiyeti. Musa (as)ın ve İbrahim (as)ın Firavun ve Nemrut'la mücadeleleri, son peygaamber Hz. Muhammed (sav)'in kavmi ile vermiş olduğu cihadı İslam davasıyla bir olmanın, bütünleşmenin en açık misalleridir.
Rasulullah (sav)'e dini tebliğ emri geldiği zaman Arabistan koyu bir cehalet yaşıyordu. Zulüm, haksızlık, ırkçılık, desbotizm zirveye ulaşmış bu insanlar nasıl hidayete ereceklerdi? Manzara hiç de öyle değildi. Ama, Allah (cc) adına İslam davasının doğruluğuna inanan aziz Peygamber, kendisine emredilene tabi olarak hiç bir şey için imkansız demeyip 23 yılda sonuca gitmesi İslam davasıyla bütünleşmesinin neticesiydi.
İslam'ı temsil etmek ve tebliğ etmede tereddüt hallerini Resullerde bulmak mümkün değildir. Aynı minval üzere, Rasulullah (sav)'in izinden ve yolundan giden sahabe-i kiramda aynı halet-i ruhiyeyi yaşamışlar , yani, düşüncesiyle bütünleşmişlerdir.
Onun içindir ki, Biial-i Habeşi (ra)'ın kızgın taşlar arasında, " Allah-u Ekber" , Mekke kodamanlarına esir düşen Zeyd (ra)'ı son anında; " Ey Zeyd şimdi boynunun vurulması için senin yerinde Muhammed'in bulunmasını senin de ailenin yanında olmasını ister miydin?" sorusuna; " Değil O'nun benim yerimde olmasını, şu anda ayağına bir diken bile batmasını istemem" Uhud harbinde Rasulullah (sav)'in etrafıında bir olmalarının, bütünleşmelerinin örnekleridir!..
İslam davası ile bütünleşmek, bir olmak başarının, zafere ulaşmanın devamına ve hak ise Allah'ın yardımının gelmesine ve yine ebedi saadetin gerçekleşmesine sebeptir.
Diğer taraftan aziz Kur'ân, İslam davası ile bütünleşmeyi, bir olmayı, kalbi olarak dop dolu yaşamayı iman uğrunda mal ve can vermekle izah etmiştir. Yukarıda Tevbe suresinin 111 nci ayeti kerimesinde buyurulduğu gibi kuru iddiaların, boş kuruntuların bir anlam taşımayacağının ifadesidir.
Günün Müslümanlarının, İslam'ı duyurmak,.anlatmak, izah etmek için elini taşın altına koymuyorsa, bu aziz davanın neşvü nema bulması için çaba sarfetmiyor, sayü gayret göstermiyorsa, basın yoluyla, yayın vasıtasıyla elinden geleni yapmıyorsa, dini kuruluşlara, hafızlık talimi yapan tedrisata eliini uzatmıyorsa, bu kimselerin sözleri, halleri, yaşantıları bir mil öteye gitmeyecektir.
Kendi nefsi için, zevki için harcayıp İslam yolunda istendiği zaman basit bahaneler uyduran, bulan insanın İslam düşüncesine sahip çıktığı söylenemez. Her şeyden önce İslam düşüncesiyle bütünleşmek, ona sahip çıkmak, savunmak, en az malımıza sahıp çıktığımız kadar olmalıdır.
Bilmeliyiz ki, iman ve İslam davasıyla büütünleşmek, ona sahip çıkmak için ve en asgarisi ve en az çocuk ve emlakimize sahip çıktığımız kadar olmalıdır. Malımıza zarar veren, soyan hırsızların yıllarca izini sürer, adım adım takip ederiz. Hak ve hukukumuza tecavüz etmek isteyenleri mahkeme kapılarına taşır, yan gözle bakanın hesabını sorarız, haddini bildiriz de , imana, İslam'a ve daha çok mukaddes değerlerimize her gün yapılan saldırılar karşısında neden ilgisiz ve sessiz kalırız?
Hal böyle iken, İslam davasıyla bütünleşen insan bulma ve yetiştirme meselesinde sınıfta kalmaktayız. Bunun için ne yapmalı, neler yapmalıyız? Bütün alanlarda olduğu gibi, Mü'min ve Müslümanım diyen insanların iman ve İslam davalarıyla bütünleşebilmesinin iki yolu bulunmaktadır:
Bunlardan birisi sözümüzü tutarak davaya sahip olmalıyız. İkincisi ise , ibadet ve taat alanında açık ve berrak olmak için tıpkı Hz. Peygamber'in mübarek dönemine rücu etmek zorundayız.
Medine'den Mekke'ye gelen Ensarın Akabe denilen yerde aziz peygamberimizi (sav), Medine'ye davet ettiklerinde O'na can mal, evlad ve ailelerinden daha iyi koruyacaklarına dair söz vermişlerdir. İşte, o muhteşem söz:
" Rasulullah (sav) Kur'an okuyup sonra onları Allah'a davet, İslam'a teşvik ettikten sonra, " Yüce Rabbim için şartım, O'na hiç bir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmeniz, namazı kılmanız, zekâtı vermenizdir. Kendim için isteğim de Allah Rasulü olduğuma şehadet etmeniz, kendinizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı esirgeyip koruduğunuz şeylerden beni de esirgeyip korumanızdır." dedi.
Abdullah b, Revaha: " Böyle yaptığımız zaman bize ne var?" diye sordu. Rasulullah (sav): " Cennet var" dedi. Medineliler: " O halde bu kazançlı bir alış-veriştir... Ya Rasulallah! Saaa ne yolda bey'at edeelim? diye sordular. Rasulullah (sav):
" Neşeli ve neşesiz zamanlarınızda sözlerimi dinleyeceğinize, emirlerime tamamıyla boyun eğeceğinize , darlıkta da, varlıkta da muhtaçlara yardımda yardımda bulunacağınıza hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın , Allah yolunda, Allah için hakkı söyleyeceğinize, iyiliği buyurup kötülüklerden sakındıracağınıza bey'at edip bana kesin söz vermelisiniz.
Şahsıma gelince, bana her yönden yardım edeceğinize yanınıza vardığımda kendinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı esirgeyip koruduğunuz şeylerden beni de esirgeyip koruyacağınıza kesin söz vermelisiniz." dedi. Ve hepsi Rasulullah'ın elini tutarak yukarıda zikredilen hususlarda söz verdiler. " ( M. A. Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Mekke devri, say.386)
Demek ki, düşünceler, fikriyat ne kadar kuvvetli ve makul olursa olsun bey'atlar nefse ve şeytana olduğu müddetçe mes'ele hasıl olmayacaktır. Ne yazık ki, günümüz dünyasında çekmiş bulunduğumuz eza ve sıkıntıların temelinde bunlar vardır.
Her yerde, her alanda herkesin konuşan ve hiçbir şey yapmayan ve iki Müslümanın bir araya gelemeyip kalabalıklar elbette ki kendilerini yeniden murakabe ve muhasebe etmek zorundadırlar. Düşünmeliyiz ki, İslam'da bir alana giden üç zatın kendi aralarında birini reis seçip ona biat etmeleri olayın en iyi yönüdür.
İslam davası ile bütünleşmenin bir diğer dikkat çeken yönüde ibadetler ve taatlardır. Çünkü, yüce İslam davası onunla bütünleşebildiği müddetçe bir değer ifade etmiş olur.
Netice sonuç olarak;
Yukarıdan beri anlatıldığı, izah edilmeye çalışıldığı gibi , İslam davasına kendini adamış dava adamlarının Rasulullah (sav)'in ve sahabe-i kiramın yolunu adım adım takip etmeleridir.
Bunu yapmış olduğumuz vakit görülecektir ki, Kurt Koyunla bir olacak, cılık, culuk olmayacak, Dicle kenarında, bir Kurt bir Koyunu kapmayacaktır.
İşte, o zaman müşahade edilecektir ki, mezhep kavgası olmayacak, politik düelloler yerini barışa, huzura, mutluluğa bırakacaktır. Evlatlarımız yarınlarından emin, neslimiz yılları boşu boşuna tüketmeyecektir.
Basın-yayın dolu dolu İslam yolunu takip edecek, yazarı, çizeri, İslami düşünce ile haşir neşir olacaktır. Elde Kur'an, dilde Allah, zikirde Rasulullah sevdası gönülleri okşayacak, herkes, herkesim bol bol okuyacak, kendi aleyhinde ve lehinde olan düşünceleri yakinen takip edecektir ve etmelidir...
Rabbimiz!.. Ümmete ve milletimize kavi bilinç, şuur nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın