Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

İSLÂM DÜNYASI NEREYE GİDİYOR?

     " Ve Allah'a ve O'nun Elçisi'ne tabi olun ve birbirinizle didişmeyin! Sonra direncinizi yitirirsiniz, rüzgarınız da kesilir. Kesinlikle direnin, unutmayın ki Allah direnenlerle birliktedir. " ( Enfâl sûresi, âyet 46 ) 

     Veya; ".. Kokunuz gider". Rîh, hem rüzgar hem de koku anlamına gelir. Hiç kuşkusuz burada mecaz olarak kullanılmaktadır. s" Rüzgarı kesilmek, rüzgarı arkası almak" gibi Türkçe deyimlerde de kullanılır. 

     Gücün tükenmesi ya da amaca ulaşamamak anlamına gelir. " Kokunuz gider" alternatif anlamının zengin çağrışımları içinde " gönül burnu iman kokusunu almaz olur" gibi latif bir nükte de vardır. 

     İhtilaf ile niza'yı birbirinden ayırmak gerekir. İhtilaf varlılıktır. Farklılık hem eşyanın tabiatının bir gereğidir, hem de özünde zenginliktir. Kınanan ihtilaf değil tefrika ve nizadır. Niza çatışmadır. Temelinde kendi tezini karşıdakine dayatma tutkusu vardır. ( Kur'an Meali) 

    Arif Nihad Asya hocanın dediği gibi," bir Bayrak Rüzgar Bekliyor", şiiri konumuzun mütemmimidir. Hakikaten, asırlar oldu, yıllar oldu bayrağımız rüzgar almamış, hep göklerde durgun durgun süzülmektedir. 

     İslam tarihinde Rasulullah (sav)'ın emriyle yürümüş kahramanların havalandırdıkları bayrak gibi, Uhud harbinde canı pahasına bayrağı dalgalandıran Mus'ab Bin Umeyr'in kolsuz, kanatsız kalışı gibi..

     İstanbul surlarında, göğsünden oklanan ve ne pahasına oluursaa olsun hilali surlara dikmeyi başaran serdar gibi bayrağı dalgalandıracak bahadırlar bekliyoruz. Çanakkale destanının var oluşunda 276 kiloluk gülleyi düşman üzerine fırlatan Seyyid Onbaşıyı bekliyoruz!.. Onun içindir ki;

     " İslam dünyası nereye gidiyor? Nereye varacak bu gidişin sonu?" diyor Müslümanlar. Artık sadece haberler değil, yazılar, yorumlar, paneller , konferanslar da hep bunun üzerine. Günlük sohbetlerde bile insanların mihver konusu bu oluyor. 

     Müslümanların Müüslümanları katletmelerine yanıp yakıyorlar. Birlik ve beraberliğin zarureti ile ilgili öneriler ileri sürüyorlar. Bu sosyal hastalıktan/ tefrika belasından rahatsız olmayan yok. Dün de düşünen , duyarlı insanlarımız bundan şikayetçiydi. Örneğin, Mehmet Akif Ersoy:

      " Ayrılık hissi  nasıl girdi sizin beyninize?
         Fikr-i kavmiyeti şeytan mı soktu zihninize?" diyerek feryat ediyordu.

     " Said Mehmet Said Çekmegil: 

     " İpi kopan tesbihim dağıldı tane tane
        Acı ama teşbihim ; hani, nerde imame? 
       Taneleri toplayın, Hak ipine derleyin. 
        Bir imame bağlayın ; tevhid gelsin meydane:" dizelerini kağıda döküyordu. 

     İyiye gitmedi, yarar sağlamadı. Her geçen gün tefrika daha çok büyüdü, daha çok kardeş kardeşin kanını döküyor. Senaryoyu çizen Yahudiler ve Haçlılar... Tarih boyunca yaptılar bunu. Evs ve Hazreçliler arasına sokulan fitne, Hz. Osman'ın , Hz. Ali'nin şehadeti, Cemel, Sıffîn fitnesi sudan sebeplerle bugün de devam ediyor.." ( Nida, sayı 178, A. Akkoyunlu, say. 70) 

      İslam dünyası nereye gidiyor? sorusuna dönecek olursam, maalesef,  Müslümanlar, iyiye, güzele, hayra, hayri yollara gitmemektedir. Dökülmüşlüğe, rezilete, ezilmeye, ayaklar altında kalmaya doğru süratle, hızla adımlarlarla koşaarak gidilmektedir.

     Hemde ne gidiş!.. Fireni patlamış kamyon gibi, otobüs gibi gitmektedir. Önüne kimler çıkarsa çıksın, un ufak ederek gitmektedir. Böylesi, firensiz bir kamyonu durdurmak için bir çare, önleyici bir tedbir alınmamaktadır. Herkesin dilinde, " bana ne", " cehenneme kadar yolu vardır" teşbihini burada kullanmak yerindedir. 

      İslam yurtlarında, tüm Müslüman ülkelerinde " akil", " baliğ" olmuş bir kitle bulunmamaktadır. Herkes kendi muradının,kendi iştihasının,  emelinin,enaniyyetinin peşinde sürürklenip gitmektedir. Ama, bu gidiş nereye varacaktır? 

     Bu gidişatın önü pek de emin görünmemekte, sahili selamet bulunmamaktadır. İslam ülkeleri, alimleri, düşünürleri sanki alabora olmuş gibi birbirini tanımamakta, herkes, herkese sırtını dönmüş öylece bildiği istikamette yola revan gidilmektedir. Şu ayeti kerimeye nazar edelim:

     " Şu bir gerçek ki, Firavun malum ülkede zorbaca baskı kurmuş ve ülke halkını kastlara ayırmıştı.  Onlardan bir sınıfı zayıf ve güçsüz düşürmek istiyor, ( bu yüzden) çocuklarını öldürtüp kadınlarını sağ bırakıyordu; çünkü o, gerçekten de bozguncunun tekiydi." ( Kasas sûresi, âyet 4) 

     Bilindiği üzere, Rusya ülkesi ile, Ukrayna ülkesi arasında sıcak çatıışmalar bulunmaktadır. Uçaklar düşüyor, tanklar yanıyor, insanlar göçe zorlanmaktadır. Ama, görülen odur ki, Ukrayna liderine bravo demeden geçemiyoruz. Rusya devlet lideri Putin yalnızları oynamaktadır!..

     Hakikaten, tüm Batı ülkelerini, ABD' de dahil alkışlamadan edemiyoruz. Silah derseniz silah, birlik derseniz birlik, dayanışma derseniz, herkesin eli, gözü, düşüncesi Ukrayna'nın üzerindedir. Kos koca Putin, askerini çekecek ama, utancından, " rezil olurum" hesabından ötürü kaçmamaktadır. 

      Halbu ki, ülkemizin yanı başında cereyan etmiş bir kaoitik hal yaşanmıştı. Suriye ülkesi!.. Milyonlarca insan, Türkiye'ye iltica ederken, bir kısmı da hali hazır Batı'ya firar etmek için yol aramakta, bot aramakta ve her türlü rizikoyu, ölümü, sularda ölmeyi göze almaktadırlar. 

      Suriye kabusuna yıllar oldu!.. Neden ve niçin bir İslam ülkesi, " aman yapmayın, etmeyin, hepiniz Müslümansınız" diyen bir babayiğit çıkmadı? Halende, Suriye topraklarında kan ve göz yaşı bulunmaktadır. Suud kralının nesine gerek, Mısır Sisi'sinin umurundamı, zaten Irak kendi başının çaresine düşmüş, İran'da ise, Sünnilik ve Şialık kavgası bulunmaktadır. Demek ki,

     Dayanıışma, birleşme, tesanüd Batı ülkelerinde ve ABD. ülkesindedir. Kutlu Rasul (sav) ne güzel buyurmuştu: " Allah'ın rahmet ve inayet eli cemaat ile beraberdir." 

     Netice ve sonuç olarak;

     Müslüman kitleler olarak bütünüyle dökülmekteyiz. Herkes ayrı bir alem, kendi tarafına doğru çekmekte, çekişmekte ve dirlik, düzen, nizam ve intizam kaybedilmiş durumdadır.

     Din erbabı, alimler, ülema bir türlü tesanüd sağlayamamış, birlik oluşturamamış öylesine bilinçsizce meçhul bir yöne doğru gidilmektedir.

     Ama, bu gidiş, gidişat nereye kadar gidecektir? Nerede durulacak, bu kör gidişat nerede, nasıl ve ne şekil hitame erecektir? Yani, Suriye ülkesi bittikten sonra mı?, libya hak ile yeksan olduktan sonra mı? Afganistan kendine geldikten sonra mı bitmiş olacaktır? 

      Afganistan dedim de, içim burkularak durumu arzedeyim. Afgan halkı, zor durumdadır. Açlık, hirpanilik, perişanlık, rüsvaylık diz boyudur.  Afganlı'nın, sarıkları, serpuşları sanki içi boş kafalar gibi göze çarpmaktadır. İş yerleri yok, fabrika yok, rezalet, yokluk, mağduriyet, onların kapısının hemen önündedir. 

     Üzülerek ifade etmeliyim ki, Afgan kadınları, Batı ülkelerinde sanki özgürlüğü yakalamış, " Mal bulmuş mağribi" sere serpe başları açık, modern biçimde hayat sürmektedirler. Ya Afgan'da? 

     Eminim ki, Afgan kadınları da Batı'ya yol bulmuş olsalardı, tıpkı bir Batılı hanım gibi giyinecek, başlarındaki örtüyü kaldırıp atmış olacaklardı!.. Son söz olarak,Rabbimden niyazım, Müslümanlara birlik, uhuvvet, tesanüd, dayanışma ve İslam dışı, Kur'an ötesi düşüncelere bir bir son verilme eylemidir.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın