İSLÂM, BİTMEYEN BİR DEĞİŞİMDİR!..
İSLÂM; KENDİ ZAMAN ÇİZGİSİNDE , BİTMEYEN BİR DEĞİŞİMDİR!..
" Siz ey iman edenler! Size izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin; yemeğe ( davet) edildiğinizde ( erken gelip) yemeğin hazırlanmasını beklemeyin; lakin ne zaman davet edilirseniz o zaman içeri girin! Yemeği yediğiniz zaman da hemen ayrılın, asla lafa dalmayın! Çünkü böyle yapmanız Peygamber'i üzebilir, fakat o bunu söylemek için sizden çekinir; ama Allah hakikati söylemekten asla çekinmez.
( Ey mü'min erkekler!) Onlardan bir şey isteceğiniz zaman, kapı dışından isteyin. Bu sizin kalplerinizin de, onların kalplerinin de daha temiz kalması için en uygun yoldur. Dahası, sizin ne Allah Rasulü'nü üzmeniz, ne de ölümünden sonra onun eşleriyle evlenmeniz ebediyen helâl değildir,Çünkü bütün bunlar Allah katında zaten çok büyük bir vebaldir." ( Ahzaab sûresi, âyet 53 )
Ayeti kerimeden şunu anlıyoruz: Lafzen: " perde gerisinden" . Hicâb, iki şeyi birbirinden ayıran kapı, perde, engel, pencere, duvar vb. tüm şeylere denir. Göz kapağı da dolayısıyla buna dahildir.
Burada kastedilen hiç şüphe yok ki , Peygambare hanelerinin mescide açılan kapılarına boydan boya gerilen perdelerdir. Gözden kaçırılan nokta , bu emrin kadınlara değil erkeklere verilen bir emir olduğudur. Bu bağlamda emir, hane mahremiyetinin ve özel hayatın korunmasına dalalet eder.
" İnsanlığın gelişimi son bulmamıştır. Son ilâhî yazılı mesajın inişinden sonra da bu gelişim devam etmektedir. Bunun sonucu olarak da, yeni ihtiyaç ve problemlerin oluşması ve bunları karşılamak için eski hükümlerin tâdili ya da bir takım yeni hükümlerin ikamesi kaçınılmazdır.
Öncelikle insan-insan ve insan- Allah münasebetlerini tayin ve tanzimde rehberlik eden ilâhî mesajlarda, insanlığın gelişmesi de gözönüne alınmış olduğundan- Kur'an'da, evrensel nitelikte vaz' edilen prensip ve hükümler çok az sayıda tutulmuştur. Bu az ve kapsamlı prensip ve hükümlerin dışında kalan sahalarda, özellikle insan madde ilişkilerinde, insana geniş bir insiyatif alanı bırakılmıştır.
Hz. Peygamberin (sa) vefatından sonra , özellikle Hz. Ömer'in bazı uygulamaları bu kanaatimizi te'yid edici niteliktedir. Mut'ayı ( muvakkat evliliği) yasaklaması, fethedilen arazileri mukatileye ( savaşanlara) pay etmemesi, zekâttan 'müellefe-i gulûb'a hisse ayırmaması, Tağlîb kabilesinden ' kırkta-iki" zekât alması... gibi uygulamaları, onun, Kur'anî ve peygamberî uygulamaların zahirini değil, ruhunu/esprisini esas aldığını ortaya koymaktadır." ( 1. Kur'an Sempozyumu, say. 285)
Konu içerisinde zikredildiği gibi, günümüz dünyasında Hz. Ömer (ra) gibi İslam yiğitlerine, ilim adamlarına toplumun ihtiyacı vardır.
Hamdü sena olsun ki, var olmasına vardır ama, öne çıkarak, mes'eleleri, ümmetin ve milletin dini ihtiyaçlarını dile getirmemektedirler.
Söz konus suskunluk, mes'eleleri dile getiremeyiş, toplum bünyesinde var olan bir kısım sufi ve mistik insanlara fırsat vermektedir. Onlar, meydanı boş bulduklarından ötürü, kimisi Mehdiliğini, kimisi gavs olduğunu, kimisi Mesihliğini ilan etmektedir.
Örneğin, eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamız, kendi döneminde, resmi görevli iken konuşmayıp, şimdilerde aksaklıkların, çıkışların kenarından, köşesinden söz etmesi acaba yeterli midir?
Netice olarak;
Hamdü sena olsun olsun ki, din İslam; Rasul Hz. Muhammed (sav), kitap Kur'an'ı Kerim'dir. Hal böyle iken, oraya buraya, seğirtmenin, ondan, bundan, şundan istimdat ummanın ne gereği olabilir ki?
Bana göre, inancın istismar edilerek, dinin sırtından dünyalık devşirme, söz konusu devşirmelerle milyonların üstüne milyon koyma, meşayıh kesimleri, lüks içerisinde holdingleşir iken, etraflarında toplanan biçarelerin, bir lokma, bir hırkaya talim etmeleri doğru mudur?
Ben şu ana kadar, zengin, bolluk içerisinde yaşayan bir müridana rast gelmiş değilim. Ama, trilyonlar içerisinde yüzen, kulaç atan meşayihleri biliyorum.
Demek ki, M. Görmez hocanın, değindiği gibi, ülkemizde varlıklarını sürdüren tüm cemaatlerin mal varlıklarının açık-seçik bilinmesi, bu kaynakların nereye aktığının bilinmesi lazım değil midir? Şu ayeti kerimeyi hiç bir zaman unutmayalım:
" Mü'minler, yalnızca Allah'a ve elçisine iman edenler, sonra da herhangi bir şüphe duymayan ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerdir. İşte bunlar sadıklardır. " ( Hucurat sûresi, âyet 15)
Rabbimiz!.. Ümmeti ve milletimizi Kur'an'ın aydınlık yolundan ayırmasın!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın