İmamlıktan Emekli Olmaz, Rahmetli Olunur...
" ..İşte ( kullar da farklılıkta) böyledir. ve Allah'a kulları içinde yalnızca ( bunun hikmet ve amacını ) bilenler hakkıyla saygı duyarlar; çünkü Allah çok üstün ve yücedir, tarifsiz bir bağışlayıcıdır." (Fâtır sûresi, âyet 28)
Bu günkü, yazımla, her gün beş vakit peşlerinde salate durmuş olduğumuz, o güzel sesleri ile ezanlarını dinlediğimiz mihrab kahramanlarından bahsedeceğim.
Hasbelkadar, bendeniz de onların içinden gelmiş olduğum için, o mübarek insanların streslerini, cemaatlerin baskılarını, lüzumsuz, gereksiz yere onları incittiklerini bilen bir insanım.
Mihrap adamlarımız, bu milletin her şeyidir. Ölüm hallerinden tutunda, hasta ziyaretlerine, aile içi kavgalara, insanlar arasında vuku bulan dargınlıklara bile neşter vuran kimlikleri ile, dualarını almaya muhtaç olduğumuz insanlardır.
Ama, ne hazindir ki, bir camii imamı hoca efendi, emeklilik süresini bitirir bitirmez, hemen ayrılık, emeklilik dilekçesini vererek, sarıktan, cübbeden kurtulmaya çalışmaktadır. Halbu ki,
Eski sarıklı kahramanlarımız, ömürlerini mihrapta bitirir, son nefeslerini o makamda sona erdirirler idi!.. Şimdilerde ise bakıyorum da, terü taze dinamik, kavi, sağlam okuyuşlu hafızlar, bir an önce emekli olmak için can atmakta, gün saymakta, tekaüd olunca da, mihrabtan uzak bir şekilde ömrünü hitame erdirmektedir.
Onun içindir ki, gönlümüz ve kalbimiz, hoca efendilerin erken yaşta emekli olmalarından yana değildir. Biliyoruz ki, toplum katmanları, arkalarında saf tutan insanlar, kendi cemaatleri bile, arkasında namaz kıldıkları, rükuya, secdeye vardıkları hoca efendi aleyhinde dedi kodu, tezvirat, aleyhte konuşma yapmakta, hiç de dinden, Diyanet'ten anlamayan insanlar bile, rast gele konuşarak, hocanın moral dünyasını bozmaktadırlar!..
Ama, ne yapalım? Yapılacak hiç bir şey bulunmamaktadır. Konuşan konuşsun, dedi kodu yapan yapsın, bilgisiz, dini kültürsüz insanlar ha bre ahkam kessin dursun.. Onlardan kurtulmak mümkün değildir. Dün böyle idi, bu günde aynısıdır.
Tüm bunlara rağmen, mihrap adamlarımız, azimli, iradeli, bihakkın şuurlu olarak, görevlerinin başında, mihraplarında, minberlerde, kürsülerde görevlerine devam etmelidirler. Aksi halde,
Onun, bunun " dedim", " Dedi"lerine kulak asarsak, hizmeti bihakkın yürütmemiz mümkün olmayacaktır. Konuşsunlar, onlar konuştukça, bizim azim ve irademiz daha güçlenerek çıkacaktır.
Mihrap adamlarımız, tüm hizmetlerini görevlerinin icabı yapmaktalar, ölmüşe koşmalar, hastalara şifa olmalar, derdi olanlara derman olmalar, kavgalı barış elçisi, problemi bulunanlara imdat ehli olmaları görevlerinin icabıdır. Usanmadan, bıkmadan, hiç bir şeye aldırış etmeden görevlerini bihakkın yerine getirmeye devam edeceklerdir.
Netice olarak;
Yapmış olduğumuz iş, hizmet ve görev ulvi, peygamber mesleği bir görevdir. Tarihi seyr içerisinde, görmüş olduk ki, Resulullah'a taş atanlar, yollarına diken döşeyenler olduğu gibi, Hz. Ömer niçin hançerlendi? Hz. Osman neden zalimlerin hışmına uğradı? Hz. Ali, ne sebeple hunharca şehid edildi?
Hz. Hüseyin; Kerbela vadisinde şehid edilir iken, bunu yapanlar da Müslümandı, ehli kıble idi!.. Yani, tarih tüm bunlara şahit olduğu gibi, o günden bu güne, süre gelen mihrap insanlarımızda zaman zaman veya çoğu kere, bu tür dedikodulara, hücumlara, saldırılara, ithamlara, iftiralara maruz kalmaları olağandır.
Adam, abdest nasıl alınır? Teyemmüm nedir? Gusül ne şekil yapılmalıdır? mevzuunda döküldüğü halde, hadlerini aşarak, mihrap insanlarına saldırı, hücum normal karşılanmalıdır.
Son söz olarak, hocalarımızdan istirhamımız, makamlarının değerini, ağırlığını bilmeleri, bu manevi mükellefiyetle, ileriye, daha ileriye koşmalıdırlar.. Rabbimiz!.. Tüm hocalarımızın yar ve yardımcısı olsun, Allah onların hizmetlerini karşılıksız bırakmasın!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın