İçtihadın Durduğu Yerde İslami hayat
İCTİHADIN DURDUĞU YERDE İSLÂMÎ HAYAT DURUR VE YOK OLUR!..
Asırlar oldu, Müslümanlar uyudu ve uyutulmuştur!.. Çünkü, " ictihad kapısı kapalıdır" ham ve biçare düşüncesiyle, ilim adamlarının beyinleri çalışamaz, kafalarını günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre düşünemez, fikir üretemez hale sokmuştur.
Ne acı ki, bir kısım sufilere göre, Işıkçılara, Süleymancılara vesair gruplara göre, her kim ki, Kur'an üzerinde düşünsün, aklını çalııştırmış olsun, maazallah!.. Onun o günün işi bitirilmiş, dini dışı işlerle meşguliyetten dolayı tu-kaka edilmiştir.
Halbu ki, insan beyni, insan aklı çalışmak, çabalamak, düşünmek ve üretmek zorundadır. Dolayısıyla, Rasulullah'tan sonra bir peygamber, Kur'an'dan sonra da bir kitap nazil olmayacağına göre, her an, her dem, her gün değişen şartlar içerisinde Müslümanlar hayatlarını nasıl devam ettireceklerdir? Yani,
" Ezmânın tağayyuru ile ahkâmın tağayyuru istib'ad olunamaz." Yani: " Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi görmezlikten gelinemez." kuralını ve gerçeğini 21 nci çağın Müslümanlarının geri plana atmaları düşünülemez.
Düşünülürse, mes'eeler bundan on dört asır önce yaşamış mezhep imamlarına görüşlerine, ictihadlarına, çalışmalarına götürülmüş, bir mes'ele hakkında Ebu Hanife'nin çalışmaları incelenirse, bizim sorunlarımıza çare bulunmaz, mes'ele öylece yüz üstü bırakılmış olur ki, çağın bütün ilim insanları mes'ul duruma düşmüş olur.
" Müslümanların sorunlarının çözülemiyor olması, Kur'an-ı Kerim'i bin küsur yıldan beri terk etmiş ve onu her çağa göre anlamaya çalışıp uygulamayı ihmal etmiş olduklarındandır.
Cahiller Müslümanlar Kur'an'ı çok okuyorlar, ama manasını anlamadan okumanın, teybe konulan bir kasedin Kur'an okumasından ne farkı vardır. Hâlâ bunun farkında olmayan müslümanların elbette işleri, sorunları çözülmeden, yüz üstü kalmaya mahkûmdur.
Kur'an'ı Kerim'i yeni şartlara ve ihtiyaçlara göre anlamak gerektiği kabul edildiği halde, meslek itibarıyla anlamak mecburiyetinde olanların bu anlayışa fiilen karşı çıkmalarının sıkıntısını bizler çekiyoruz. ! ( İs. göre çalışma ve aile planlaması, sayfa 170-171)
Hayat, yaşam her an, her gün değişmektedir. İcad, mucid, teknik, teknoloji, uzaya gitmeler, aile, çocuk edinme, miras, şahitlik, evlilik, nikah bağı, abdest, gusül, teyemmüm, hac, şeytan taşlama, kurban kesme, zekat, sadakalar, teravih namazı, zühr-i ahir bid'atı ve benzeri binlerce mes'ele detaylı şekilde çözüm ve çare beklemektedir.
Bu tür fıkhı mes'eleleri, 1400 yıl önceki mezhep imamlarının görüş buluş ve fıkhı inceliklerine terkedersek, günümüz şartlarını, zamanımızı o zamana taşımak zorunda kalırız ki, zamanı geriye götüremeyeceğimize göre, böylesi bir çalışma, düşünce sistemi 21 nci çağın İlim insanlarına hakaret ve bunları tanımama olacaktır.
Örneğin, bir çok camimizde, halen, hali hazır " Zühr-i ahir" diye bir uydurma, uyduruk namaz kılınmaktadır. Hoca efendiler, cemaatın tepkisini çekmemek için, bu mes'eleye eğilmemekte, dile getirmemektedirler.
Hal böyle iken, Rasulullah (sav), sahabe-i kiram böyle bir uydurma namazı kılmışlar mıdır? hayır!.. O halde, Rasul ve sahabenin kılmadığı bir namazı, Kur'an'da en küçük bir işareti bile bulunmayan " Zühr-i ahir" denilen uyduruk namazı günümüz insanları niçin kılsınlar?
Diğer taraftan, haftalar öncesi imamlar tarafından kadın erkek kılınması için duyurusu, çağrısı yapılan Teravih namazları nasıl, niçin, neye dayanılarak farz ve vacip hükmüne sokulmaktadır?
Tabii ki, dinin değişmez ve sabitelerini Müslümanların bilmesi, bu konuda değişsin, günümüze göre uydurulsun diye teklifi mümkün değildir. Beş vakit namaz, oruç, hac, zekat ve imani hakikatler!.. Hal böyle iken;
İctihadi alanlarda çalışmanın, kafa yormanın bilinci içerisinde bulunmalıyız. Hayat her an, her dem değiştiğine binaen, Din İşleri Yüksek Kurulumuz, İlahiyatçılar, ülkemizin önde yürüyen, önde gelen ilahiyat profesörleri, milletimizin önünde ışık olmalı, çerağ olarak her yeri aydınlatmalıdırlar.
Sonuç yerine;
İctihad kapısını kapatmak, kapalı olduğunu var saymak, bu aziz millete hakaret içeren, hamlıktır, kofluktur, kısır düşüncedir ve düşünmeyi hapsetmektir.
Düşünce ve düşünmeyi hapsedersek, hayat kendilinden dona kalır, çalışmaz, duraganlaşır, sonra da bozulmaya mahkum olur.
Her zaman ifade etmiş olduğum gibi, günümüz dünyasında kadınlar mescidlere, camilere çok az sokulmaktadır. Hele cuma namazlarına yer kıtlığı, darlığı sebebiyle, bir bahane ile camilerden kovulmaktadır.
Halbu ki, her caminin bir bölümü kadın cemaatlere ayrılmış ister vakit namazlarını, isterse cuma namazlarını kılmaları, vaaz dinlemeleri, hatibin hutbesini takip etmeleri, camii sevabı, cemaat nimetinden istifade etmeleri için kendilerine ayrılan bölümde rahat bir şekilde namazlarını kılmaları, verilen vaazlardan nasiplenmeleri gerekir.
Bir diğer, hususta, cuma günleri, hatip hutbede dua ederken, cemaat yapılan dualara iştirak edememektedir. Neden ve niçin? Eğer, o saatte hatibin dua etmesi yasaksa, dua yapmasınlar. Dua yapılacaksa, duaya cemaatin iştiraki niçin yasaklanmalıdır?
Hülasa, günümüz dünyasında, her ilim adamı, ehl-i Kur'an hocamızın kafasını yorması, sahih hadislerden de istifade ederek, yep yeni bir çalışma içerisinde bulunması tarihi, dini, şer'î bir zorunluluktur... Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın