HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ!..
Tarihi zaferler, cenkler, destani galibiyetler şairlerin eserleri ile vücud bulmuş dilden dile dile getirilir, söylenir olmuştur!.. Örneğin Plevne marşımız,Yemen türkümüz , ne ne zaman söylenmiş olsa hemen gönlümüz heyecanlanır, coşarız, içimizde dalga dalga fırtınalar kopar!. Bu hiyecanla Viyana'ya uçarız, Sarıkamış üzerine besteler dizeriz!.
Cenk havası vurduğu zaman Zeybek'leşir, efe olur, mehterin " Ceddin dedesi"ne kendimizi kaptırmış oluruz!.. Bu münasebetle dildendi le söylemiş olduğumuz " Hey on beşli on beşli" türküsü de millet olarak bizi heyecanlandıran birisidir.
Rahmetli Mahzuni baba, bir söyleside demişti ki " Yolsuz Maraş, susuz Urfa" bestesine milletimiz kalkıp oynamıştı!.. El'an oynamaktayız!.. Halbu ki, üzülecek yerde oynamayı, marifet bilmiş. kendimizden geçmişiz!..
" Hey on beşli on beşli!..
Gerçek şehitlere karşı işlediğimiz günahlar burada kalsa iyi... " Hey on beşli on beşli" Türküsünü bilmeyenimiz yoktur . Müziği pek coşkulu, oynak bir türküdür.
Müzikolog Erdoğan Gökçe ( Edirne Liseliler Dergisinde) diyor ki: " Çalınınca hemen kalkar, oynar, göbek atarız. Tabii ne olduğunu bilmediğimiz için oynuyor göbek atıyoruz. Amma gerçek farklı. " Nedir gerçek? Yine yanıtı Gökçe veriyor ."
Bu türkü, Çanakkale savaşı sırasında askerlik çağına gelmiş ancak askere alınacak kimse kalmaması üzerine, Hicrî 1315/ Milâdî 1899 doğumluların 16,5 yaşında askere çağrılmaları üzerine yakılan türküdür. Bu türkü faciayı anlatır. Bilinçsiz halkımız bu türkü ile göbek atıyor."
Facia için yakılan türküde göbek atanlar, şehitlikleri oto park yapıp üç-beş kuruş kazanınca da göbek atıyorlar! Yavaş yavaş şehitlikleri tüketerek, gelecek nesillere ne bırakmayı tasarlıyor olabilirler? Yoksa tarihin izlerini silerek belleğimi yok etmeye çalışıyorlar? Doksanıncı yılda yazmamız gerekenler bu mu olmalıydı? " ( E. Mütercimler, Gelibolu 1915 , say. sunuş)
Çanakkale savaşları derinden derine tetkik edildiği zaman görülmektedir ki, akıl ve mantığı, idraki zorlayan hallerle karşılaşmamız mümkün olmaktadır!.. Neredeyse her evden bir çocuğun Çanakkale'ye yollandığı bir ortamı, ölüm-kalım günlerini bizim türkülere, oynamaya tahvil etmemiz ne kadar mantiki ve ne kadar insaflı olmaktır? Şu alıntıda vurgulandığı gibi:
" Mehmetçik ve Anzaklar!
Türklerin Çanakkale Muharebeleri, karşı tarafın ise Gallipoli ya da Dardanelles Compaign adını verdikleri bu savaşı, öteki savaşlardan ayıran bazı ilginç yönler vardır.
Bunlardan birisi Anzaklar ile Osmanlı askerlerinin hem çarpışmalar süresince bir birlerine karşı sıcak ilgi duymaları hem de sonrasında dost oluşları, bir birlerine kin ve nefret duymayışlarıdır.
Osmanlı Devleti ordusu karşısında, Gelibolu yarım adasına amfibi harekat düzenleyen İngiliz-Fransız müttefik ordusunda çeşitli ülkelerden gelen askerler vardı. İngiltere ve Fransa'nın dışında Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, İskoçya, İrlanda , Hindistan, Nepal, Somali, Rusya ve Filistin'den gelen Museviler!..
ANZAK ( Australian and New Zelander, Army Corps ) kelimesi " Avustralya ve Yeni Zelanda ordu birlikleri" anlamına gelen sözcüklerin ilk harflerinden oluşur, Türkiye'de ANZAC ifadesi Anzak şekline dönüşmüştür.
Bu kavram her üç ülkede de sempatiyle karşılanmakta, Avustralya ve Yeni Zelanda da çok saygı duyulan bir dereceyi ifade etmektedir." ( a.g.eser, say. 17)
Netice olarak;
Türkülerimiz, tetkik edilerek incelenirse altında büyük ve kahır dolu bir hayatın göze çarptığı görülecektir!.. Böylesi bir anlam içeren türkülerimiz karşısında hoplayıp, zıplamaktan ziyade, o topraklarda şehidi şüheda olan yiğitlerin ruhaniyetlerini hatırlamak, dua etmek, Fatihalar göndermek en derin, bir dini vecibe olmalıdır!..
Bu vesile ile, tüm şühedalarımızı rahmetle anıyor, makamlarının âli, komşularının Rasululullah (sav) olmasını niyaz ediyorum!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın