Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

HAYATIN NORMALE DÖNMESİ DEĞİL, MİLLETİN ALLAH'A DÖNMESİ GEREK!... 

     " Elif-Lâm-Râ!. Bu, insanlığı, Rablerinin arzusuyla karanlıklardan aydınlığa; tüm övgülerin muhatabı olan, O her işinde mükemmel olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir vahiydir." ( İbrahim sûresi, âyet 1)

     Malum olduğu üzere, vahyin akla nisbeti, ışığın göze nisbeti gibidir. Işıksız kalan göz de , vahiysiz kalan akıl da kördür. Vahyin maksadı akılları bilinçaltının karanlığından bilinç semasının aydınlığına çıkarmaktır. 

      Bilinç semasının aydınlığına çıkarmaktır.  Bilinç semasının güneşi ise vahiydir. Bu ayet cahiliye aklını " karanlık" olarak isimlendirmektedir. Bu yüzden vahyin hedeflerini, onun " karanlık" olarak nitelediği cahiliyye insanının bilgi ve birikimiyle sınırlamak, Kur'an'la çelişen bir yaklaşımdır. 

      Bilinci Kur'an'sız olan insanın varacağı, varmış olacağı nokta " hayatın normale dönmesi" düşüncesidir. Halbu ki, Müslümanlar bunu aşmış bulunsalardı, yani millet Allah'a, Allah yoluna istikametini çevirmiş olsaydı, karanlık düşünceler, izbe akıllar meydanda cirit atmayacaklardı. 

     Kur'an'ın şu görüşlerini irdeleyelim: 

     " Kur'an'ın iniş sürecinde mukatta'at ( veya fevâtih) adı verilen harflerin yer aldığı ilk sûre Taha ve Yâsîn  ihtilaflı olmakla birlikte, 29 sûrenin başında, harf sayısı itibariyle 1'den 5'liye kadar değişen ve Arap alfabesinin yarısı olan 14 çeşit harften oluşan bu harfler hakkında 40'a yakın görüş vardır. 

     Yahudiler ebced hesabına yorum ümmetin yaşını hesap etmişlerdir. Bunların sembol olduğunu söyleyenler, neyin sembolü   olduğu konusunda farklılaşmışlardır.

     İbn Abbas Allah'ın en büyük ismi olduğunu düşünür, ancak " nasıl telif edileceğini ben de bilmiyorum" der. " İlahi esmanın, meleklerin, peygamberlerin, başında geldiği sûrelerin sembolüdür." diyenler olmuştur. 

    Bunu söyleyenler de ikiye ayrılmıştır. Mesela Ebu Hayyan müşrikleri uyardığını söylerken, Râzî, vahye hazırlık babında Hz. Peygamber'i uyardığını söyler. İbn Hazm, Kur'an'da tek müteşabih'in mukatta'at olduğunu söyler. 

     Hz. Ebu Bekir'e göre, Allah'ın Kur'an'daki sırrıdır. Arapların bu harfleri inkar ettiğine dair bir bilgi ulaşmadığına göre, bilinen bir işleve sahip olduğu düşünülmelidir. Kaldı ki Kur'an'da ' anlam dışı' hiçbiri şey bulunmamaktadır. 

     Tutarlı bir yoruma göre, bu harflerin başında geldiği sûreler Kur'an'dan söz ederler. Ne ki Meryem. Ankebût ve Rûm bunun istisnasıdır. Kaldı ki başında Kur'an'dan söz ettiği halde mukattaatla başlamayan bir çok sûre vardır. 

     Müberred, Ferrâ, Kurtubî, Taberî, Zemahşerî, İbn Teymiyye, İbn Kesir gibi bir çok otoriteye göre harfler Kur'an'ın mucize oluşumu ifade eder. " Kur'an kimsenin benzerini getiremeyeceği bir mucizedir, ilâhi kelamdır. Eğer değil diyorsanız, işte harfler elinizde , haydi bu harflerle siz de benzerini getirin" anlamına gelir.

     Fakat Kur'an bu meydan okumayı zaten açık ve net olarak bir çok yerde yapmıştır. Böylesine üstü kapalı bir yöntem, " meydan okuma" ( tahaddi) kavramıyla pek de mütenasip durmaz. " ( Kur'an Meali) 

     Böylesi anlamlardan anlıyoruz ki, " paylaşma ahlakı"nın bizlere düstur ve ders sunması, icraatta bulunmamız önemlidir. İşte böylelikle, hayatın normale dönmesinden ziyade, milletin Allah'a ve Allah yoluna, yönüne dönmesi önemli ve gereklidir.

     Örneğin, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen  7/7, 7/6  ölçeğindeki deprem sebebiyle, nice nice zengin insanımız fakir olmuş, yokluk sınırına ulaşmıştır. 

     Demek ki, insan " ben ne oldum dememeli, ne olacağım?"demelidir. Hayat nasıl normale dönebilir? Paylaşma ahlakı yürürlüğe girerse, düşkün, perişan insanlarla hemdem olunursa işte o zaman millet Allah'a dönmüş olur, yaşam tarzımız normale dönebilir. 

     Netice olarak;

     Ne acı ki, fertler, bencillik sınırında, egoistçe düşünceler içerisinde yaşamaktadır. " Bana ne", " Ne neme lazım", rezilce ifadeleri gündemi alt üst etmiş, mes'ele çıkılmaz hal almıştır. 

     Buhl, kendi elindekini başkasından kıskanmak, şubh başkasının elindekine göz dikmektir. Allah Rasulüne bir zat gelerek açlıktan dizlerinde derman kalmadığını söyledi..Allah Rasulü " Bu zatı misafir edecek biri var mı ?" dedi. Ebu Talha kabul etti ve eve götürdü. 

     Evde bebeklerinin yiyeceğinden başka bir şey yoktu. Ebu Talha eşine: " Onu uyut, kandili bir biçimde söndür, biz yemiş gibi yapalım, misafiri doyuralım" dedi. Ertesi sabah Rasulullah " Allah bu gece falan aileden razı oldu" dedi. 

     Îsâr, " kendi ihtiyacı olduğu halde, başkasını kendine tercih etmek" anlamına gelir. Buhl, şubh, isâr yanında; hased, ğayret, ğıbta , sehavet , cûd ve fakr kavramlarırıdır. ( Kur'an Meali) 

      Tüm bu ifadelerden anlıyoruz ki, yaşamış olduğumuz dönem ve devir " îsar" devir ve dönemidir. Bahillikten şiddetle kaçınma zamanıdır. Yani böylelikle , hayatın normale dönmesi değilde, milletin Allah'a dönmesi zamanıdır. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın