FAY HATLARI, DEPREM VE DAĞLAR !..
" Bir yanda sizi sarsar diye yeryüzüne yerleştirdiği kalkmaz kımıldamaz dağlar, öte yanda yolunuzu bulabilmeniz için nehirler ve yollar.." ( Nahl Sûresi, âyet 15 )
" Ve daha bir nice işaretler var.. Mesela onlar, yıldızlarla yollarınızı buluyorlar." ( Nahl sûresi, âyet 16 )
" İmdi bakın , hiç yaratan yaratamayan gibi ( olur) mu? Hâlâ gerçeğin farkına varmayacak mısınız?" ( Nahl sûresi, âyet 17)
Bilindiği üzere, dağlar ve ırmaklar/ vadiler/ yollar yan yana anıldığında, hem vahyin hem de mahlukatın çift kutuplu özelliğine bir atıf olarak anlaşılmalıdır.
Bu aynı zamanda ilâhî yaratmadaki denge ve hikmeti gösterir. Dağlarda, onların arasından yolculara ve sulara geçit veren vadiler ve su yatakları da insan için bir yasaya tabi kılınmıştır.
Geçici dünyanızda fiziki yolculuklarınız yol gösterici kılavuzlar var eden Allah, sizi sonsuz mutluluğa götürecek yolun kılavuzu olarak da vahyini gönderdi.
Maalesef, ülke olarak, millet olarak fay hatlarının yoğun olduğu, sürekli depremin topraklarımızı salladığı bir toprak parçasında yaşıyoruz. Her an, her deprem sonucunda, her sel felaketinin akabinde millet fertlerimizi kara toprağa veriyor, kimi kaybolup nice nice günler sonra cansız bedenlere, çürümüş organlarına rastlamış oluyoruz..
Sel ve deprem afetlerinden dolayı evler yıkılıyor, terü taze nice bedenler toprak altında kalıyor, her taraf harabe haline gelmektedir. Hal böyle iken, gün geçmiyor ki, deprem sebebiyle bölgeler sallanıyor, coşkun seller nedeniyle sel afetlerinin önüne geçemiyoruz..
Halbu ki, bu sorunun bir çözümü, bir çaresi olması lazımdı. Elbette dünyada hiç bir şey çözümsüz, çaresiz olamadığı halde, insanların, illaki inadına inadına tehlikeli yerleri seçmesi, dere yataklarına evler yapılması, fay hatlarının üzerine görkemli görkemli binalar kondurmak hangi insanın akıl kârıdır?
Halbu ki, aziz Kur'an, her türlü gelişen, gelecek tehlikeyi asırlar öncesi bizlere haber vermiş, aziz peygamber (sav) müslümanların akıllı olmalarını tavsiye etmiştir. Yani, her şey açık seçik ortada iken, insanların illaki inadına inadına gelişen tehlikelere karşı direnmeleri, direnç göstermeleri, " korkmuyoruz" (!) demek değil midir? Şu ilahi ikazlara kulak asalım!..
" Daha O'dur yeryüzünü uzatıp genişleten; yani ( bir yanda) kalkmaz kımıldamaz dağlar dikip ( öte yanda) nehirler akıtan; ve orada her üründen erkekli dişili çiftler var eden, gündüzü geceyle örten... Elbet bütün bunlarda, düşünen bir topluluk için derin mesajlar vardır." ( Ra'd sûresi, âyet 3)
"...Yeryüzünün nasıl uzatılıp genişletildiğini ( medde'l-ard) açıklamayı amaçlamaktadır. Ve bağlacını beyan vurgusuyla çevirmemiz bundandır. Yaratııcı bu iradesini yer küreye dağlar ve vadiler , yükseltiler ve çukurlar koyarak gerçekleştirmiştir.
Engebeli arazi yapısı sayesinde yerkürenin yüzey alanı bir kaç kat uzatılmış ve yayılmıştır. Bu uzatılmayı, yeryüzünün kısaltılmasından söz eden âyetin zıddı olarak mecaza hamledip bu uzama ve kısalmayı " değerler" olarak düşünmek de mümkündür.
Bitkilerin erkekli dişili olduğunu beyan eden bu âyet hiç şüphesiz botaniği çok çok aşan bir maksada sahiptir. O da, tıpkı tabiat varlıkları gibi insanların, fikirlerin ve inançların da tek kutuplu olmadığıdır. Hemen arkadan gelen gece gündüz çifti de bu maksadı teyid eder.
Zaten âyetin sonu, vahyi düşünen bir topluluğa ithaf eder. Dolayısıyla, düşünen bir topluluk içinde bir âyetin sayısız âyet vardır, ama düşünmeyen için sayısız âyetler taşıyan o bir âyet de yoktur. " ( Kur'an Meali)
Netice ve sonuç olarak;
Yüce Allah'ın biz insanlara kullanması, yaşaması için vermiş olduğu akıl nimetini en güzel şekilde hayata geçirmesi gerekmektedir. Hayri yolları bilmesi, her türlü bela ve gelecek sıkıntıları tanıması, ona göre tedbirli olması emredilmektedir. Şu ayeti kerime de izah edildiği gibi:
" Ve yeryüzünü ( engebeli arazi yapısıyla) uzatıp genişlettik; zira orada kalkmaz kımıldamaz dağlar yerleştirdik; üstelik orada her türün dengeli bir biçimde büyüyüp gelişeceği ( bir canlı hayat) sağladık. " ( Hicr sûresi, âyet 19 )
Zikredilen uyarıcı, ikaz edicçi ayeti kerime meallerinden ders çıkararak, dünyayı yaşanılır, üzerinde rahat edilir bir hale getirmemiz biz insanlara düşen bir görev olmaktadır.
Aksi halde, tehlikelere " boş ver" nazarıyla kulak asmaz isek, depremlerden korkmaz isek, sel afetlerinden çekinmez isek, doğacak ölüm va'kaları bizlere ders olmaz ise geriye ne kalmaktadır?
Acı, göz yaşı, terü taze bedenlerin yıkık yerlerde toz toprak olması kalmaktadır. Gerek deprem afetlerine karşı, gerekse sel afetlerine karşı milletimizin müteyakkız durumda olması bir zorunluluktur.
Dolayısıyla, yüce Rabbimizden, biz insanlara akıl, fikir, düşünce, tedbir sahibi olması için vermiş olduğu akıl nimetini kullanmasını niyaz ederim. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın