EZANA SAYGI GÖSTERMEK !..
" Onları salât'a çağırdığınız zaman, onu hafife alırlar ve oyun ederler. Bu, onların kafalarını kullanmayan bir topluluk olduğunu göstermektedir." ( Mâide sûresi, âyet 58 )
Ayeti kerime içerisinde geçen " Onlar" dan maksat , birlikte düşünülmesi gereken, dünün Mekke sokaklarında salma seyip gezerek, İslam'a hakaret edenler, Medine'nin mahallelerinde yaşayan Yahudiler ve bu gün ise, İstanbul taksim alanında, bir hayli perişan kılıklı, nihilist kadın, kız ve erkeklerin toplanıp okunan ezanı Muhammediyyeyi boykot, protesto etmeleri, aleyhde tezahüratta bulunmalarıdır.
" Ezan; lüğatta, İ'lam, bildirmek, duyurmak demektir. Dini literatürde ise; özel vakitlerde belirli kelimelerle ve yüksek sesle okunarak inananları namaza davet, inanmayanlara da kurtuluş ve hidayeti tebliğden ibarettir.
Dinin temeli olan Allah'ın yüceliğini ve birliğini Hz. Muhammed (sav)'in Peygamberliğini duyurmaktır. Ezan Müslümanlığın şiarı, bir ülkede İslam varlığının sembolüdür.
Ezan okumak vacibe yakın ( müekked) güçlü bir sünnettir. Medine Site Devleti kurulmuş, Medine Mescidi de inşa edilmişti. Namaz vakitlerinin duyurulması ve Müslümanların Mescide çağırılması uzun müzakerelere konu oldu.
" Çan çalarak" namaz vakitlerini duyuralım diyenler oldu. Hristiyan adeti gerekçesiyle kabul görmedi. " Borazan çalalım" diyenler oldu. O da Yahudilerin işidir denilerek uygun bulunmadı. " Ateş yakarak" duyuralım diyenlerin teklifi de Mecusilere benzememek için kabul edilmedi.
Karar alınmadan toplantı dağıldı. Ama herkesin kafasını namaza çağrı konusu meşgul ediyordu. O gece Medine'nin yerlisi Abdullah bin Zeyd ile Hz. Ömer aynı rüyayı gördüler. Nur yüzlü zat kendilerine ezanı öğretmiş ve namaz vakitlerinde " Yüksek sesle bunu okuyun" demişti.
Önce Abdullah sonra da Hz. Ömer Peygamberimize gelip gördükleri rüyayı anlatmışlardı. Allah elçisi " Bu konuda vahiy daha evvel geldi" demiş ve sesi güzel olduğu için Bilal-i Habeşi'ye yüksek bir yere çıkarak ezan okumasını emretmişti..." ( S. Tandoğan)
" Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli,
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli." ( Akif)
Yukarı satırlardan da anlaşılacağı üzere, Ezan; hamd olsun. 15 asırdır mabedlerimizde, evlerimizde, yüksek yerlerde, namazlardan önce, doğan çocuklarımızın kulaklarına şanla, şerefle okunmaktadır.
Bilhassa, ülkemizde, öylesi ezan okuyanlar hocalarımız bulunmaktadır ki, onların ezana başlamaları ile, minare şerefeleri sanki dile gelircesine, kalblerimizi okşamakta, ruhlarımızın şifası olmaktadır.
İsterseniz siz; İsmail Coşar kardeşimizin okumuş olduğu ezanı bir dinleyin, akabinde bir daha, bir daha dinleyeceksinizdir. Allah uzun ömür versin. Küçük bir kalp sorunu yaşamış, şifalar diliyorum.
İsmail Coşar'ın; bir sözünü hiç unutmam: " Ben; Kocatepe camiinde ezan okuduğum zaman, Anitkabirdeki bayrağın ışıl ışıl dalgalandığını göreceksiniz" derdi.. Onun içindir ki,
Ezansız an, ezansız bir semt, zaman bulunması mümkün değildir. Her an, her dem ezanlarla süslenmekte, zaman ve mekanlar okunan ezanla şerefyab olmaktadır.
Lakin; gelin görün ki, memleketimizde tam tamamına 18 yıl ezan, okunmamış, minareler susturulmuş, ezan yerine, ne idüğü belirsiz, anlaşılmaz ifadelerle " Tanrı uludur" yanlışı ile, bu aziz milletin mabedleri, minare şerefeleri öksüz kalmıştır.
Nice hoca efendi, heyecanına hakim olamamış, ezanı; asli şekliyle okumuş, ama, akabinde kodesleri boylamışlar, polis ve jandarma dipçiği altında inim inim inlemişlerdir.
14 Haziran 1950 sabahında, merhum, şehid , mazlum Başbakan Menderes'in gayreti ile, tekrar bir fermanla, ezan; asliyetine dönüş yapmış, ama, bu dönüş, Menderes'in hayatı ile sonlanmıştır. Dolayıyla,
Şu günlerde; İstanbul Taksim alanında, ezana karşı edepsizlik yapan aşüfteler, cünüp gezmeyi, bekareti kabul etmeyenler, ezanı yuhlamaktalar, rahatsız olduklarını, bu sesi duymak istemediklerini alenen söylemektedirler.
Halbu ki, bu milletin
Facebook Yorum
Yorum Yazın