Emrah Topcu

Emrah Topcu

Mail: emrah.top.cu@hotmail.com

Ey Kardeşim…

Ey Kardeşim..!

Ne gelir çocuk desem aklına? Bir çocuk sesi duyunca ne işitir kulağın ? Ya o ağlarken; sızlar mı yüreğin? Gülünce de çiçekler açar mı gönül pınarında?

Devam etmeden önce okumaya; düşün biraz. Düşleyelim hep beraber, bir zamanlar çocuk olduğumuzu da unutmayalım..

Ne zor, ne büyütülesi, ne de ilginç bir dünya. Her şeyden önce en mühim olanı; oyun olsa gerek, biraz da ilgi, he biraz da şu çerezlerden. Çok da kolay değil büyümek öyle. Oyunu, ilgiyi ve yeni maceraları bırakıp da büyümek olur mu hemen öyle?

Olmazmış ama; oluyormuş. Hakikaten olabiliyormuş...

Oyunu da ilgiyi de şu bir kaç atıştırmalığı da bırakıp koskoca bir adam olabiliyormuş; bir çocuk…

Demişizdir, hayatımızda bir kere de olsa, "Hep çocuk kalsam". Oynasam okulumun bahçesinde doya doya, bir de okula gelmeyen arkadaşımı ziyaret etsem hasta yatağında. Öğretmenimizin verdiği ödevleri getirsem ona  sonra beraber çikolata yesek. "Hadi benden olsun bu sefer. Bir çikolatanın lafı mı olur? Hem sen hastasın ama iyileşiceksin İnşâAllah ben de yanındayım." desem yine. Gezsek şöyle sokak sokak, mahalledeki arkadaşlarımla..

"Anne! geçenlerde "kardeş" ne demektir, onu konuştuk arkadaşlarımla. Kardeş olmak sadece anadan babadan olan bağ ile sınırlı değilmiş, asıl kardeşlik Allah'ımıza olan bağlılıkmış ve Müslümanlar ancak kardeştirler anneciğim.

- Aferin, oğluma MaşâAllah ne güzel söyledin.

-Anne! ben dışarı çıkıyorum arkadaşım geldi de.

-Haydi Allah'a ısmarladık oğlum, dikkat edin..."

" -Selamun Aleyküm kardeşim..

-Aleyküm selâm..

-... Gel ! beraber kuşlara özenle biriktirdiğim şu ekmek kırıntılarını serpelim..

- Tamam, olur kardeşim...

 

Allahü Ekber, Allâhü Ekber! Allâhü Ekber, Allâhü Ekber!

 

- Ezan okunuyor çabuk abdest alalım,
-Yetişemeyiz kardaşım,
-Koşalım o zaman.
-Geçemez ki, geçemez ki!
-Ha ha, ilk ben geldim yendim seni!
-Heh iyi ettin, abdest al da göreyim seni..
-Alırım tabi, haydi besmele çekelim önce.
-Tamam tamam, biliyorum ben...
-Kardaşım şimdi kaç rekat kılacaktık namazı, unuttum da ben..
-Ya abdest alırken konuşulmaz bilmiyor musun emmi oğlu.
-Sen de konuşuyorsun ama...
-Bitirdim ben, bekleyeyim mi seni ?
-Bitirdim bitirdim, Hayrını gör.
-Ne göreyim?
-Hayrını hayrını.
-O ne demek?
-Bilmem bana da bir ağabey demişti.
-İyi bakalım haydi hızlı olalım namazı kaçırmayalım!

Allahü Ekber..! Elhamdûlillahi Rabbil âlemin…

-Hiştt, dürtmesen len, Hihihi.."

Çocuklar; o saf gülüşleriyle, o masum bakışlarıyla sevgiyi getiriyor aklıma. Merhameti, rahmeti, bereketi, iyi olan her ne varsa; Elhamdûlillah, o iki küçük gözün içinde görebiliyorum. Ya sen görebiliyor musun kardeşim? Daha bebekken ağlıyor, gülüyorlar onlar; hayır da var şer de var şu hayatta der gibi. Masumca bakıp, sorguluyorlar etrafı tefekkür eder gibi. Hele insanın en saf, en temiz halidir ya; çocukluğu, günahsız ellerini açtığı zaman semâya, kabul olmayan dua var mıdır ya?

Olmuyorsa artık kabula şayan amelimiz, belki de insan olduğumuzu unuttuğumuzdandır. Belki de çocuk olduğumuzu unuttuğumuzdandır.

Hiç, bir yavrucak size Cenneti hatırlattı mı? Bakın, bizim Peygamberimiz o küçük gözlere, ellere nasıl hitap ediyor, Peygamberimiz (sav), çocukları "cennet kokusu", "gözümün nuru" diye tarif eder, "Her öpücük için cennette beş yüz yıllık mesafesi olan bir derece verilir" diyerek, çocukların sevgiyle yetiştirilmesini tavsiye ederdi. "Evlat kokusu Cennet kokusundandır.” ve “Hayırlı evlat dünyada nur, âhirette sürurdur."

Cennetin kokusunu merak ediyor musun? Ediyorsan eğer yeter sana bir bebeğin, bir çocuğun kokusu. Hele, bir de kendi evladınsa. Cennet senin oluyor senin. Almak istiyorsan şu dünyadan bir iyilik, yeter bir çocuğun saçını okşaman, bir buse kondurman yanağına. İçin huzurla dolsun istiyorsan, sana duacı olacak bir hayırlı evladın yeter bir ömür.

Peki ya kardeşim, Cennetini kaybedenler ne yapacak peki?
Cennet, tek bizim mi olsun ?
Evet biz; inanan, salih âmel işleyen ve sabrı tavsiye edenler, iki cihanda da o güzel mekanda olacağız Biiznillah.
Ama?
Nereye gidiyor bizim evlatlarımız, kardeşlerimiz; cennetlerimiz?
Ne işleri var onların şu mezarlarda, ne işleri var sokaklarda böyle başı boş?
Böyle bir hayatı mı hakediyorlardı?
Bu zulmü onlara reva görmek hoş muydu?
Ama söyleyecek bir kaç sözüm daha var.
Hâlâ idrak edemeyenlere, etmek istemeyenlere,

Ya Eyyühellezine Âmenû! Ya Cemaat-i Müslimin!
Ey iman edenler! Ey Müslüman Cemaat!

Evet sen kardeşim, Sen!
Zamanın geçmesini hüzünle beklemeyi, aç gezinmeyi ıssız sokaklarda, annesiz babasız geçen yılları bilir misin?
Acılara atılan kahkaları, her atılan kahkadaki o heva dolu pis nefeslerle aynı havada yaşamayı bilir misin?
Çıplak ayakla soğuk kaldırımlarda dolaşmayı... Peki ya, hiç ıslandın mı çıplak yüreğinle? Hiç yağmur gelecek diye üzüldü mü yüreğin? Hiç ağladın mı, bir mazlumun haline? Hiç okşadın mı, bir yetimin başını? Kaç defa es geçtin umutla bakan gözlerin imdadını kaç defa!

Bilmez misin sen, o feryad eden bakışları, haykırışları? Uzattın mı elini, kaldırdın mı düşeni? Yoksa arkana dahi bakmadan geçip gittin mi? Sızlamadı mı vicdanın? Kuş sütünün eksik olmadığı sofranda, televizyonun karşısına oturmuş izlerken görünce şehit haberini -yoksa ağzının tadı kaçmasın diye- bir iki acımayla, vahlanmayla, bir iki de bedduayla avuttun mu vicdanını? Benim niyetim iyi demekle halloluyor muydu her şey? Allah yolunda infak etmekdikden sonra iyi niyet kalıyor muydu kardeşim?

 

Hani bir de, Müslümandık?

Görmedik mi etrafta acı çekenleri? Yoksa birbirinden önemli işlerimiz engel mi oldu bir tanecik de olsa gönülden kopacak samimi duaya. Çok mu gördün onu da, çok mu yoğunsun yine?  Sen hakim misin ki dünyana, eminsin yarınına? Bir gün döner gelir karşına, umursamadığın akibet başına. Başını vurunca da o taşa, gelecek küçücük yavrunun imdadı; kulağına. Neden, gönlünden koparıp vermedin elini de "Allah versin!" deyip geçtin kalabalık kaldırıma.

Bu gün bir şeyler yap, kardeşlerin için..
Gülmeyi yasakla kendine mesela, Halep'te gözleri kan ağlayan kardeşin için.
Kendini açlıklarla tanıştır bugün, hergün açlığa müptela kardeşlerin için.
Bugün gözlerini yum, her şeye; ama zulme gözlerini aç kardeşim.
Bugün sussun dilin boş muhabbete lâkin ilelebet konuşsun dilin Hak için. Bugün kapat kulağını tüm seslere ve dinle, her yerde bir çığlık, bir bomba, bir silah sesi!
Düşün öylece.
Bir cân havliyle koş yardım istemeye.
Gir karşına çıkan ilk kapıdan, o kapı tevbe istiyor senden, sonra bir diğerine; şükür. Ve sonra aç o en büyük kurtuluş kapısını.
Aç ellerini göğe duâ için.
Dur o kapının dibinde, iste Arş-ı Âlâ'dan iste!
Tut bir elinle o kurtuluş ipini, uzat diğer elini de ümmete.
Çağır Allah Aşk'ına! Kurtar elini uzatanı sana, Peygamber Aşk'ına!
Uzat Kurtuluş şerbetini içmeyenler kör!

Ver yüreğini; Ümmet-i Muhammed'e..
Allah için, Allah İçin; tut elimden gidelim bu Şehadet kokan diyara..
İşte bak..
Hz. Muhammed’im açmış kollarını orada bekliyor bizi kardeşim!
"Kanın kardeşim; Cennette akan şelalelerden daha mübarek.
Cânın kardeşim; senden haberi olup da kılını dahi kıpırdatmayandan daha yüce.
Ve adın, Allah'ın izniyle Haşr meydanında İbn-i Şehid.
Ve yüreğin; biz günahkar kullar arasında en temizi..
Hakkını bize helal et kardeşim..."

Esteizübillah,

 Âl-i İmrân ; 3/92

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ 

  "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir."

Velhamdülillahi Rabbil âlemin...

Emrah Emrullah Topcu

Facebook Yorum

Yorum Yazın