EY BARIŞ ELÇİSİ, EY SEVGİ TİMSALİ
" De ki; " Eğer siz Allah'ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah'da sizi sevsin; ve günahlarınızı bağışlasın! Zira Allah çok bağışlayandır, eşsiz merhamet kaynağıdır." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 31 )
Bu ayetten şunları anlamak mümkündür: Muhabbet mahlukat ağacının tohumudur. Dolayısıyla: Eğer Allah'ı seviyorsanız , bunun bedeli Resul'ü izlemektir. Allah'ı sevenden Allah'ı izlemesi istenmemiştir.
Zira yürülenler iz bırakır ve iz bırakanlar izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir. Çünkü, Resulullah (sav)'de, biz ümmetleri gibi yemiş, içmiş; yaşamış; evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış; üzüldüğü olmuş, sevindiği görülmüş, ama, hiç bir zaman mistisizmin ifade ettiği gibi, şeyhlerin, kutupların onu yücelttikleri gibi göklerde kanat çırpmamıştır. Çünkü;
" Kur'an'ın anlattığı peygamber hayatı ve örnekliğinden kopuk, getirdiği mesajın temel özelliğini örterek alakasız parçaları öne çıkaran bu tanıtımın pekiştirildiği kutlamalar, tüketenine " haz" veren modern biçimdir.
Şirk bulaşmış dini anlayışı tevhid ederek arındıran, Furkan'ın ölçüsüne göre cahili hayatı eleştirmekten başlayarak toplumun dönüştürülmesi için örgütlenen, sırat-ı müstakim üzere duruşu, siyasi muhalefete karşı sabrı, davasında ısrarı ve uzlaşmayan sünneti ile bilinen peygamber yoktur burada.
Kur'an buyuyor ki, " Allah ve melekleri peygambere yardım ( salât) ediyor, ey iman edenler, siz de peygamberin getirdiği davasına yardım edin ve ona itaat edin".
Peygamberin davası, Allah'ın dinidir. Kendisi de bu dinin elçisidir. Elçiliğini yaptığı dinin sahibi, elbette onu koruyacaktır. Onun getirdiği dinin özü, tevhide uygun yeni bir toplumsal yapının temelleridir.
Tıpkı bütün toplumların işlerini gördükleri, her tür ilişkilerinde itibar ettikleri vs. kuralların tamamı olan diğer dinlerin, o dine göre yanlışlığı gibi. O nedenle peygamber, mesajını duyurmaya başladığında, ' Kureyş'te fitne çıkaran', atalarının ve kendilerinin uyguladığı kuralları değiştiren, ', ' çok kötü bir hemşeri' oldu. Oysa ' emin' sıfatını ona, onlar vermişti. O güne kadar bir proplemleri de yoktu." ( İktibas Dergisi, Mayıs 2009, H. Alan, sayfa 37-38)
Mü'minler olarak istiyoruz ki, toplumumuzun artık Resulullah (sav)'i anlama, onun hayatını, örnekliğini hayatlarına yansıtma zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.
Çünkü, bin yıllık millet hayatımızda onun bizlere tebliğ etmiş, emirlerinin iştiyakla yaşanmasını arzu etmiş olduğu aziz Kur'an'ın okunması, anlaşılması ve emirlerinin yaşanması zamanı geçmektedir.
Bu gerçeği anladığımız zaman, görülecektir ki, aileler rahatlayacak, gençlik Sırat-ı Müstakim yoluna girecek, evlerde huzur, toplumda ahenk yaşanacaktır.
Netice olarak,
Bu hakikatlerin tahakkuku için, tüm ilim adamlarımızı, Başkanlığımızı, akademisyenlerimizi, ediplerimizi, entelektüellerimizi göreve davet ediyoruz.
Mevlit denilen Süleyman Çelebi merhumun 1408 yılında kaleme almış olduğu hayale dayalı, Kur'an dışı söylemler bir hatıra olarak, bir ibret alma manzumesi olarak kütüphanelerde yerini almalıdır.
Çünkü, her Kur'an eri, mevlidin içeriğine girecek olursa, görmüş olacaktır ki, tamamı hayal, rüya, uydurmasyona dayalı sözlerden ibaret olduğu müşahade edilecektir.
Resulullah (sav)'i, aziz Kur'an nasıl tavsif etmiş ise, sahih hadisler, nasıl anlatmış ise, ona inanacağız , o tarif üzere İslam'ı yaşamaya çalışacağız!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın