Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ENDÜLÜS'Ü KAYBETMENİN MALİYETİ YÜKSEK OLMUŞTUR!..

" Bir de elde edecekleri sayısız ganimetle... Ve zaten Allah her işini mükemmel yapar, her hükmünde tam isabet kaydeder." ( Fetih sûresi, âyet 19)

Ayeti kerimenin yorumu şöyledir:

" Tevbe ve istiğfar kalbin yönelişidir. Burada sözü geçen bedeviler, işledikleri hatadan dolayı yürekten pişmanlık duyup Allah'a yönelmediler.

Tevbede kalbin Allah'a karşı duruşunu önemsemediler. Onun yerine imajı öncelediler. Rasulullah'tan kendileri için Allah'tan af dilemesini istemelerinin altında yatan gerçek sebep buydu.

Dilleriyle Rasulullah'tan istedikleri istiğfarın kalplerinde bir karşılığı yoktu. Bu ayet her çağda imaja yatırım yapanları imana yatırım yapmaya davet etmektedir.

Yazı başlığından anlaşılaşacağı üzere, Endülüs toprakları, hali hazır kanayan, acısı dinmeyen bir yaradır. Nasıl olmasını ki!.. Endülüs toprakları, yani bu günkü İspanya coğrafyası tam tamamına Müslümanlar o topraklarda 711 yılından 1492 tarihine kadar hükümranlık sürmüşler dini mübini İslam'a gönül rahatlığı içerisinde hizmet etmişlerdir

Endülüs, Müslümanların hakimiyetlerine geçmeden önce,barbarlığın, vahşetin; ilkelliğin,insanlığın uzak kaldığı bir ülke durumundaydı.

İlahi hikmete bakınız ki, Abbasilerden kaçan Emevi sülalesi, Cebel-i Tarık boğazını aşarak bu günkü İspanya topraklarına adım atmışlardır.

Endülüs hükümranlığı 711 yılından başlayıp 1492 yılına kadar altın bir çağ yaşamış, İslam'a, hadise, Kur'an'a hizmet etmişlerdir. 1492 yılına kadar altı dönem geçirmşlerdir.

Gerek Müslümanlar, gerek Hristiyanlar ve gerekse Yahudiler, mal ve canları emniyet içerisinde olmuş, istedikleri gibi dini emirlerini yaşamışlar, köleliğe karşı çıkmışlar ve hür olarak hayatlarını idame ettirmişlerdir.

Aileler parçalanmamış, bu günkü Siyonistlerin Gazzeli Müslümanlara yaptıkları zulüm gibi en küçük vahşet, şiddet söz konusu olmamıştır. O günkü İspanya Yahudileri hür ve özgür olarak yaşamışlardır

Endülüste insanlar hür, hürriyet içerisinde yaşamışlar, Müslümanlar Hristiyanları kabullenmiş, Yahudiiler bunların arasında en küçük bir maruzata uğramamışlardır, her din kendi dini emirlerini gönülden yaşamışlardır Şöyle ki:

" Bu bir arada yaşama tarzı, Endülüs Müslümanlarının Hristiyan halka olan tolerans yaklaşımını daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır. Gerçekten hiç bir mağlup halk, anlaşmalarla sağlanan hakların ve zimmi hukukunun tatbiki konusunda İspanyollar kadar şanslı olmamıştır. Devletin her kademesinde bu halktan insanlar vardır. Kimileri valide sultan olarak halifelerin yanında, kimileri mevali sürüsünde, kimileri maaşlı asker olarak orduda, kimileri de general olarak ordunun en üst kademesinde...." ( İslam'a Giriş, sayf. 472)

Hristiyanlığı kabul eden diğer ülkelerde olduğu gibi İspanya'da da halk, artık yıllardır devam eden " Hz. İsa Allah'ın oğlumu? İnsan oğlu mu? Oğlu ise gerçek mi yoksa mecazi oğlumu? İnsan asli günahla mı doğar?" gibi sorular ve bu sorulara cevap vermek için yapılan tartışmalarla bölünmüş ve bunalmış durumdaydı.

On birinci yüz yılda, İşbiliye, Mâleka, Meriye, Tulyetula, Gırnata, Batalyevs , Sarakusta, Dâniye , Belensive , Meyırka ,Lizbon gibi Endülüs şehirlerii de Kurtuba benzeri büyük bir ilim merkezine dönüştü.

Bu ilim merkezinlerinden Razi, İbn Hayyân, İbn Haldun, fıkıhta İbn Hazm, Ebu'l-Velid, el Bâci, İbn Tufeyl, İbni Rüşd gibi alimler eserleriyel Endülüs'ü karanlık çağdan çıkararak " aydınlanma"ya götüren ilim ve bilim insanları olmuştur.

Endülüs fethi-nden sonra Müslümanların tatbik etmiş oldukları " bir arada yaşama" nın yanı sıra, Endülüste mimari, musiki, edebiyat, idari yapı, kültürel eserler dünyanın, tüm insanlığın gözlerini kamaştırmıştır.

Ama, ne yazık ki, bu muhteşem sistem 1492 yılında sona ermiş, sair ülkelerin teşvik ve yardımları ile, insanlar birbirine düşmüş, Endülüste taş üstünde taş kalmamış, insanlar tandırlarda yakılarak hayatlarına son verilmiştir.

İşte, o tarihlerde dünyanın kabul etmediği, edemediği beş yüz bin Yahudiyi, Osmanlı padişahı !!. Bayezid'in emri ile insan başı 1,5 altun karşılığı satın alınarak gemilerle Türk topraklarına getirilmiştir.

Hristiyan alemi, Endülüs'ü kıskançlığının esiri olarak yaktırmış ve yıktırmıştır. Taş taş üstünde kalmayan Endülüs'te insan başı kalmayarak toplu imhalarla, tandırlarda yakılarak diri diri derileri soyularak imha edilmişlerdir.

Tabii ki, bu iş de Müslümanların, beylerin, halife geçinenlerin birbirlerine düşmeleri, sen-ben kavgaları büyük rol oynamıştır.

Netice olarak;

Günümüz dünyasında İspanya topraklarında, Endülüs'ün izleri, hatıraları, teberrük kabilinden eserleri gezilmekte, görülmekte ve parmaklar ısırılmaktadır. İnsanları, hayretten hayrete düşürmektedir.

Dile kolaydır.. Seki z asırlık bir muhteşem, görkemli medeniyet bir hiç uğruna, bağnazlık, kısır çekişmeler uğruna sonlandırılmıştır

Maalesef, ne yazık ki, İspanya toprakları dün ve bu gündür o medeniyeti aramakta, ulaştığı sihirli formule nasıl ulaştığını hesap ederek seyahat etmektedirler.

Nankör Yahudiler, dünü unutmuşlar, bu gün Gazze'de, Filistin'de taş taş üstünde bırakmamaktadırlar. Gariban Gazze'linin kafa tası kemiklerinden tas yaparak su yerine kan içmektedir.

Halbu ki, dünya kalmış olsaydı, medeniyet sabit olsaydı Endülüs Müsülümanlarının devamı sabit kalırdı. Ama, Müslümanlar birliğini koruyamadıkları için binlerce mükemmel eserden başka, taş yığınlarından başka bir eser koymayarak tarihin derin izlerinde kaybolup gitmişlerdir..

Rabbim!.. Tüm şehidlerimize rahmet elesin. Gerek Endülüs topraklarında, gerekse Filistin beldelerinde zulme uğrayan insanlara rahmetini esirgemesin!. Selam ve dua ile....

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın