Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

CENAZEYİ ALKIŞLAMAK !..

     İyide, son dönemde kimi sosyete çevrelerinde daha çok da sosyalist eskisi, ideolojik saplantılı, düşünce özürlü çevrelerin , ölülerini kaldırırken alkışlamalarının ne anlama geldiğini bir türlü anlayabilmiş değilim.

     Alkışın, sevgi veya takdiri ifade edilen bir eylem olduğu hesaba katılırsa bir ölüyü alkışlamayı anlamlandırmak gerçekten zor oluyor. 

     Bu alkışlarla; " Ölmeyi başardın aferin sen yiğit adamsın doğrusu.." demek mi isterler? Yoksa " iyiki gittin, sırtımızda bir kamburdun.." demek mi? Veya mesela; " Sen çok yaşa koçum benim..." demek midir manası bu alkışların? 

     Pekâlâ; ölüm tarih boyunca sağlıklı insan için hüznü gerektirirken modern insan aklını peynir ekmeklemi yemiş ki sevdiklerinizin ölümünü bir sevinç  gösterisi olan alkışla karşılıyor. Üstelik tarihte ve dünyada Türkiye'deki bir avuç aklı evvelden başka kimsede böyle bir uygulama görülmezken.

     Hadi çevresi garip ve komik bir tarzda kaldırıyorlar cenazeyi de; yakınları, ölenin oğlu, kızı veya anası babası içerlemiyor mu bu duruma?  " benim en acılı günümde bu ne laubalilik, bu ne küstahlık , utanmıyor musunuz?" demiyormu? Kim bilir demiyor zahir." ( Nida, sayı 137, sayfa 48-49, Ö. Ş. Hotar.

     Özellikle, bizzat şahit olduğum ve bir cenazede gördüğüm bir saçmalıktan, insanları aldatarak, söğüşlemek için yapılan maskaralıktan bahsetmeden geçemiyeceğim:

     Adana merkezde bir yakınımın cenazesine katıldım. Hanım cemaatlere duanın bile yasak edildiği bir katılım. Din adına uydurulan bir hayli saçma ritüellerden sonra, cenazeeyi gömdükten sonra, ölü evine geldik. Geldik ama, evde, hummalı bir çalışma yapıldığını gördüm. 

     Yetmiş bin Tevhid çekme çalışması. Bir torba çuvalın içerisine doldurulmuş yetmiş bin adet nohut veya fasulyenin sayılması çalışması başladı. 

     Tane tane sayılıyor, her taneye bir kelime-i tevhid söyleniyordu. Bu işin simsarları, herkese dağıttılar, saydırdılar ama, o gün bitiremediler. "Birazını da yarın sayarız"  deyip gittiler. Elbette, benim bu din adına uydurulmuş kıssa ve hikayeye katılmam mümkün değildi. 

     Orada toplananları uyardım, ikaz ettim. " Bu, dini emir, farz, vacib, sünnet vs. değildir. " dedim. Lakin, omuzlarında seyyar hoparlörlerle cenaze cenaze dolaşan  hocalar, bu saçmalıkları öneren, fetva verenlerdi. 

     Neticede, üç-beş Tl. dünyalık devşiriyorlardı. Olmadı, daha doğrusu engel olamadım. Çünkü, bid'at ve hurafeler, şirk ve riyakarlık böyle zaman ve zeminleri kolluyordu. Boşluk olduğu zamanda, İslâm'ı. içerden çökertmek, çürütmek için hemen dinin bünyesine sokuluyordu. 

     Maalesef, yetmiş bin Tevhid çekme canbazlığı Adana ve G. Antep bölgesinde yaygındır.  Onun içindir ki. yine görev Diyanet İşleri Başkanlığı'na düşmektedir. Görevlilerini uyarması, kulaklarını çekmesi zannediyorum yetmiş bin fasulye proğramından daha sevap ve faydalı olur. 

     Ne yazık ki, " Farklı kavimlerin Müslüman olmasıyla, farklı kültürler işin içine girdi. Müslümanların arasında ve dışında yaşayan değişik, inanç ve felsefelere ait insanların düşünceleri, yaşamları işin içine girdi. Böylece karışık, kozmopolit bir toplum oluştu.

     Her devirde Müslümanlar bir şey söylemek istedi. Kur'an'ın özüne uysalardı, her olayı Kur'an açısından, yani Allah'ın vahiyleri aracalığıyla, Allah'ın bakış açısından olaylara bakacaklardı. Ama böyle olmadı.

     İnsanlar kendi düşünceleri ve yaşamları doğrultusunda ilerlediler ve düşüncelerine, yaşamlarına Kur'an-ı delil göstermeye başladılar. İşte bu faaliyetler, Kur'an'daki kelime ve ve terimlere ıstılah anlamları yüklemelerine neden oldu. " ( Niida, M. Çoban, sayı 138, say. 72)

     " Sa'd bin Ebî Vakkas'ın, Kur'ân öğrenene iki bin dirhem  vereceğini dediğini haber  haber alan Hz. Ömer : " Vah vah! Allah'ın kitabı üzerine mi atıyye veriyor." diye üzüntüsünü ifade etmiştir. " ( Doğuştan Gün. İsl. Tar. C 2, say 170) 

     Başta Rasulullah (sav), Hz. Ömer, Hz. Ali, Ömer bin Abdülaziz, Hasan'ül- Basrî , İbni Teymiyye vb. Ayrıca, Osmanlı'nın içersinde gerçek bütün hücumları göğüslemiş İmam Birgivi, yakın tarihimizde Akif, İkbal gibi gönül insanları, günümüzde ise , Prof. A. Bardakoğlu, H. Karaman . S. Ateş ve binlerce hasbiler, inşaallah, İslyam'ın aleyhine tecelli etmiş ve hızlada çoğalmakta olan nifak, bid'at, hurafe hareketlerini durduracaklardır. 

     Bu mevzuda, ümidim  ve inancım sarsılmamaktadır. Tabii, hücumlar olacaktır., sataşmalar, hatta galiz iftiralarda bulunanlar, menfaati, çıkarı elden gidenler saldıracaklardır. Ama, beyhude bir çırpınış, sefilce davranışları devam edemeyecektir.

     Netice olarak;

     Bid'at, hurafe ve uydurulan şeylerin, dinde yaşamaması için hali hazır çalışan aydın, okumuş, şuurlu din görevlilerinin üzerlerine büyük büyük görevler düşmektedir. 

     Yani, bid'at ve hurafeler nereden ve nasıl yaygınlaşıyor, milletin nezih istikametini bulandırıyorsa, bir an önce bu işe " dur!" diyecekler ve oradan gelecek dünyevi, basit çıkarları ellerinin tersiyle iteceklerdir.

      Hamdolsun ki, dünkü zamanlarda yaşamıyoruz. Yeterince maaşlar veriliyor, alınıyor ve hatta Ek Ders ücretleri alınabiliniyor. Yani, ölüsüne, mevlit okutan kimsenin vereceği, küçük bir meblağa bükülmek, "eyvallah!" demek, el açmak dönemi artık bitmiştir. 

     Bakınız, İmam birgivi asırlar öncesi ne güzel nasihat ve tavsiyede bulunmuştur: " Bir Müüslümanın bid'atlerden kesinlikle sakınması gerekir. Halkın dini hayatını bid'atler sarmış olsa bile O, bunlardan etkilenmemelidir. 

      Ne yazık ki bu gün sünnet diye sadece bazı şekil görüntüleri gündemdedir ve halk var gücü ile bunlara sarılmıştır. Toplumda adeta cehalet devri yaşanmaktadır. İlim sanki yok olup gitmiştir. 

     Halk, din diye maalesef bid'at-hurafe ve bir takım sapıklıkların peşindedir. Ne yazık ki bu bid'atleri, dinin aslı ile hiçbir ilgisi olmayan davranış şekillerini ibadet haline getiren bir takım bilgiç taslaklar ortaya çıkmıştır. 

     Hatta bunların bir kısmı zayıf ve uydurulmuş hadis ve sözlerden meydana gelen kitaplar yazmaktadırlar. İşin aslını bilme imkânı olmayan halk da menfaat ve işlerine geldiği için bu eserlere iltifat etmektedir. Bu durum halk kitlesini meydana getiren insanlar için büyük bir gaflet ve felakettir. " ( Haksöz haber) 

     Rabbimiz!.. Aziz milletimizi , her türlü bu hususta ortada dolaşan şer ve musibetten muhafaza eylesin!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın