CENAZE EVLERİNDE YEMEK YENİLMESİ SIKINTISI !..
Malumdur ki, bütün cenaze evleri; sıkıntılı, yaslı, matemli ve hüzünlü evlerdir. Çünkü, evden yaşlı, genç, kadın veya bir erkek cenazesi çıkmış, ölü sahibi stresli ve kendini bilmez bir durumdadır.
Hal böyle iken, zaman zaman görmekte ve şahit olmaktayız ki, cenaze sahipleri böyle bir pozisyonda iken, taziyeye gelen misafirlerine çay, çörek, yemek ikram etmek telaşesiyle koşuşturulmakta, ölü sahibi Müslüman kardeş, kendi derdini unutmuş, "misafirlerime nasıl ikramda bulunurum?" düşüncesiyle hareket etmektedir.
Oysa, İslam'da, sünnet olan ve bunu kimliği de; Resulullah (sav)'in amca zadesi ve Hz. Ali (ra)'ın kardeşi Cafer bir Tayyar'ın Mute'de şehit olmasıyla başlayan bu güzel adet, günümüz dünyasında saptırılmış, kaynağından koparılmış durumdadır.
Asr-ı Saadet döneminde, ölü evine yapılan ikramlar, götürülen yemeklerin yerini, şimdilerde " cenaze evinde nasıl karnımı doyururum" saçmalığına dönüşmüştür!..
Tesbit ettiğim kadarıyla; ölü sahibi, gelen taziyecilere her hangi bir ikramda bulunmasa bile, taziyenin üçüncü gününde, etrafın ve çevrenin baskısı ile, zorlamasıyla, Yasin okunması, mevlit tilavet edilmesi neticesinde, orada toplanan insanlara yine ölü sahibi kimse, erkek ve kadınlara yemek yedirmekte, çeşitli meşrubatlar sunmaktadır..
Acaba, hiç düşünülüyor mu? Ölenin; geride bıraktığı öksüz ve yetimlerinin maddi durumları nedir, ne değildir? Mes'elenin bir boyutu böyle iken, diğer taraftan sünnetin çiğnenmesinden manen huzursuz olmayacak mıyız?
Bu hususta, Afşin İlçesinde her daim adı rahmetle anılmakta olan büyük alim Ahmet Efendi, Şair Hacı Hasan Uğur'un misafiridir. Camide yatsı namazı çıkışı çörek dağıtılmaktadır.
Menzoğlu: " Bu nedir?" diye sorar ki 70 yıl önce yaşanmış olay. Uğur cevap verir: Filan öldü de ailesi dağıtmaktadır bu çöreği." cevabını alınca. Menzoğlu Ahmet Efendi: " Sen Nuri Şah gibi bir alimin oğlusun. Buna nasıl mani olamazsın?" diye durumu eleştirmiştir. " ( Un Sandığı)
Ümit ederiz ki, başta Afşin Müftüsü bu çirkinliğe el atar da, camii görevlileri münasip lisanlarla mevzuuyu gündeme taşır da, halkı uyarmış olurlar.
Çünkü, cenaze yakınları o günlerde teselliye muhtaç, geniş sabır dilenmesi gerekmektedir. Canı yanmış, bir yakınını kaybetmiş, üstüne üstlük birde bu acı arasında yemek işleriyle meşgul olması ölü sahibine hakaret olmaktadır.
Ölü evlerine, komşulardan ve diğer tanıdıklardan yemek getirilmesi, ikramda bulunulması sünnete uygun bir anlayış ve davranıştır.
Sonuç olarak;
Ölü sahiplerini yemek yapmaya, gelen misafirlere çay içirmeye teşvik ve tavsiye de bulunmak, ölü sahibinin acısını artırmak, maddi durumunu bilmemek demektir.
Onun içindir ki, ölüm anlarında, konu komşu yarışa girerek, ölü sabibinin acısını hafifletmek, sevabi yönden güzel bir hareket olacak, ölü sahibini zahmetten kurtarmak yerinde ve faydalı bir hal olacaktır.
Diğer taraftan, çağın Müslümanları, ölüye mevlit okutmak, yedisi, kırkı ve elli ikisi gibi uydurma, sonradan icat edilen zamanlarda, merasim tertip etmek nafile, uydurma, hurafi ve faydasız ameller olup, bunları yapanları uyarmak Kur'ani bir güzelliktir.
Tüm bunların yerine, ölü adına cari sadakalarda bulunmak, yetimleri, öksüzleri, hafızlık yapanları gözetmek, yukarıda zikredilen masrafları böylesi yerlere sarfetmek ölü için hayri ve sevabi bol bir eylem olacaktır.
Rabbim, tüm ölmüşlerimize rahmet eylesin, mekan ve makamlarını cennet ederek, yar ve yardımcıları Allah olsun duasıyla... Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın