CENAZE EVİNDE YEMEK !..
Allah insanların canlarını ölümleri sırasında alır, henüz ölmemiş olanları da uykusunda alır. Derken ölümüne hükmettiklerini ( katında) tutar, geri kalanları sonu yasayla belirlenmiş bir süre doluncaya kadar ( geriye) salar. Kuşkusuz bunda, düşünen bir toplumun alacağı bir ders mutlaka vardır. ( Zümer sûresi, âyet 42)
Bilindiği üzere, Kur'an'daki insanın beşeri ölümüne ilişkin tüm atıflar bu âyet ışığında anlaşılmalıdır. Âyette kullanılan teveffi ruha, mevt ise bedene nisbet edilir. Birincisi insanın aşkın tarafını, ikincisi içkin tarafını ifade eder.
İnsanın ölümü anında ruhlar Allah'ın emrine vefa göstererek teveffi eder. Allah'ın yasalarına göre insanı hayata bağlayan bağların kopması mevt anlamında ölümdür. İşte bu an geldiğinde Allah emaneti olan ruhu teveffi attirmektedir.
Âyetteki uykuda tutar , dolayısıyla canı bedende, ruhu ise serbest tutar manasına gelebilir. Hz. Ali'ye göre bazı rüyalar uykuda serbest bırakılan ruhun seyahati sonucunda gördükleridir. Beden ruhun evidir. Uykuda evinden çıkar, uyanma sırasında tekrar gelir.
Ölüm, evin yıkılmasıdır. Yeniden yaratılış gerçekleşinceye kadar ruh artık evine dönemez. Buradaki hayat ve ölüm, mecazen iman ve küfre işaret eder. Âyetin düşünen topluma hitap eden sonu da, buradaki hayat ve ölüm örneğinin lafzi anlamının ötesinde, tıpkı sen ölülere iişittiremezsin ( 2780) âyetindekine benzer mecazi imalar taşıdığına işaretter. (Râzî)
Dolayısıyla, bu girişten sonra, ana temamıza dönecek olursak, Cenaze evinde yemek mes'elesi bu yazımla iki veya üçüncü defa değinmiş olduğumuz bir konu olacaktır.
Maalesef, Cenaze evinde yemek mevzuu hali hazır ciddiye alınmış bir konu değildir. Toplumlar ve bireyler bu konuda nefsani davranmakta, ölü evleri daha doğrusu cenaze çıkmış evler birer yas evi olmaktan çıkarılıp, sohbet mahalleri, güncel konuları tartışma yerleri, sonrasında ise, yemek ziyafeti verilme ve adım başı çaylar içilerek keyif alma yerleri gibi algılanmaktadır.
Halbu ki, ölüsü olmuş bir insanın konuşmaya ihtiyacı, mecali bulunmamaktadır. Çünkü, en yakınını kara toprağın bağrına vermiş, ölenin arkasından baka kalmıştır. Bu sırada, bazı kendini bilmezlerin, absürt davranışları, konuşmaları, lakaydilikleri ölü sahibine saygısızlık değilde ya nedir
Dolayısıyla, ölü sahibine destek olmak, onun acısını hafifletmek için teselli edici sözler konuşmak, sünneti seniyyeye uygun bir davranıştır. Tabii ki, ölü sahibinin, ölü için orada toplanan insanların yemek yapmaları, tencere kaynatmaları mümkün değildir.
Uzakta olanların, ölü evine sofra getirmeleri, hizmet etmeleri sünnet içeren bir mevzudur. Hani, Rasulululah (sav); Cafer bin Tayyar'ın şehid edildiği gün ve zamanlarda, ölü evine yemek götürülmesini, ölü sahibinin teselli edilerek, metin olmasını, herkesin öleceği hususunda yardımcı olmasını öğütlemiştir.
Bizler için, böylesi bir sünneti seniyye örnek olmuşken, neden ve niçin tam tersini ifa etmiş oluruz Bilhassa, taziye evlerinde çay kaynatılması, oranın birer çay hane salonununa çevrilmesi çok ilkellik, çok çok yadırganacak, ayıplanacak bir tutum ve davranıştır.
Diğer taraftan, Kur'an'dan müjde ayetleri, rahmet ayetlerinin okunması, anlamlandırılması durur iken, boş, malayani sözlere dalıp, tartışma ortamı çıkarmak, olur şey değildir. Çünkü, ölü sahibi bundan rahatsız olur, ölüsünü unutup orada yapılan tartışmalara odaklanmış olur.
Böylei bir mevzuu, cami kürsülerinden, minberlerinden anlatılacak, üzerinde sıkı sıkı durulacak bir konudur. Bendeniz, bizzat şahid olmuşum ki, camiye yakın bir yerde taziye evi bulunmaktadır. Caminin çay ocağında oturupda nice garip ruhlu insanların, yemek vakitlerinde ölü evine koştuklarını, zıkkım olasıca yemekten yediklerini, bunuda alışkanlık haline getirdiklerini biliyorum.
Yapılacak iş şudur Her onurla, olgun mümin, ölen arkadaşına, komşusuna karşı görevini yapmalıdır. Ölü evinde yemek alışkanlığından kurtulup, ölü sahibine saygılı, merhametli davranmalıdır. Bunun yolu da, komşuluk görevini yaparak, üç gün boyunca ölü sahibi ve ailesi ile ilgilenilmeli, yemekler götürülmeli, onların acısına ortak olunmalıdr.
Netice olarak;
Ölüm denilen sonuç olay, herkesin, hepimizin başına gelecek, karşılaşacağımız bir olaydır. Dünya var olduğundan bu yana, ölenlere bakacak olursak, hiç kimsenin dünyaya yerleşmediği, sürekli fani olarak yaşadığı, sonunda da emri hak vaki olduğu zamanda asıl yurduna mülaki olduğu bir vakıadır.
Yaşayan insanların, ölüme karşı tedbirli olmaları bir zorunluluk, bir kulluk borcudur. Ölüm, bu gün olmasa bile, yarın herkesin kapısını çalacağına göre, ölümü geri plana atmak doğru bir davranış hali değildir.
Onun içindir ki, yaşayan sağlar olarak, bizler, ölenin arkasından rahmete erdirici dualar yapmalı, geride kalanlarına karşı insanlık, müslümanlık görevlerimizi ifa etmeliyiz. Ölüm, öyle bir haldir ki, yaşayanlar, bir türlü akıl erdirmez, bu acının bir gün kapısını çalağına fikretmez ve düşünemezler.
Ümmet ve milet, olarak, ölüye karşı saygılı, diri, canlı olmalıyız. Ölü sahibine destek olmalı, geride kalan yakınlarını teselli edici mahiyette davranış içirsinde bulunmalıyız.
Rabbimiz!.. Tüm ölenlerimize rahmetini esirgemesin, kalan insanlarımıza sağlıklı, mutlu ve hayırlı ömürler bahşeylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın