RESULULLÂH’IN HİCRETİ
Peygamberimiz (s.a.s.) kameri takvime göre Zilhicce ayında Mekke’den ayrılmıştı. Bu tarih miladi olarak Mekke’den çıkışı: 29 Ağustos 622; Medine’ye varışı ise 23 Eylül 622 tarihlerine tekabül etmekte ve 24 gün sürmüşt
Peygamberimiz (s.a.s.) kameri takvime göre Zilhicce ayında Mekke’den ayrılmıştı. Bu tarih miladi olarak Mekke’den çıkışı: 29 Ağustos 622; Medine’ye varışı ise 23 Eylül 622 tarihlerine tekabül etmekte ve 24 gün sürmüştü
v Sözlük anlamıyla hicret; bırakmak, ayrılmak, uzaklaşmaktır.
Istılahî terim olarak Peygamberimizin (s.a.s.) dilinde hicret iki anlamda kullanılmaktadır.
· Allah’ın yasaklamış olduklarını bırakmak, günahlardan kaçınmak.
· Müslümanca yaşamak imkânının bulunmadığı ve İslâmı yaşama çabasını verenlerin zulme maruz kaldığı küfür yurdundan, İslâm dininin bir bütün halinde uygulandığı İslâm yurduna göç etmek.
v Peygamberimizin (s.a.s.) Ebû Fatıma’ya “Hicrete yönel” buyurduğu dönem, Medine İslâm toplumunun, yeni muhacirlerle güç kazanmak ihtiyacında olduğu ve Medine dışında İslâm’ın bir bütün halinde yaşanabileceği ikinci bir vatanın bulunmadığı öz ifadeyle hicreti gerektirici özelliği olan bir dönemdir.
v Peygamber efendimiz, yıllarca Mekke halkını İslâm’a davet etmiş, ancak Mekkelilerin inatçı tutumu yüzünden büyük zorluklarla karşılaşmıştı.
Ne var ki onların bu tutumu İslâm peygamberini vazifesinden alıkoyacak değildi.
Rasûlullâh, (s.a.s.) bu dönemde her yıl Kâbe’yi ziyarete gelen kabilelere hac mevsimi süresince kendisini arz ediyor, onlara Kur’an okuyor, onları Allah’ın birliğine çağırıyordu. Fakat hiçbir kimse ona cevap vermiyordu.
· Peygamberliğin 11. Yılı hac mevsiminde Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke dışına çıktı. Medine’den gelen 6 kişilik bir toplulukla karşılaştı. Onlara peygamber olduğunu söyledi. Kur’an okudu, Allah’ın emirlerini anlattı. Onları Müslüman olmaya davet etti. Bu iyi düşünceli insanlarda Müslüman oldular. Medine’ye dönünce orada İslâm’ın yayılmasına çalıştılar.
Ertesi yıl Mekke’ye gelen Medinelilerden 12 kişilik bir grup, Mekke yakınında Akabe denilen yerde peygamberimizle görüştü. Reisleri Es’ad b. Zürare idi. Aralarında bir yıl önce Müslüman olmuş beş kişi de vardı. Bunlar: “Allah’a şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, yalan ve iftiradan sakınmak, peygambere karşı gelmemek” hususunda Resulullâh’a biat ettiler. Bu hadiseye I. Akabe biatı denir. Medineliler kendilerine İslâmiyeti öğretecek bir kişi istediler. Peygamberimizde bu görevi yürütmek üzere Mus’ab b. Umeyr’i gönderdi. Mus’ab (r.a.) İslâmın yayılmasında büyük hizmetler gördü.
II. AKABE BİATI: Peygamberliğin 13. Yılında Medine’deki Müslümanlardan 75 kişilik bir grup Mekke’ye geldi. Bunlardan ikisi kadındı. Akabe denilen yerde peygamberimizle görüştükten sonra II. Akabe biati gerçekleşti.
· Buna göre Medineliler kadınlarını ve çocuklarını nasıl koruyacaklarsa Rasulullâh’ı da öyle koruyacaklarına söz verdiler. Hepsi ellerini peygamberimize uzatarak biat ettiler.
· Bundan sonra peygamberimiz aralarından 12 kişiyi temsilci seçmelerini istedi. Onlar da seçtiler.
· Hepsi de Hz. Peygambere: Darlık ve genişlik zamanında, her hal ve durumda, sözün daima doğrusunu söylemeye ve Allah yolunda herhangi bir şeyden korkmamaya söz verdiler. Akabe biatları İslâm’ın yayılmasında önemli bir dönüm noktası oldu.
v Müşriklerin baskı ve zulümlerinin devam etmesi üzerine peygamberimiz Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmelerine izin verdi. Müslümanlar gruplar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar.
Mekke de peygamberimizle birlikte Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve birkaç Müslüman’dan başka kimse kalmamıştı. Rasulullâh (s.a.s.) Nübüvvetin 13. Yılını da Mekke de tamamlamış bulunuyordu.
?????????? ???????? ??????????? ??????????? ??? ??????? ??????? ??????????????? ?????????????? ???????? ???????? ?????? ??????? ??????????? ???? ?????????????
İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. (Tevbe,20)
İlgili ayetler: 2/218; 3/109; 4/ 89,100; 8/72, 74, 75; 9/ 20, 100, 117; 14/ 14; 16/ 41; 17/ 76; 19/ 46; 22/ 58; 24/ 22; 29/ 26; 33/ 6, 50; 59/ 8, 9; 66/ 5.
v Müşrikler güçlenen İslâmı yok etmek için Dâru’n-nedve denilen yerde gizlice toplandılar. Ebû Cehil’in teklifi üzerine peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Her kabileden bir genç bu kararı uygulayacaktı.
· Seçilen bu silahlı gençler peygamberimizin evini kuşattılar. Sonra dışarı çıkmasını beklemeye başladılar. Durum Cebrail vasıtası ile peygamberimize bildirildi. Peygamberimiz Hz. Ali’yi yatağına yatırarak evini saran müşriklerin arasından çıktı ve Hz. Ebu Bekir’in evine gitti. Allah, peygamberini korudu ve eli silahlı müşrikler onu göremediler.
· Yol hazırlıkları yapıldıktan sonra peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir’le birlikte Sevr dağına gittiler ve orada bir mağarada gizlendiler. Sabah olunca peygamberimizin evden çıktığı anlaşıldı. Bunun üzerine müşrikler her tarafı aramaya başladılar. Muhammedi kim bulursa ona yüz deve vereceklerini vaat ettiler.
· İz sürenler mağaraya kadar geldiler. Mağaranın girişine örümceğin ağ gerdiğini, yanındaki bir çalıya da güvercinin yumurta bıraktığını gördüler. İçlerinden biri; “İçeriye insan girseydi burada örümceğin ağı, güvercinin yumurtası olmazdı” dedi ve dönüp gittiler. Müşrikleri mağaranın ağzında görünce Rasulullâh için endişe duyan Hz. Ebu Bekir’e, Allah Rasulu “ Üzülme! Allah bizimle beraberdir” dedi.
· Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine’ye gitmek üzere yola koyuldular. Rehberleri ise bir müşrik olan Abdullah ibn. Uraykıt idi. Güvenilir biri olması ve yolları iyi bilmesinden dolayı peygamberimiz ücreti mukabilinde onu kiralamıştı.
· Mağarada kaldıkları süre boyunca Hz. Ebu Bekirin oğlu Abdullah her akşam müşriklerin yapıp ettiklerinden haber getiriyor, hizmetçisi Amir ibn. Fuheyre koyunları ile süt getiriyor, kızı Esma da azık temin ediyordu.
· İz süren ve kendilerine yetişen Süreka’nın atı iki defa sürçtü ve ayakları kuma battı. Af diledi ve “Ben buraları aradım kimse yoktur” diyerek arkadan gelenleri geri çevirdi. Süreka daha sonra da Müslüman oldu.
v Allah Rasulu bir hafta süren yolculuktan sonra pazartesi günü Medine yakınındaki Kuba köyüne geldi. Coşku ile karşılandı. Burada 14 gün kaldı. İlk mescid olan Kuba mescidini yaptı. Üç gün sonra Mekke’den yola çıkan Hz. Ali burada peygamberimize yetişti.
· Bir Cuma günü peygamberimiz Kuba’dan Medine’ye hareket etti. Salim oğulları yurduna vardıklarında öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz Cuma namazının farz kılındığını Müslümanlara bildirdi. Orada ilk Cuma namazını kıldılar. Peygamberimiz namazdan sonra Medine’ye doğru yoluna devam etti.
· Medine de herkes tarafından coşkuyla karşılandı. “Buyurun ya Rasulullâh diyerek ve Allah elçisi geldi diye sevinç çığlıkları atıyorlardı.”
· Peygamberimiz Halit b. Zeyd yani Ebu Eyyub el- Ensari hazretlerinin evine misafir oldu ve burada yedi ay kadar kaldı.
· Ebu Eyyub anlatıyor: Rasulullah altta biz üst katta idik. Üst kattaki testileri kırılıyor ve tek kadife yorganlarını suya daldırıyorlar böylece suyu alt kata damlatmıyorlar. Daha sonra da Rasulullâh yukarı çıkıncaya kadar ona yalvarıyor.
· Ebu Eyyub anlatıyor: Bir gece yapıp gönderdiğimiz soğanlı sarmusaklı yemeği geri çevirmişti. Ben ve hanımım buna üzüldük. Gidip sebebini Rasulullâh’tan sordum. Bunun üzerine Rasulullâh, “bu yemekte ağır bir koku hissettim ve bundan dolayı yemedim. Çünkü ben Melekle fısıldaşan bir kişiyim. Ama siz onu yiyiniz” buyurdu. Bizde ondan yedik ama bir daha onun yemeğine soğan ve sarmusak koymadım.
v Hadis: Abdullah b. Vâkıd es-Sa’di (r.a.) rivayet ediyor. Aşiretimizin elçileri olarak Allah’ın Rasulune geldik. Arkadaşlarım (benden önce Allah’ın Rasulunun huzuruna) girdiler. Onların suallerini cevaplandırdı. İsteklerini karşıladı. Huzuruna en son girenleri ben oldum. Bana da “senin arzun nedir” buyurdu. Ben de şu suali sordum: ya Rasulullâh hicret ne zaman sona erecek? (Kıyamet gününe kadar sürecek gerçeği şu şekilde) açıkladı: “Kâfirlerle savaş devam ettiği sürece hicret durmayacaktır. (Sünen-i Nesai, 7/147)
Hüküm: Hak ve batıl mücadelesi sürdükçe dârı İslâm ve dârı Küfür mevcut oldukça hicret mükellefiyeti devam edecektir.
Şartlar hicret etmeyi gerektirdiği her yer ve her zamanda hicret etmek şart olur. Fakat hicret son çare olup düşmana direnmek esastır.
Hicret olayından çıkarılacak olan hükümler
v İslâma en büyük rağbet, Rasulullâh’ın kendi kavminden uzak olarak Kureyş’in dışından geldi. Hâlbuki Rasulullâh Kureyşle birlikte yaşıyor, onlarla temas kuruyordu. Niçin böyle oldu?
Çünkü ilâhi Kader Rasulullâh’ın ilk yardımcılarının kendi çevre ve toplumunun dışında olmasını gerekli gördü. Tâ ki her hangi biri onun davetine kendi toplum şartlarının ve kavminin arzularının nufuz ettiği bir milliyetçilik davası gözüyle bakmasın.
v Hicret olayından bize görünen en bariz şey, Rasulullâh’ın bu kutlu yolculukta kendisine arkadaş olması için sahabe-i kiramdan bir başkasını değil de Hz. Ebu Bekiri seçmesi ve geri kalmasını istemesidir.
İslâm âlimleri bundan Rasulullâh’ın (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir’e karşı beslediği sevginin hududunu, ashab-ı kiramdan kendisine en yakın olanın Hz. Ebu Bekir olduğunu ve kendisinden sonra hilafete en yakın olanlarının yine Hz. Ebu Bekir olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Rasulullâh’ın hastalığı sırasında, halka namaz kıldırmak için Hz. Ebu Bekiri yerine tayin etmesi ve Hz. Ebu Bekir’in dışında başkasının namaz kıldırmaması için ısrar etmesi gibi birçok durumlar bu işareti desteklemektedir. “Eğer ben sizlerden dost edinmiş olsaydım elbette Ebu Bekiri dost edinirdim.” (Müslim, 7/105)
v Hz. Ömerin açıktan etmesi ve Rasulullâh’ın gizlice ve bütün tedbirleri aldıktan sonra hicrete koyulması meselesi, acaba Hz. Ömer daha mı cesurdu şeklinde anlaşılmamalıdır. Resulullâh’ın dışında herhangi bir müslümanın yaptığı işlere şeriatta delil olmayan şahsi işler nazariyle bakılır. O kişi zevki, imanı ve cesaretinin kuvveti ile uyuşan metotlar, yollar ve araçlar arasında dilediğini seçer.
Ama Rasulullâh böyle değildir. O, kanun koyucudur. Yani dinle alakalı işlerinin tümü bizim için kanun olarak kabul edilir. İşte bunun için Rasulullâh (s.a.s.) bu gibi işlerde beşer aklının gösterdiği maddi yolları ve sebepleri kullandı ve bu yollardan hiç birini terk etmedi. (Savaşlarda, Uhudda zırhını çıkarmaması, Mağarada Allah bizimledir demesi, Süreka’nın takibinden çekinmemesi ve kurtulmasını istemesi…)
v Müşrikler Hz. Peygamberi yalanladıkları ve onu büyücü, hilebaz olarak gördükleri halde, etraflarında ondan daha doğru ve güvenilir kimseyi bulamıyorlar ve kıymetli eşyaları ile saklanması gereken her şeylerini ona emanet ediyorlardı. Hicret esnasında Hz. Ali’yi, bu emanetleri sahiplerine iade etmesi için Mekke’de geri bırakmıştı. Bu durum da gösteriyor ki, onların inkârları, Rasulullâh’ın doğruluğundaki kuşkuları sebebiyle değil de, ancak kibirlerinden, Rasulullâh’ın getirdiği hakkı boğmak istemelerinden, kendi başkanlık ve hükümranlıklarının ellerinden çıkacağı korkusundan dolayı idi.
v Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah’ın haberleri toplayıp Rasulullâha ve babasına naklederek, Mekke ile mağara arasında gidip gelirken sarf ettiği gayrette, kız kardeşi Esma’nın bu yolculuk için gerekli şeylerin hazırlanmasında gösterdiği gayrette ve çoban Amir ibn. Füheyre’nin sürüyü mağaraya götürüp onlara süt ikram etmesinde,
Müslüman gençlerin –Erkek ve Kadın olarak- Allah yolunda İslâm prensiplerini gerçekleştirme ve İslâm toplumunu kurma uğrunda nasıl olmaları gerektiğini görüyoruz. Bir müslümanın nefsine hâkim olarak kendisini ibadete vermesi yeterli değildir. Bilakis İslâm uğrunda çalışarak her yönüyle tüm gayretini ve gücünü sarfetmesi üzerine vaciptir. Her zaman ve her asırda İslâmın ve Müslümanların hayatında gencin rolü bu olmalıdır.
v Hicretteki mucizeler:
· Sürakanın atının sürçmesi ve atın iki defa dizlerine kadar kuma gömülmesi.
· Hicret gecesi evinden müşriklere toprak saçarak çıkması ve müşrikleri uyku tutarak O’nu görmemeleri.
· Örümceğin mağaranın ağzına ağ örmesi ve güvercinin mağara önündeki bir çalının üzerine yumurta bırakması.
· Yolda kötürüm bir koyunun, kendilerine bolca süt vermesi.
v Düşmanların tahmin bile edemedikleri dağ ve sahil yollarında kendilerine kılavuzluk etmesi için müşrik bir kişi olan Abdullah ibn. Ureykıtın kiralanması, iyice güvendikten sonra müşriklerden birinin yardımına bile başvurulabileceğini öğretiyor.
v Medine-i münevvere halkının Rasulullâh’ı karşılayışındaki tablo, çoluk-çocuk, kadın-erkek tüm Medine halkı (Ensar’ın) kalplerinden fışkıran coşkun sevgiyi bize gösteriyor. Onlar, güneşin harareti altında günlerce kutlu yolculuğu beklemişlerdi. Hz. Peygamberi coşku ve tezahüratla karşılamışlardı.
Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Rasulullâh sevgisi yalnız ona uymakta değildir. Bilakis Rasulullâh sevgisi ona uymanın temeli ve sebebidir. Kalpte muhabbet duygusu olmasaydı, elbette ki amelde ona uymaya sevk eden bir etken bulunmazdı.
v Rasulullâh (s.a.s.) ın Medine’ye hicreti, o zamanki dünyada ilk İslâm yurdunun (Dâr-ı İslâm) oluşmasını amaçlıyordu. Bu hicret olayı bir bakıma Hz. Peygamber’in başkanlığında ilk İslâm devletinin ortaya çıkışını haber vermek demekti.
Bunun için Rasulullâh’ın başlattığı ilk iş şüphesiz ki bu yeni devlet için önemli olan temel dayanakları kurmak olmuştur. Bu temel dayanaklar şu faaliyet alanında kendini göstermiştir: 1- Mescid yapımı. 2- Umumi olarak bütün Müslümanlar arasında, hususi olarak muhacirlerle ensar arasında oluşturulan kardeşlik (muâhat) 3- Müslümanların kendi aralarındaki yasama düzeninin sınırlarını belirleyen, genel bir şekilde gayr-i müslimlerle, hususi bir şekilde Yahudilerle aralarındaki münasebetleri, düzenleri, açıklayan bir anayasa hazırlaması. Bu Anayasa 52 madde olup dünyanın ilk yazılı anayasasıdır. Bazılarının iddia ettikleri gibi Eflatun’un Devlet adlı eseri ve Hint rahiplerinin Veda’larının anayasa olmakla bir ilgisi yoktur.
v İnsanoğlunun yaptığı göç veya hicretleri keyfiyet itibarı ile dört bölümde toplamamız mümkündür:
I. Tıpkı bitki ve hayvanlarda olduğu gibi hayat için yapılan göçler.
II. Yaşamakta olduğu hayat standartlarını az bularak daha daha lüks hayat standartlarına kavuşmak için başka ülkelere yapılan göçler.
III. Yerel iktidarların zulüm ve rejimlerinden yapılan göçler. (Afganistan’da olduğu gibi)
IV. Bir davanın gerçekleşmesi için yapılan göçler. Bu sonuncusuna peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.) ve ashabının yaptığı göçü yani hicreti misal gösterebiliriz.
v Hicri tarihin ilk kez kullanılışı: Müslümanlar arasında hicri tarih ilk defa Hz. Ömer (r.a.) zamanında hicri 17. Yıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Hicri tarihin başlangıcı hicretin başladığı gün değil, hicretin gerçekleştiği yılın Muharrem ayının birinci günüdür. Muharrem ayının birinci günü o yıl bir Cuma gününe rastlamıştır. Miladi takvim dediğimiz Julien takvimi hesabıyla 622 yılı temmuz ayının 16. günü olan Cuma günü hicri tarih başlangıcı sayılmıştır. Hz. Ömer’den önce Müslümanlar arasında bu günkü hicri aylar biliniyor ve kullanılıyordu. Yıl ise İslâm devletinin bütününde Hz. Ömer’in tesisi ile hicretin 17. Yılından itibaren kullanılmaya başlandı.
Böylece Beytu’l mal (Hazine) hesapları, vergi ve kayıtlar tarihleriyle bir düzen içerisinde tutulmaya başlandı. Ayrıca, gönderilen emirlerin tarihsiz oluşundan doğan karışıklıklar ve buna bağlı itirazlar da ortadan kalktı.
Kaynak İmran KiLiÇ [ Okunma Sayısı: 145 ]
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın