4-B Sözleşmeli İmam-Hatip alımı için mülakat notları

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
4-B Sözleşmeli İmam-Hatip alımı için mülakat notları
4-B Sözleşmeli İmam-Hatip alımı mülakatlarında sıkça sorulan sorulardan hazırlanmıştır

Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

DiniHaberler.com.tr:  Sözleşmeli imam-hatip alımı mülakatına girecek okurlarımıza büyük kolaylık... 4-B Sözleşmeli İmam-Hatip alımı mülakatlarında sıkça sorulan sorulardan hazırlanmış notlar sizlere sunuyoruz.

İşte ilgili notlar:

İLMİHAL DİN: Sözlükte: örf, adet, ceza, karşılık, mükâfat, hesap manalarına gelir. Terim olarak: Akıl sahibi insanları kendi tercihleri ile bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi kanundur.

Milel: İslam kaynaklarında vahye dayanan dinler için kullanılan terimdir.
Nihal: İslam kaynaklarında vahye dayanmayan dinler için kullanılan terimdir.

İTİKADİ FIRKALAR
1) Selefiyye(Ehl-i sünnet-i hâssa): İman esasları konusunda ilk dönem bilginlerini izleyerek, ayet ve hadislerdeki ifadelerin zahiriyle yetinip bunları aynen kabul eden, teşbih ve tecsime düşmeyen, tevile gitmeyen olduğu gibi kabul edenlere denir. Bunlara Sıfatiyye de denir. Nakli tek hâkim kabul etmişler, akıl karşısında tavır almışlardır. Dört mezheb imamı, hadisçiler, Evzaî, Sevrî, İbn Mende, İbn Kuteybe, Beyhaki, Taberî, Bağdadî, Tahavî, İbnü’l Cevzî, İbn Kudâme bazı temsilcileridirler. İbn Teymiyye, İbn Kayyım el-Cevziyye, İbnü’l-Vezir, Şevkânî, Alûsî ise müteahhirin dönemi Selefilerdendir. Hanbeliler itikatta Selefi’dir.

2) Eş’ariye: Mutezileye karşı tez olarak doğmuştur. Zamanla tevile yönelmişlerdir. İnanç konusunda naklin yanında aklıda kullanmışlardır. Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail el-Eş’ari kurucusudur. Temsilcileri; Bakıllani, Gazzali İbn Furek, Cüveyni, Razi, Beydavi, Taftazani, Cürcani, Şehristânî, Âmidî, vb.

3) Maturidiyye: Dini tebliğ olmasa da insan aklıyla Allah’ı bulabilir, Husun ve kubuh (iyi-kötü) akılla bilinebilir. Kulda cüz-i irade vardır. Kul diler Allah yaratır. Allah’ın tekvin sıfatı da ezelidir. Teklif-i mala yutak yoktur. (kişinin gücünün yetmeyeceği şeylerden sorumlu tutulması), Allah’ın fiillerinin muhakkak bir sebebi ve hikmeti vardır. Peygamberlerde erkek olmak şarttır. Allah’ın nefsi kelamı işitilmez gibi görüşleri bulunan akıl ve nakli birleştiren kelam ekolüdür. Müntesipleri: Hakim es-Semerkandi, Ebû Seleme esSemerkandi, Pezdevi, Nesefi, Ömer en-Nesefendi, Nesefi, Burhaneddin en-Nesefi, İbnü’l Hümam, Kadı Celaleddin Hızırbey, Beyazizade Ahmed Efendi 4) Mutezile: Hasan-ı Basri’nin ders halkasını terk eden Vasıl b. Ata’nın oluşturduğu ekoldür. Kendilerini Ehlü’l-Adl ve’t-Tevhid olarak adlandırırlar. Nakilden ziyade akla öncelik verirler. Beş esas önemlidir: 1- Tevhid, 2- Adl, 3- Vad vaid, 4- el-menzile beyne’l-menzileteyn, 5- Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker. Allaf, Nazzam, Cahız, Zemahşeri, Cübbai, Kadı Abdulcebbar, Bişr b. Mutemir başlıca temsilcileridir.

5) Cebriye: İrade konusunda insana yer vermeyen, kader konusunda insanı rüzgârın önünde sürüklenen bir yaprağa benzeten, her şeyin Allah’ın ilmi ve iradesiyle cereyan ettiğini savunan, kulun fiillerde bir rolünün olmadığını ileri süren bir ekoldür.

6) Haricilik: Büyük günah işleyenlerin dinden çıkacağını, günahkâr devlet başkanına itaat edilmeyeceği görüşündedirler. Kur’an’ın sadece zahirine bakarlar. Günümüzde Kuzey Afrika’da İbaziyye kolu halen devam etmektedir.

7) Şia: Zeydiyye, İsmailiyye ve İmamiyye (Caferiyye ve İsna aşeriyye de denir) günümüze ulaşan kollarıdır. İtikadi yönden Mutezili olan Zeydiyye mensupları fıkıhta Hanefi’dirler. Mutedil Şii mezhebidir. İran’ın resmi mezhebi İmamiye’dir.

Ehl-i Sünnet-i Âmme: Maturidi ve Eşari ekollerinin ikisine birden verilen addır.

FIKIH MEZHEPLERİ

Fıkh-i mezhepler, hicri II. yüzyılın sonlarına doğru temayüz etmiştir. Hicaz ve Medine merkezli oluşan fıkıh ekolune Ehl-i Hadis, Irak merkezli fıkıh ekolüne ise Ehl-i Rey denmiştir.

1) Hanefi: Sünni mezheplerin ilkidir. Kurucusu olan Numan b. Sabit 699 da Kufe’de doğmuştur. Akıl ve nakli birlikte kullanmıştır. İstihsan metodunu sıklıkla kullanması ile bilinir. Ebu Yusuf’un Abbasiler döneminde Kadı’l-Kudat olmasıyla devletin resmi mezhebi olmuştur. Sınırlı naslardan sınırsız olaylara çözüm üretmeleri ile bilinirler. Bu da farazi fıkhı doğurmuştur. Ebû Hanife’nin akaid sahasındaki eserleri şunlardır: Fıkhu’l Ekber, Fıkhu’l Ebsad, Vasiyye-Risâle, Âlim ve Mütealim.

2) Maliki: Malik b. Enes 712 de Medine’de doğdu. Fıkıhta Medine halkının görüşüne yer vermesiyle bilinir. el-Müdevvene, el-Muvatta Maliki mezhebinin iki önemli eseridir. Bir ara Endülüs’ün resmi mezhebi olmuştur.

3) Şafii: Muhammed b. İdris eş-Şafii 767 de Filistin, Gazze’de doğdu. İmam-ı Malik’ten Medine fıkhını, İmam-ı Muhammed’den Irak fıkhını öğrendi. Böylece Hicaz ve Irak fıkhını yani ehl-i rey ve ehl-i hadisi birleştirdi. Mısır’da bulunduğu sırada bazı görüşlerinden vazgeçti. Böylece Mezheb-i Kadim ve Mezheb-i Cedit teşekkül etmiş oldu. Fıkıh usulüne dair ilk eser olarak kabul edilen er-Risale Şafii’ye aittir.

4) Hanbelî: Ahmed b. Hanbel 767 de Bağdat’ta doğdu. İmam-ı Şafii’den istifade etti. “Eşyada asl olan ibahadır.” Kuralını çok geniş kullandılar. Hadis ekolü görünümlüdür. Sahabe kavlini çok kullanmışlardır. Arabistan’ın resmi mezhebi konumundadır. Tasavvuf: Züht dönemi hicri I. Ve II. Asrı kapsar. Tasavvufa dair ilk eserler h. III. Ve Iv. Yy.de yazılmıştır. Haris el-Muhasibi’nin eseri er-Riaye li-hukukıllah, Cünyd-i Bağdadî’nin Resâil, Hallac-ı Mansur’un Kitabu’l Tavasin, Ebû Nasr es-Serrâc’ın el-Luma’sı, Sülemî’nin Tabakatu’s-Sufiyye’si önemli tasavvuf eserleridir. Tüsteri, Kuşeyri, Ensari ve Sülemi’nin tefsirleri îşâri tefsir adına önemli eserlerdir. Hicri VI. Asırda günümüzün meşhur tarikatları temayüz etmiştir. Ahilik teşkilatını Ahi Evran adıyla bilinen Şeyh Nasîrüddin Kırşehir’de kurdu İlk Tasavvufi kurum: Herevi’nin Tabakatus-Sufiyye’sinde verdiği bilgiye göre Suriye’nin Remle kasabasında Hankah adıyla ilk tasavvufi kurum teşekkül etmiştir. Bu kurumlara; Ribat, asitane, tekke, zaviye, dergâh gibi isimler verilir.

Sufilerin uyması gereken bir takım kuralların konduğu eseri ilk ele alan Ebû Said Ebû Hayr oldu. Suhreverdi ise bu kuralları genişleterek Avarifû’l-Maarif eserinde ele aldı.

İbn. Arabî: Vahdeti vücud nazariyesi ona aittir. El-Fütuhatu Mekkiyye ve Füsusü’l-Hikmet adlı eserlerde tasavvufa dair düşüncelerini genişçe ele aldı.
Farsça ilk Tasdavvuf Eseri: Hücvîrî’nin Keşfu’l-Mahcub’udur.

Ahmet Yesevi: Divan-ı Hikmet adlı eserinde tasavvuf hayat tarzı ve düşüncesini Türkçe ifade etmeye başladı.

Teflik: Değişik mezheplerin kişiye kolay gelen hükümlerini seçmesini ifade eder.

Taassub: Körü körüne bilgisizce bir mezheb veya fikre bağlanıp başka doğru kabul etmemektir.

İcmali iman: inanılacak şeylere kısaca ve toptan inanmaktır. Tafsili iman: inanılacak şeylere açık ve geniş şekilde ayrıntılı olarak inanmaktır.

Taklidi iman: Delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen imandır. Tahkiki iman: Delillere bilgiye, araştırmaya ve kavramaya dayalı imana denir.

ALLAH’IN SIFATLARI
1- Zati Sıfatlar: (Tenzihi ve Selbi sıfatlar) Vücud, Kıdem (varlığının başlangıcı olmaması), Beka (varlığının sonunun olmaması), Vahdaniyet, Kıyam bi nefsihi (varlığı kendinden olmak), Muhalefetün lil havadis (yaratılmışlara benzememek).

2- Sübuti Sıfatlar: Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Hayat, İlim, Semi, Basar, İrade (Meşiet), Kudret, Kelam, Tekvin (Yaratmak.) İrade kendi arasında ikiye ayrılır. a) Tekvin-i İrade: Allah’ın bir şeye ol demesi, o şeyin hemen oluvermesi. b) Teşri-i İrade: (Dini irade de denir.) Allah’ın bir şeyi istemesi, emretmesidir. Örnek: İyiliği emretmesi Haber-i Sıfat: Allah’ın eli, yüzü, arşa istiva etmesi gibi sıfatlara denir.
Hudus delili: Evren yaratılmıştır, her yaratılmışın bir yaratanı vardır. Hiçbir şey kendi kendine var olamaz. Âlem de sonradan yaratıldığından yaratanı Allah’tır. İbn. Rüşd bu delili İhtira diye isimlendirir. Bu delili ilk Mutezile kullanmıştır.

İmkân delili: Her mümkünün bir sebebi bulunduğundan hareketle Allah’ın varlığını ispata çalışan delildir.
Nizam delili: Tabiatta fevkalade hassas bir düzenin hâkim olduğu, bunun kendiliğinden şuursuz maddenin icadıyla olamayacağından yola çıkarak Allah’ın varlığını ispata çalışan görüştür. İbn Rüşd, Hikmet ve İnayet diye isimlendirir.
Burhan-u Temânu: Kâinatta birden fazla yaratıcı olursa düzenin bozulacağından yola çıkarak Allah’ın varlığını ispata çalışır.
Fıtrat Delil: Allah’ın varlığını ispatlamak için insanın fıtraten Allah inancına sahip oluşunu ifade eder.

MELEKLER
Melek: Sözlükte haberci, elçi, güç, kuvvet anlamına gelen melek, terim olarak Allah’ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren gözle görülmeyen nurani ve ruhani varlıklardır.

Mukarrebun ve illiyyün melekleri: Allah’ı tesbih ve anmakla görevli meleklerdir.

Kiramen Kâtibin: Hafaza melekleri de denir. Günah ve sevapları yazmakla görevli olan meleklerdir.

Rıdvan: Cennetteki meleklerin başıdır.
Malik: Cehennemdeki meleklerin başıdır.
Hamele-i Arş Melekleri: Arşı taşıyan meleklerin adıdır.
Münker(Bilinmeyen) Nekir (tanınmayan): Kabirde sorgu sualde bulunacağı bildirilen meleklerdir.

KİTAPLAR
Vahiy: Gizli konuşma, işaret, emir, ilham, gönderme manalarına gelir.

Vahyin geliş şekilleri:
1- Sadık rüya
2- Hz. Peygamber (sav) uyanıkken Cebrail’in vahyi onun kalbine bırakması,
3- Cebrail’in insan suretinde gelmesi,
4- Çıngırak sesine benzer bir sesle gelmesi,
5- Uyku halinde gelmesi (bunlar Kur’an değildir),
6- Cebrail’in asli şekli ile gelmesi,
7- doğrudan Allah ile görüşme (Miraç’ta olduğu gibi),
8- Perde arkasından duyulan sesler.

Suhuflar: Hz. Âdem 10, Hz. İbrahim 10, Hz. Şit 50, Hz. İdris 30 sayfa.

BÜYÜK KİTAPLAR: Kur’an Kur’an: Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek manalarına gelmektedir. Kur’an’da numaralandırılmış ayet sayısı 6236’dır.
Kur’an’ın muhtevası: İtikat, ibadet, muamelat, ukubat, ahlak, nasihat, vad vaid, ilmi gerçekler, kıssalar.

Kur’an’ın Mushaf haline getirilmesi: Hz. Ebubekir döneminde gerçekleştirilmiştir. Kur’an’ın toplanıp Mushaf haline getirilmesinde heyet başkanlığını Zeyd b. Sabit yapmıştır.

Beytü’l-İzze: Kur’an’ın bir bütün olarak indirildiği, yeryüzüne en yakın yerdir. Buraya Levh-i Mahfuz’dan indirilmiştir.

Kur’an’ın noktalanma ve harekelenmesi: Bu konuda ilk defa harekete geçen yönetici Ziyad b. Ebih’tir. Katkı sağlayanlar ise Nasır b. Asım el-Leysi, Ebu’l-Esved ed-Düeli ve Yahya b. Ya’mer’dir. Halil b. Ahmed harekeleme işlemine bugün kullandığımız son şeklini vermiştir.

Kur’an’ın çoğaltılması: Hz. Osman döneminde toplam 4 adet olarak çoğaltılan Kur’an nüshaları Mekke, Şam ve Basra’ya gönderilmiştir.
Kur’an’da en uzun ayet: Bakara 282. Ayet, müdayene ayeti olarak da bilinir.
Kur’an’da en kısa ayet: Fecr 1. Ayet.
En son nazil olan ayetler: Bakara 281, Nisa 176. Ayetlerdir.
En son nazil olan sure: Nasr suresi
Tencimü’l-Kur’an: Kur’an’ın, Hz. Peygamber’e peyder pey, parça parça inmesidir.
Ayetlerin Kur’an’da tertibi: Tevkifidir yani Allah öyle dilediği için bu günkü sıralamaya konulmuştur. Fakat surelerin sıralanması tevkifi değildir, Sahabenin içtihadıdır.

Sebu’t-Tıval: En uzun 7 sure; :Bakara, Ali İmran, Nisa, Maide, En’am, Araf, Enfal, Tevbe.
Zehrevan: Bakara ve Ali İmran surelerine birlikte verilen isimdir.
Müteradif: Kur’an’da eş anlamlı kelimeler.
Mütezadif: Kur’an’da zıt anlamlı kelimeler.
Vücuh: (eş sesli) Müşterek kelimelerin farklı anlamlara gelmesi.
Nezair: (eş enlamlı) Farklı kelimelerin aynı anlama gelmesi.
Kısasu’l Kur’an: Kur’an’da anlatılan kıssalar.
Semantik: Anlam bilim,
Sebeb-i Nüzul: Bir ayetin inmesine sebep olan olaya denir.
Semiyotik: Gösterge bilim,
Hermenetik: Yorum bilim.
Historizm: Tarihselcilik.
Arza: Kur’an’ın iniş döneminde her ramazan o güne kadar inmiş olan ayetlerin Hz. Peygamber tarafından Cebrail (as) okumasına denir.
Siyak-sibak: Ayetlerin öncesi ve sonrasını ifade eder.
Umum-husus: Genellik ve özelliği ifade eder.
Mutlak-mukayyed: Mutlak: delalet ettiği fertlerden herhangi birini ifade eden has lafızlardır. Köle azad etmek, burada köle sözü mutlaktır. Mukayyed: Bir vasıf bir hal, bir şart kaydına bağlı olarak mahiyete bağlı has lafızdır. Mümin bir köle azad etmek gibi.
Mübhematü’l-Kur’an: Kur’an’da açık olarak belirtilmeyip, kapalı bir şekilde ism-i işaret ve ism-i mevsüllerle işaret edilen kelimelerdir. Örn: insan, cin, melek, bir topluluk.
Müşküli’l-Kur’an: Kur’an’ın bazı ayetleri arasında ihtilaf ve tezat gibi görünen hususlardır.
Emsalü’l Kur’an: Kur’an’da meseller, konuyu izah için verilen misalleri ifade eder.
El-Hurûfu’l-Mukatta’a: Bazı surelerin başında bulunan kesik harflere denir. 27’si Mekki, ikisi Medenidir.
Münasebetü’l-Kur’an: Ayet ve sureler arasında var olan gizli açık, iç içe anlam ilişkilerini, mana insicamını, anlam bütünlüğünü inceleyen ilimdir.
Muhkem: Anlaşılması kolay, hükmü açık olan ayetler için kullanılan terimdir.
Müteşabih: Anlaşılması zor, kapalı ayetleri ifade etmek için kullanılan terimdir.
Garibu’l-Kur’an: Kur’an, Kureyş lehçesi ile nazil olmakla beraber, diğer Arap lehçelerinden veya yabancı dillerden gelen Arapçalaşmış kelimeleri de barındırmaktadır. İşte Kur’an’da ki bu yabancı kelimeleri inceleyen ilme Garibu’lKuran denir.
İ’caz: Bütün insanları Kur’an’ın benzerini getirmekten aciz bırakması.
İcaz: Düşünceyi az sözle özlü şekilde anlatmaktır. Kur’an’ın edebi yönünün ağırlığını da ifade eder.
İtnab: Sözü gerektiğinden çok kelime ve cümle ile uzatmaktır.
Açık ifadeler: Muhkem, Müfesser, Zahir, Nas.
Kapalı ifadeler: Müteşabih, Hafi, Müşkil, Mübhem, Mücmel.
Tehaddi: Kur’an’ın, muhataplarına benzerini getirme hususunda meydan okuması.
Aksamu’l-Kur’an: Kur’an’da yeminler. Yemin içeren ayetlerin çoğu Mekke’de nazil olmuştur. Bu konuyla alakalı İbn Kayyım el-Cevziyye, et-Tıbyan fi Aksamu’l-Kur’an adında müstakil bir eser yazmıştır.
Tıval-ı :Mufassal: Uzun sureler olarak anılır. Hucurat-Buruc arası.
Evsat-ı Mufassal: Orta uzunluktaki sureleri ifade eder. Buruc-Beyyine arası.
Kısar-ı Mufassal: Kısa sureler olarak anılır. Beyyine-Nas arası sureleri ifade eder.
Kurra sahabiler: Muaz b. Cebel, Abdullah b. Mes’ud, Ubey b. Ka’b.
Bilinen ilk Kur’an meali: Samanoğulları zamanında Mansur b. Numan döneminde yazılmıştır.
Mücadele suresi: Her ayetinde Allah lafzı vardır.

Sonunda secde ayeti bulunan sureler: Araf, Necm, Alak sureleridir.

Nur suresi: Sure kelimesi ile başlayan tek suredir.

Tasavvuf-i tefsirlere birkaç örnek: SülemîHakâiku’t-Tefsir, KuşeyrîLetâifü’l-İşaret, Kâşânî Tevîlâtü’l-Kur’an

Diğer Kitaplar Tevrat: Musa a.s. indirilmiştir. Kanun, şeriat, öğreti anlamlarına gelir. Diğer adı Ahd-ı Atik, Ahd-ı kadim’dir.

Zebur: Davut a.s. indirilmiştir. Yazılı şey anlamına gelir. Yeni bir şeriat getirmemiştir. Kitapların en küçüğüdür. Lirik söyleyiş ve ilahilerden, Allah’a övgü ve hikmetli sözlerden ve birtakım öğütler ihtiva etmektedir.

İncil: İsa a.s. indirilmiştir. Müjde, talim, öğreti anlamlarına gelir. Ahd-i Cedid de denir.

Bazı sureler:

Enfal: Bedir savaşı ve ganimetlerin taksiminden bahseder.
Tevbe: Berae; ilişiği kesme ültimatom manalarına gelir, Tebük seferinden bahseder.
Saf suresi: Peygamberimizin isminin Ahmet olarak geçtiği süredir. (Saf 6)
Mücadele: Ensardan Evs b. Sâmit, karısı Havle bnt. Sâlebe’ye zıhar uygulamış, kadında çaresizliğini Efendimiz (sav)’ye haykırmış bunun üzerine bu sure inmiştir.
Müsebbihat: Tesbih ifadesi ile başladıkları için bu isimle anılan beş sureye birden verilen addır. Bu sureler 1- Hadid 2- Haşir 3- Sâf 4- Cuma 5- Teğaâbun’dur Efendimiz (sav) yatmadan önce bu sureleri okur, faziletine binaen bunlardan bin ayetten faziletli ayetin bulunduğunu söylerdi.

Kur’an’ın Muhtevası: İtîkad, İbadet, Muamelat Ukubat, Ahlak, Nasihat ve tavsiyeler, Va’d ve Vâid, İlmi gerçekler, Kıssalar ve Dualar.

PEYGAMBERLER Peygamberlerin sıfatları:
1-sıdk (doğru sözlü olmaları),
2- emanet,
3- ismet (günahtan korunmuş olmaları),
4- tebliğ,
5- fetanet (akıllı ve zeki olmaları)

Peygamberlikleri kesin olmayanlar: Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn a.s.

Ulu'l azam peygamberler: Hz. Muhammed (sav), Nuh, İsa, Musa, İbrahim a.s.

Mucize: Peygamber olan kişinin akılların alamayacağı bir olayı Allah’ın kudretiyle göstermeyi başarmasıdır. Tabiat kanunlarına aykırı olaydır.

İrhas: Peygamber olacak şahsın, henüz peygamber olmadan önce göstermiş olduğu olağanüstü haller. Hz. İsa’nın beşikte konuşması.

Keramet: Veli kulların göstermiş oldukları olağan üstü haller.

Meunet: Allah’ın veli olmayan kulunu dardan ve sıkıntıdan kurtarması.

İstidrac: Kâfir ve günahkâr kimsenin arzuları doğrultusunda isteklerinin yerine gelmesi.

İhanet: Kâfir ve günahkârın isteklerinin tersi durumun meydana gelmesi

Muhadramun: Peygamberimiz döneminde yaşayıp da onu göremeyen mü’minlere denir. Örn: Veysel Karani, Habeş Kralı Necaşi Ashame.

AHİRET VE ÖLÜM
Eşratü’s-Saat: Kıyamet alametleri,
Berzah: Kabir hayatı,
Ba’s: Yeniden diriliş,

Cehennem: Nar, cahim, haviye, sair, leza, sakar, hutame,
Cennet: Me’va, Adn, Daru’l-huld, Firdevs, Daru’s-Selam, Dar’u-Mukame, Naim.
Mahşer ve Arasat: Ahirette hesap için toplanılacak yerdir.
Â’raf: Cennetle cehennem arasında bulunduğu var sayılan ve sevap ile günahları eşit olan kulların bir müddet bekleyecekleri ayrıca müşrik çocuklarının kalacağı yerdir.

ŞER-İ DELİLLER
Edille-i Erbaa: Kitap, sünnet, icma, kıyas delillerine verilen addır.
1- İcma: Müçtehitlerin şer’i bir meselenin hükmü üzerine fikir birliği etmeleri.
2- Kıyas: Naslarda hükmü bulunmayan fıkhi bir meseleyi aralarında ki illet birliği sebebiyle, naslarda hükmü bulunan meselenin hükmünü vermektir.
3- İstihsan: Müçtehidin bir meselede, özel bir delil sebebiyle, o meselenin benzerine verdiği hükümden vazgeçip başka bir çözümü benimsemesidir. (Ebû Hanife bu delili çok kullanmıştır.)
4- İstinbat: Naslardan hüküm çıkarmaktır.
5- İstislah: (Mesalih-i mürsele): Yorum yoluyla da olsa, nasların kapsamına girmeyen yada illet bağı kurularak nasta düzenlenmiş olaya bağlanamayan fıkhi bir meselenin hükmünü İslam fıkhının genel ilkeleri çerçevesinde belirlemedir. “Def-i mefsedet, celb-i maslahattan evladır.”
6- İstishab: Daha önce varlığı bilinen bir durumun, aksine delil bulunmadıkça, varlığını koruduğuna hükmetmektir. “Şek ile yakin zail olmaz.”, “Eşyada asl olan ibahadır.” Berâet-i Zimme İstishâbı, Vasıf İstishâbı olmak üzere ikiye ayrılır.
7- Şer-ü men kablena: İslam öncesi şeriatler. Ebu Hanife kullanmıştır.
8- Sedd-i zerai: Kötülüğe giden yolların kapatılması.
9- Ehliyet: Vücub Ehliyeti: Kişinin haklara sahip olabilme ve borç altına girebilme ehliyetidir. Eda ehliyeti: Kişinin dinen ve hukuken muteber olacak tarzda davranmaya ve hukuki işlem yapmaya elverişli oluşu demektir. Hüküm: Şer‘î hükümler: (ahkâm-ı şer‘îyye) veya ilâhî hükümler (ahkâm-ı ilâhiyye) şeklinde tabir edilir. Amelî hükümler:, itikadî hükümlere nisbetle ikinci derecede oldukları içinbunlara ahkâm-ı fer‘iyye de denilir.

Taabbüdî hükümler: ibadetlerle ilgili dinî hükümlere denir.

DİNİ HÜKÜMLER
1- Farz: Dinen yapılması kesin delillerle emredilen şeye denir. Farz-ı ayın ve kifaye olmak üzere ikiye ayrılır.
2- Vacip: "amelî farz" Delil yönünden farz kadar kesin olmamakla beraber, yapılması istenen şeylerdir.
3- Mendub: Yapılması kesin olmayan bir tarzda istenen farz ve vacip olmayan davranışlardır.
4- Müstehab: Peygamberimizin bazen yapıp bazen yapmadığı şeye denir. Kuşluk namazı, şevval orucu v.b.
5- Mübah: Mükellefi yapıp yapmamakta serbest bırakıldığı davranışlardır.
6- Müfsid: Başlanmış olan ibadeti bazen şeye denir. Namazda konuşmak, oruçlu iken yemek-içmek…
7- Caiz: Dinen ve hukuken yapılmasına müsaade edilen fiilleri ifade eder.
8- Mekruh: Delil yönünden haram kadar kesin olmamakla beraber, yapılmaması istenen şeylerdir. Tahrimen ve tenzihen olmak üzere ikiye ayrılır.
9- Haram li-aynihi: Şari’nin, bizzat kendisindeki kötülük sebebiyle bir şeyi yasaklaması. Adam öldürme, zina, içki gibi.
10- Haram li-gayrihi: Aslında meşru olan bir durumun kendisinde geçici bir zaman engelinin olması. Bayram günü oruç tutmak gibi

TEMİZLİK
Mutlak su: Yaratıldığı tabii halini koruyan sudur. Yağmur, kar, deniz, ırmak, kaynak ve kuyu suları normalde böyledir. Mutlak suyun üç özelliği ve iki tabiatı vardır. Özellikleri, rengi, kokusu ve tadıdır; iki tabiatı da inceliği ve akıcılığıdır.

Mukayyet su: İçine temiz bir maddenin katılmasıyla incelik ve akıcılığını kaybeden su. Ma-i musta’mel: abdest ya da gusülde kullanılmış suya denir.
Hades: Abdestsizlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana geldiği varsayılan kirliliği veya bu kirliliğin sebebini ifade eder.
İstibra: Küçük abdestten sonra vücuttaki idrar sızıntısını gidermek ve temizlemektir.
İstinca: Büyük abdest aldıktan sonra, idrar ve dışkı yolunu temizlemektir.
Umum-i Belva: Kaçınılması zor olan şeylerdir. Örnek: Evcil hayvanlardan bazılarının idrar ve atıklarından kaçınırken elbiseye biraz bulaşması namaza engel teşkil etmez.

ABDEST
Abdestin farzları: Hanefi: (Maide 6) yüz, kollar, baş ve ayakların yıkanması.
Hanbelî: 4+niyet, besmele, tertip, muvalat.
Şafii: 4+niyet, tertip.
Maliki: 4+niyet, muvalat (abdest azalarını ara vermeden yıkamak)
Vila: Abdest organlarını ara vermeden yıkamaktır.
Delk: Abdest esnasında su ile elleri iyice ovalamaktır.
Sahib-i özür: En az bir namaz vakti devam eden bedeni rahatsızlıklardır.
Taharet-i Süğra: Abdestsizlik halinin giderilmesi.
Taharet-i Kübra: Gusülsüzlük halini giderme.
Mazmaza: Abdestte ağzı su ile çalkalamak.
İstinşak: Abdestte burna su çekmek.
Mestin süresi: Mukim 24 saat. Yolcu 72 saat.

Hayız: Ay hali.
Adet süresi: Hanefi mezhebinde en az 3, en fazlası 10 gündür. İki âdet arasında kalan en az temizlik süresi 15 gündür.
Nifas: Lohusalık, doğum sonrası gelen akıntı. Hanefî ve Hanbelîler nifasın en uzun süresinin 40, Mâlikî ve Şafiiler’de ise 60 gün olduğu görüşündedir. Bu süreler tamamlanmadan da nifas kanı kesilebilir. O zaman fiilî durum esas alınır ve kanın kesilmesiyle nifas hali dinen sona ermiş sayılır. Hayız ve nifas halinde kadınlara ibadetler konusunda muafiyet tanınır. Namaz kılamaz, oruç tutamaz, Mushaf'ı eline alamaz, Kur'an okuyamaz, mescide giremez, Kâbe'yi tavaf edemez, cinsel ilişkide bulunamaz. Bu sürede terkettiği namazları kazâ etmez, fakat tutamadığı farz ve vâcip oruçları sonradan kazâ eder.
İstihaze: Özür sebebi ile gelen akıntı, kanamadır. Özürlü kimselere tanınan ruhsat ve muafiyetleri kullanarak her bir namaz vakti için ayrı ayrı abdest alıp ibadetlerini eda eder. Alınan bu abdestle o vakit içindeki bütün farz, vâcip ve nâfile, eda ve kazâ namazları kılabilir. Şâfiî ve Mâlikîler'e göre her bir farz namaz için ayrıca abdest almak gerekir.

Sahib-i Özür: En az bir namaz vakti süresince devam eden bedenî rahatsızlıklar özür hali sayılır. Özürlü kimse her namaz vakti için abdest alır, bu özür halinin abdesti bozmadığı var sayılarak o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe, dilediği kadar namaz kılabilir, Kâbe'yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir. Namaz vaktinin çıkmasıyla özürlü kimsenin abdesti bozulmuş olur.

Guslün Farzları: Hanefilerde ağza su almak (mazmaza), burna su çekmek (istinşak) ve bütün vücudu yıkamak şeklinde üç farzı vardır. Mâlikî ve Şâfiîler ile Şîa'dan Ca‘ferîler'e göre ağız ve burnun içini yıkamak sünnettir. Gusülde niyet Hanefîler'e göre sünnet, diğer mezheplere göre farzdır. Mâlikîler'e göre vücudu ovalamak ve gusül işlemlerinin arasını açmamak da guslün farzlarındandır.

TEYEMMÜM
Teyemmümün Sebepleri
1- Abdest veya gusle yetecek suyun bulunmaması, 2- Suyu kullanmayı engelleyen fiili bir durum veya mazeretin olması Teyemmümün farzları: 1-Niyet, 2-Yüzü ve kolları temiz toprak ile mesh etmek üzere ikidir. (Maide 5/6)

Hanefi’de namaz vakti girmeden teyemmüm edilmesi câizdir. Su bulunmadığı, mazeret hali kalkmadığı sürece bir kimse yaptığı teyemmümle dilediği kadar farz ve nâfile namaz kılabilir. Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre, teyemmümün geçerli olabilmesi için namaz vaktinin girmiş olması gerekir ve bir teyemmümle birden fazla farz namaz kılınamaz. Ancak Hanbelîler birden fazla kazâ namazı kılınabileceği görüşündedir.

Teyemmümü Bozan durumlar: Abdesti bozan ve guslü gerektiren durumlar teyemmümü de bozar. Teyemmümü mubah hale getiren bir mazeret sebebiyle teyemmüm yapılmış da bu mazeret hali ortadan kalkmışsa, teyemmüm bozulmuş olur. Yaptığı teyemmümle namaz kılan kimse namaz esnasında suyu görürse veya su bulunursa, teyemmümü bozulmuş olur. Namazı teyemmümle kıldıktan sonra su bulunursa vakit çıkmamış bile olsa kılınan bu namazın iadesi gerekmez. Şâfiîler bu durumda iadeyi gerekli görür. Namaz vakti çıktıktan sonra ise iadenin gerekmediğinde görüş birliği vardır.

NAMAZ
Namazın vücup şartları: Müslüman, akil, baliğ.
Müvazebe: Hz. Peygamberin devamlı olarak yaptığı ve bir mazeret olmaksızın terk etmediği şeydir.
Sünen-i revatip: Beş vakit namaza bağlı olarak kılınan veya bir vakti bulunan nafile namazlardır.
Sünen-i regaib: Belli bir vakti bulunmayan Allah’a yaklaşmak için (tatavvu, gönüllü) kılınan namazlardır.
Sünnet-i Hüda: Peygamberimizin ibadetle ilgili sünnetleridir.
Sünnet-i Zevaid: Peygamberimizin ibadetle ilgili olmayan giyim kuşam gibi tabii halleri.
Sıfatü’s-Salât: Namazın farz ve vaciplerine, sünnet ve adabına uygun şekilde kılınışına denir.
Fecr-i Sadık: İmsak, sabah namazı vakti.
Fey-i Zeval: Güneş tepede iken cismin kendi gölgesi.
Teharri: Kıble yönünü araştırmaktır.
Tuma’nine: Rükû halinde bir miktar beklemektir.
Kavme: Rükûdan kalkınca bir miktar beklemektir.
Celse: İki secde arasında bir miktar beklemektir.
İtimad: Namazda el bağlamak.
Teverrük. Kadınların tahiyyatta oturuş şekline denir.
Teavvüz: Namazda euzu besmele çekmektir.
Muhazatu’n-Nisa: Kadınların cemaatle namazda erkeklerle aynı safta veya hizada olmalarını ifade eder. Cenaze namazı, mutlak namaz olmadığı için cenaze namazında kadınların erkeklerle aynı hizada bulunması namaza zarar vermez. Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozduğu halde, cenaze namazında gülmenin abdesti bozmaması, cenaze namazının bu özelliğiyle de bağlantılıdır. Şâfiî ise kadının erkek hizasında namaza durmasının (muhâzât) erkeğin namazına zarar vermeyeceği görüşündedir.
Tertibü’l-Makam: Namazda duruş düzeni.
Huruc bi Sunihi: Namazdan kendi isteğinle çıkmaktır. Ebû Hanîfe'ye göre namaz kılan kişinin, namazın sonunda kendi istek ve iradesiyle yaptığı bir fiil ile namazdan çıkması namazın rükünlerindendir.
Müfteriz: Farz namaz kılan kişi.
Müteneffi: Nafile namaz kılan kişi.
Müdrik: Namazı tamamen imamla kılan kişi,
Lahik: İmamla beraber namaza başlamasına rağmen, kendisinde meydana gelen bir durum nedeniyle namazın bir bölümünü kaçıran kişidir. Lahik, kaçırdığı bölümleri kılarken imamın arkasında imiş gibi hareket eder.
Mesbuk: İmama birinci rekâtın rükûundan sonra uyan kişidir.
Faite: Vaktinde kılınamayan kazaya kalmış namaza denir.
Evvabin: Tövbe edenlerin namazı anlamında, akşam namazından sonra kılınan 6 rekât namaz.
Küsuf: Güneş tutulması namazı, cemaatle cehri kılınır.
Husuf: Ay tutulması namazı, evde tek başına kılınır.
İstiska: Yağmur duası ile birlikte kılınan iki rekât namazı ifade eder.
Hasta namazı: “Taat takata göredir, teklif-i mala yutak yoktur.” Kişinin gücü nasıl yetiyorsa öyle kılar.
Sahib-i Tertib: O vakte kadar 6 vakit namazı art arda kazaya kalmamış kimseye denir.
İstinaf: Namazda abdesti kasten bozup yeniden kılmaktır.
İstihlaf: Namazda abdesti bozulan imamın yerine cemaatten birinin geçmesidir.
Müfsidat-ı Salat: Namazı bozan durumları ifade eder.

Namazın Farzları: Namazın on iki farzı vardır. Namazın dışındaki farzlar, namazdan önce ve namaza hazırlık mahiyetinde olduğu için “namazın şartları” (şurûtü's-salât) olarak adlandırılır. Namazın içindeki farzlar ise, namazın varlığı ve tasavvuru kendisine bağlı olduğu, yani bu farzlar namazın mahiyetini oluşturduğu için “namazın rükünleri” (erkânü's-salât) adını alır. Namazın farzlarından herhangi birinin eksikliği durumunda namaz sahih olmaz.

Namazın Şartları (şurûtü's-salât):
1. Hadesten Tahâret: Hades genel olarak hükmî kirlilik, hadesten tahâret de bu hükmî kirlilikten temizlenme demektir. Abdestsizlik durumu yani namaz abdestinin olmayışı ve cünüplük hali, dinî literatürde hades yani hükmî kirlilik olarak nitelendirilir. Hadesten tahâret, namaz abdesti olmayan bir kimsenin abdest alması, gusül yapması gereken bir kimsenin gusül etmesi yani boy abdesti alması demektir.
2. Necâsetten Tahâret: Necâsetten tahâret, vücut, elbise ve namaz kılınacak yerin, -insan kanı ve idrarı, at, koyun gibi hayvanların idrar ve dışkıları gibi- dinen pis sayılan şeylerden temizlenmesi demektir.

Necaset-i galiza: Ağır necaset, katı ise 3,5 gr. yani 1 dirhem kadardır. Bu miktar namaza engeldir. Sıvı necaset ise avuç içi kadardır. Şafilere göre necaset-i galiza az da olsa namaza manidir.

Necaset-i hafife: Hafif necaset, bir uzvun 1/4 den fazla veya buna denk gelirse namaza manidir.

  1. Setr-i Avret: Erkek için avret, yani örtülmesi gereken yerler, göbek ile diz kapağının arasıdır. Bu konuda biraz daha ihtiyatlı davranan Hanefîler diz kapaklarını da avret olarak kabul ederken, diğer üç mezhep, diz kapaklarını avret saymazlar. Kadın için avret, yüz, el ve ayak dışındaki bütün vücuttur. Onlar, yüzlerini namazda örtmedikleri gibi, ellerini ve ayaklarını da açık bulundurabilirler. Saçlarıyla beraber başları, bacakları ve kolları örtülü bulunur. İmam Mâlik, setr-i avretin (örtünme) namaza has olmayan genel bir farz olduğunu, namazda ve namaz dışında uyulması gereken dinî bir emir bulunduğunu dikkate alarak kadınların başlarını örtmelerini ayrıca namazın farzları arasında saymamıştır. Onun bu görüşün bir uzantısı olarak Mâlikî mezhebinde setr-i avret namazın sünnetlerinden sayılır. Diğer üç mezhep imamı ve Mâlikî mezhebindeki öteki görüşe göre, namazda setr-i avret, tıpkı kıbleye yönelmenin farz oluşu gibi farzdır. Kadının başının dörtte biri veya uyluğunun dörtte biri açık olarak namaz kılması durumunda, Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre namazı geçersiz olur. Ebû Yûsuf'a göre ise, başının yarıdan fazlası açık olmadıkça namaz geçerlidir. Çünkü bir şeyin yarıdan fazlası çok hükmündedir. Kadın, asgari bir başörtüsü, bir de ayaklara kadar uzanacak bir gömlek giymiş olmalıdır. Başörtüsüz namaz kılacak olursa bu namazını, vakit içinde veya vakit çıktıktan sonra iade eder. Namaz esnasında avret mahallinin, kişinin iradesi dışında açılması durumunda, açılan yer eğer örtülmesi gereken yerin dörtte biri oranına ulaşmış ve bir rükün eda edilecek bir süre (sübhânellâhi'l-azîm diyecek kadar bir süre) açık kalmış ise kişinin namazı bozulur. Kendi iradesi ile açacak olursa namazı hemen bozulur. Avret-İ Mugallaza: Mâlikî mezhebinde erkek ve kadının avret yerleri “ağır avret” (avret-i mugallaza) ve hafif avret olmak üzere iki kısımda değerlendirilmektedir.

  2. İstikbâl-i Kıble: Kıbleye yönelmektir. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmeyen kimsenin, yanında kıble yönünü bilen birisi varsa ona sorması gerekir. Böyle biri varken ona sormayıp kendisi ictihad ederek, yani kıble yönünü bulmaya çalışarak bir yöne yönelmiş ve yöneldiği tarafın kıble yönü olmadığı ortaya çıkmış ise, namazı iade etmesi gerekir. Kâbe'nin bulunduğu noktadan 45 derece sağa ve sola sapmalar kıbleden sapma sayılmaz. Sapma derecesi daha fazla olursa "kıbleye yönelme" şartı aksamış olur. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmeyen kimse, soracak birini bulamadığı takdirde yıldız, güneş, rüzgâr gibi birtakım doğal alâmetlere dayanarak kıble yönünü bulmaya çabalar ve kanaat getirdiği tarafa yönelerek namazını kılar. Namazı kıldıktan sonra kıblenin kendi yöneldiği tarafta olmadığı ortaya çıksa bile, kendisi bu yöne ictihad ederek, yani birtakım alâmetlere dayanarak bu sonuca ulaştığı için, namazı yeniden kılması gerekmez. Fakat namaz esnasında kıble yönünü anlaması halinde, namazını bozmadan o tarafa yönelir ve namazını tamamlar.

Kıble yönünü bilmeyen kimse, birine sormadan veya kıblenin ne tarafta olduğunu araştırma zahmetine katlanmadan (ictihad etmeden) rastgele bir tarafa yönelse, namaz esnasında yöneldiği tarafın kesin olarak kıble tarafı olduğunu anlasa namazı yeniden kılar. Çünkü namazın ilk kısmı şüpheli olduğu için, sağlam kanaate dayalı ikinci kısım, şüpheli birinci kısım üzerine bina edilemez. Ancak bu durumu namazı bitirdikten sonra anlayacak olursa, iade etmesi gerekmez. İki kişi kıble cihetini araştırsa ve her biri ayrı bir yönün kıble olduğuna kanaat getirse, bu durumda bunlar birbirlerine uyarak cemaatle namaz kılamazlar. Her biri kendi tesbit ettiği kıbleye dönerek ayrı ayrı namazlarını kılarlar. Bir kimse namazda iken bir özür olmaksızın göğsünü kıble tarafından çevirecek olursa namazı bozulur. Yüzünü çevirecek olursa, derhal kıbleye dönmesi gerekir. Hastalık veya düşman yahut yırtıcı hayvan korkusu gibi nedenlerle kıbleye dönme imkânı bulamayan kimse, kendisi için en rahat olan tarafa döner.

Binek Üzerinde Kıbleye Yönelme: Normal durumlarda binek üzerinde nâfile namaz kılmak câiz ise de, farz namaz kılınmaz. Ancak zaruret durumlarında binek üzerinde namaz kılmak câiz görülmüştür. Hayvan üzerinde, otomobil veya otobüste namaz kılındığı takdirde namazın rükünlerinden olan kıyam ve çoğu kere istikbâl-i kıble yerine getirilemez. Fakat yerin çamur olması, namaz kılacak uygun bir yer bulunmaması gibi durumlarda, hayvanı veya otomobili durdurup, hayvanın veya taşıtın üzerinde kıbleye yüz tutarak namaz kılınabilir. Gemide namaz kılan kimse mümkünse kıbleye doğru döner; gemi yön değiştirdikçe kendisinin de kıble tarafına dönmesi gerekir.

  1. Vakit: Bir farz namazın vakti içinde kılınması edâ, vaktinin çıkmasından sonra kılınması da kazâ olarak adlandırılır. Bir namazın özürsüz olarak vaktinde kılınmaması ve ileriki bir vakitte kazâ edilmek üzere ertelenmesi doğru değildir ve günahtır.
    Mekruh Vakitler: Farz namazlar için müstehap vakitler olduğu gibi, genel olarak namaz kılmak için uygun olmayan, yani namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler de vardır. Mekruh vakitler iki kısımdır. Bir kısmında hiçbir namaz kılınmaz, bir kısmında ise özellikle nâfile namaz kılınmaz, kazâ namazı kılınabilir.
    Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit şunlardır:

  2. Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman (şürûk zamanı ki bu yaklaşık 40-45 dakika civarındadır).

  3. Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman (vakt-i istivâ).
  4. Güneşin batma zamanı (gurûb). Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir. Bu vakitte sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.

Nâfile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler:
1. Fecrin doğmasından sonra sabah namazının sünneti dışında nâfile namaz kılınmaz.
2. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar,
3. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar, 4. Akşam namazının farzından önce,
5. Bayram namazlarından önce, ne evde ne camide,
6. Bayram namazlarından sonra, camide,
7. Arafat ve Müzdelife cem‘leri arasında,
8. Farz namazın vaktinin daralması durumunda,
9. Farza durulmak üzere kamet getirilirken (Sabah namazının sünneti bundan müstesnadır).
10. Cuma günü hatibin minbere çıkmasından cuma namazı sona erinceye kadar nâfile namaz kılınmaz.

İsfar: Sabah namazını geciktirip son vaktinde kılmaktır. (Hanefi’de sünnet sayılır)
Tağlis: Sabah namazını ortalık henüz karanlıkken ilk vaktinde kılmaktır. (Şafii’de sünnettir)
İbrad: Yazın sıcak zamanlarda öğle namazını biraz geciktirip serin vakitte kılmaktır.

  1. Niyet: Niyetin kalp ile yapılması esas olup dil ile söylenmesi şart değildir. Bununla birlikte ayrıca dil ile de söylenmesi daha iyi olur ve bu tarzda niyet, çoğunluğa göre müstehaptır. Kalpten geçirilen ile dil ile söylenen birbirine uymuyor ise, kalpten geçirilene itibar edilir. Hanefî mezhebine göre farz namazlar, vitir namazı, adak namazı ve bayram namazları için belirleme şarttır. Meselâ "bugünkü sabah namazına" diye niyet edilir. Fakat vakit içerisinde, o vaktin hangi vakit olduğunu bilmek kaydıyla "bu vaktin farzını kılmaya" diye niyet edilmesi de yeterlidir. Fakat cuma namazında, vaktin namazına niyet etmek yeterli olmaz, çünkü vakit cuma vakti değil, öğle namazının vaktidir. Nâfile namazlar için "falanca namazın ilk sünnetini veya son sünnetini kılmaya niyet ettim" diye niyet edilir. Bununla birlikte, ister müekked isterse gayr-i müekked olsun nâfile namazlarda, "falanca namazın sünnetini" diye bir belirleme yapmak şart değildir; sadece namaz kılmaya niyet edilmesi yeterlidir, fakat belirleme yapılması daha iyi olur. Özellikle teravih namazı kılarken, "teravih namazına" veya "vaktin sünnetine" diye niyet edilmesi daha ihtiyatlı bir tutum olur. Cemaate yetişip de imamın farzı mı yoksa teravihi mi kıldırdığını bilmeyen bir kimse, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kıldırmakta ise, uyan kişinin farzı sahih olur; imam teravihi kıldırmakta imişse, uyan kişinin kıldığı namaz nâfile olur, fakat yatsının farzından önce olduğu için teravih namazı yerine geçmez.

Niyetin Zamanı: Niyetin iftitah tekbiriyle birlikte yapılması efdaldir. Fakat niyet ile tekbir arasında namaz ile bağdaşmayacak bir iş bulunmaması şartıyla, tekbirden önce de niyet edilebilir. Tekbir alındıktan sonra yapılan niyet çoğunluk tarafından kabul edilen görüşe göre geçerli olmaz. Namaza başlarken yapılan niyetin namaz sonuna kadar hatırlanması şart değildir. Bu bakımdan bir kimse bir vaktin farz namazına niyet ederek namaza başlasa, daha sonra nâfile kılıyormuş gibi bir zan ile namazını tamamlasa, farz namazı kılmış sayılır.

Namazın Rükünleri (Erkânü's-Salât): 1. İftidah Tekbiri: İftidah tekbirine Tahrime de denir. Tekbir cümlesinde "Allah" kelimesinin ilk harfi olan A harfini uzatarak okumak câiz değildir. Bu şekilde okumak mânayı bozacağı için, farz yerine getirilmemiş ve namaz geçersiz olur. İmama uymak üzere ayakta alınan iftitah tekbirinin tamamen kıyam halinde alınması şarttır. Buna göre, rükû halinde bulunan imama uyacak olan kimse, kıyam halinde Allah deyip, ekber lafzını rükûa vardıktan sonra diyecek olsa, imama uyması sahih olmaz.

Vacip Namaz İki çeşittir: Vâcip oluşu kulun fiiline bağlı olmayan (li-aynihî vâcip): vitir namazı ile ramazan ve kurban bayramı namazları bir de tilâvet secdesi bu bölümde değerlendirilir. Vâcip oluşu kulun fiiline bağlı olan vâcip (ligayrihî vâcip): nezir namazı, sehiv secdesi ve ifsat edilen nâfile namazın kazâsı yer alır. Şafiilere göre kadın da bayram namazını kılmakla yükümlüdür.

Namazın vacipleri: * Namaza “Allahu Ekber sözü ile başlamak, * Fatiha okumak, * Fatiha’yı farzların ilk iki rekâtında nafile ve vitirin her rekâtında okumak, * Farzların ilk iki nafile ve vitrin her rekâtında zammı sure okumak,* Fatiha’yı sureden önce okumak, * Secdede alınla birlikte burnu da yere koymak, * İki secdeyi bir biri ardınca yapmak, * Üç ve dört rekatlı namazlarda ilk oturuş (Kade-i ula), * İlk ve son oturuşta tahiyyat okumak, * İlk oturuşta tahiyyat okuduktan sonra gecikmeden üçüncü rekata kalkmak, * Vitir namazında kunut tekbiri ve kunut duası, * Bayram
namazı tekbirleri, * İmamın açıktan okuması gereken yerleri açıktan (cehri), gizli okuması gereken yerleri (hafi) gizli okuması, * İmama uyanın bir şey

okumayıp susması, * Tadili erkana riayet etmek, * Namazın sonunda selam vermek, * Gerektiği yerde sehiv secdesi yapmak, * Secde ayeti okunmuşsa tilavet secdesi yapmaktır

Namazın sünnetleri: * Ezan ve kamet, * Tekbirlerde elleri kulak hizasına kaldırmak, * Kıyamda elleri bağlamak, * İki ayağın arasını dört parmak açmak, * Subhaneke duasını okumak, * her rekâtta besmele çekmek, * Fatiha’nın sonunda âmin demek, * Rükuda secdede tesbihleri okumak, * Kalkarken, rükunlara eğilirken gerekli tekbirleri almak, * Selam verirken başı önce sağa sonra sola çevirmektir. Bunun gibi namazın yaklaşık 42 sünneti vardır. Biz burada bilinmesi gerekli olan birkaç tanesini almaya çalıştık.

Namazı bozan şeyler
1- Namazda konuşmak, 2- Ameli kesirde bulunmak, 3- Yönünü kıbleden çevirmek, 4- Namazda bir şey yiyip içme, 5- Özürsüz tenahnuhta bulunma, yani öksürme, boğaz hırıldatma, 6- Bir şeye üf tüh deme, üfleme, inleme, 7- Gülmek, 8- Ezberinde olmayan yeri karşısında olan mushaftan bakarak okumak, 9- Setri avret dâhilinde kapalı olması gereken yerlerden bir kısmı açık olmak, 10- Necaset bulunmak, 11- Sabah namazını kılarken güneşin doğması, 12- Cuma kılarken ikindi vaktinin girmesi, 13- Teyemmümle namaz kılanın suyu görmesi, 14- Mestin süresinin dolması, 15- Namazda abdestin bozulması Cemaatle namaz: Hanbelî: farz-ı ayn, Şafii: farz-ı kifaye, Hanefi: sünnet-i müekkede.

Cemaate gitmeme mazeretleri: Hastalık, korku, olumsuz hava şartları, abdestin sıkışık olması, faydalı ve gerekli ilimle uğraşma, bedeni arızalar.
*İmam Mâlik, setr-i avretin (örtünme) namaza has olmayan genel bir farz olduğunu, namazda ve namaz dışında uyulması gereken dinî bir emir bulunduğunu dikkate alarak kadınların başlarını örtmelerini ayrıca namazın farzları arasında saymamıştır. Onun bu görüşün bir uzantısı olarak Mâlikî mezhebinde setr-i avret namazın sünnetlerinden sayılır.

Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit şunlardır:
1. Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman (şürûk zamanı ki bu yaklaşık 40-45 dakika civarındadır).
2. Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman (vakt-i istivâ).
3. Güneşin batma zamanı (gurûb). Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir. Bu vakitte sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.

CUMA NAMAZI
Cumanın vücubunun şartları: Erkek, hür, mazeretsiz, mukim olmak.
Cuma namazının sıhhatinin şartları: 1- Vakit, (Hanbelîler'e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.) 2- izin, 3- cami, 4- cemaat, 5- hutbe, 6- şehir.
Kör (âmâ) olan bir kimseye, kendisini camiye götürebilecek biri bulunsa bile, Ebû Hanîfe, Mâlikîler ve Şâfiîler'e göre, Cuma namazı farz değildir.

Hanbelîler'le, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise, kendisini camiye götürebilecek biri bulunan âmâya cuma namazı farzdır. Kendisini camiye götürebilecek kimsesi bulunmayan âmâya ise, bütün bilginlere göre cuma namazı farz değildir. Ayakları felç olmuş veya kesilmiş kimselerle yatalak hastalara da cuma namazı farz değildir.

Cemaat sayısı: Hanefi: İmam hariç 3 kişi, Ebû Yusuf: İmam hariç 2 kişi, Hanbelî ve Şafii: İmam hariç 40 kişi, Maliki: imam hariç 12 kişi.

Hutbe
Hutbenin rüknü:
Hanefi: Allah’ı zikirden ibarettir.
Şafii: Hamdele, salvele, takvayı tavsiye, bir ayet, ikinci hutbede müminlere dua.
Hutbenin geçerlilik şartları: Vakit, namazdan önce, hutbe niyetiyle, cemaatin huzurunda okunması, hutbe ile namaz arasında yiyip içmemek.
İstiaze: Allah’a sığınma, teavvuz yani euzu besmele çekme.

SEFERİLİK
Yolculuk, orta yürüyüşle üç günlük mesafeden ibarettir. Buda üç konak, üç merhaledir.
Kasr: Seferde namazları kısaltmaktır. Hanefi’de azimettir, Şafii’de: ruhsattır.
Cem: iki namazı bir arada kılmaktır. Hanbelî mezhebi geniş bir şekilde kullanmıştır. Öğle ile ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte kılınmasına cem‘-i takdîm, akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde birlikte kılınmasına cem‘-i te'hîr denir.
Sûrî Cem: Bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olur ise için buna “mânevî cem‘” ve “şeklî (sûrî) cem‘” de denilir.

Seferilik müddeti: Hanefi: 15 günden az, Şafii, Maliki: 4 günden az olmalıdır.
Vatan-i Asli: Kişinin doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşadığı yer.
Vatan-i İkame: Kişinin 15 günden fazla kalmak istediği yer.
Vatan-i Sükna: Yolcunun 15 günden az kalmak istediği yer.

SEHİV SECDESİ
Rükun tekrarı, Ara verme, Kıraat eksikliği veya fazlalığı, Takdim ve tehir, secde ve rükûda hata, Kadede hata, Tahiyyatı terk sebebiyle sehiv secdesi gerekli olur.

CENAZE NAMAZI
Rüknü. 4 tekbir ve kıyamdan ibarettir, selam ise vaciptir.
Muhtazar: Ölmek üzere olan kişiye denir.
Teşyi: Ölünün kabristana taşınması.
Gasil: Ölünün yıkanaması.
Tekfin: Ölünün kefenlenmesi.
Defin: Ölünün kabre konması.

Düşük: Düşük neticesinde ölü doğan çocuk yıkanmaz, namazı kılınmaz, bir bez parçasına sarılıp gömülür. Ölü doğan çocuk, yıkanır namazı kılınmaz.
Gıyab-i Cenaze Namazı: Hanefî ve Mâlikî fakihleri, kıble yönünde sapma meydana geleceği gerekçesiyle, gaip yani orada bulunmayan bir cenaze üzerine namaz kılmayı câiz görmezler. Fakat Şâfiîler'e göre gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir. Çünkü Peygamberimiz Necâşî'nin namazını bu şekilde kılmıştır. Hanbelîler'e göre de aradan bir ay geçmedikçe gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir.
Kefen: Sırasıyla; Kamis > İzar > Lifafe’den oluşur.

Feraiz ilmi: İslam’da miras hukukuna denir.
Terike: Vefat eden kimsenin geride bıraktığı mala denir.

Bazı kavramlar: İ’sâr: Kişinin kendisi ihtiyaç içinde olsa bile sahip olduğu imkanları başkalarının ihtiyaçları için harcaması, fedakarlıkta bulunması.
Rukye: Hastalara dua okuma anlamına gelir. Kişinin kendisi veya başkalarının sıhhati için Allah’a dua etmesi.

Tefe’ül: bir olayı hayra yormak; Teşe’üm Taabbudî: Hikmetini Allah’ın bileceği emirler. Hazm: Anlayış, tedbir. Beşaşet: Güler yüzlü olmak. Teenni: Acele etmeyip, düşünerek hareket etmek. Hamiyet: Kutsal şeyleri, milletin hakkını gözetmek. Vera: Harama düşmek kaygısıyla şüpheli şeyleriden kaçınmak. Mira: Başkasının sözlerinde görülen bir noksanlıktan dolayı hemen itiraz edip diline dolamak. Fütüvvet: Gençlik, yiğitlik, nefis şerefi. Bedii: Bir şeyi örneği yokken yaratan. Burhan-ı inni: Tüma varım, Burhan-ı limmi: tümden gelim, Mürüvvet: Övülmeye değer şey, kötü işten kaçınmak, iyi olanı yapmak, Muavenat-teavun: yardımlaşmak, İtak: Kölenin hürriyete kavuşturulması, İstiğrak: Sadece Allah’a bağlanmak, İstihza: Alay etmek. Müsâleme: Çatışma ve zıtlaşmayı ortadan kaldırmak, uyuşmak, birbirinden emin olmak. Asabiyet: Kabile üyeleri arasında kayıtsız şartsız dayanışma yasasını ifade etmektedir.

: bir olayı uğursuz saymak.

ORUÇ
Orucun farz kılındığını bildiren ayetler Bakara 183-184. ayetlerdir.
Oruç: Hicretten 1,5 yıl sonra Şaban ayının 10. günü farz kılınmıştır.
Rüknü: İmsaktir. İmsak; engellemek, kendini tutmak demektir. Orucun vücûb sebebi ise vakittir, yani ramazan ayının girmesidir.
Orucu yükümlülük şartları: Müslüman, akil, baliğ, mukim, takat getirmektir.

Orucun vücup sebebi: Vakit, yani Ramazan ayının gelmesi demektir.
Oruç çeşitleri: Farz oruç: Ramazan orucu, Kaza orucu, Keffaret orucu, Zıhar, kaza ile adam öldürme orucu, Hacda vaktinden önce tıraş olma (halk) orucu, Yemin orucu.

Vacip oruç: Nezir (adak) orucu, bozulan nafile orucun kazası;
Eyyam-ı Bıd: Her ayın 13, 14, 15. Günleri oruç tutmaktır.
Visal Orucu: İftar yapmadan iki gün üst üste oruç tutmaktır.

Oruç tutmanın haram olduğu günler: Ramazan bayramının ilk günü, Kurban bayramının dört günü, hayız ve nifas halinde oruç tutmak haramdır.
İhtilaf-i metali: Ramazan hilalinin görülme meselesi.

Oruç tutmamayı mübah kılan durumlar: Sefer, hastalık, gebelik, emzirme, yaşlılık, ileri derecede açlık ve susuzluk, zor ve meşakkatli işlerde çalıştırılma.
Orucun geçerlilik şartları: Niyet ve orucu bozan şeylerden kaçınma. Hanefîler'e göre ramazan orucu, nâfile oruçlar ve vakti belirtilmiş adak (nezr-i muayyen) oruçlarının niyet etme vakti gün batımından başlayıp ertesi günün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Öğle vakti girdikten sonra artık hiçbir oruca niyet edilemez. Mâlikîler'e göre niyetin geçerli olması için güneşin batmasından itibaren gecenin son kısmına kadar veya fecrin doğması ile birlikte yapılması gerekir. Şâfiîler'e göre ise ramazan orucu, kazâ orucu ve adak orucuna geceden niyetlenmek şarttır. Fakat nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek câizdir.

Orucu bozup kaza ve kefareti gerektiren durumlar: Ramazan orucunu bilerek cinsel ilişkide bulunarak ya da yiyip içerek bozmaktan dolayı gerekir.
Sadece kazayı gerektiren durumlar: Beslenme amacı taşımayan, yenilip içilmesi mutad olmayan şeyleri yemek içmek kazayı gerektirir. Çiğ pirinç, çiğ hamur, un, ham meyve vb.

Kusma: Kasten ve ağız dolusu olursa oruç bozulur, kaza gerekir, şayet ağız dolusu olmazsa bir şey lazım gelmez. Rahatsızlıktan dolayı kusma orucu bozmaz.
Maliki mezhebi: oruç kefaretinde tertibi şart koşmaz, kişiyi muhayyer bırakır.

ZEKÂT
Hicretin II. Yılı ramazanın sonunda farz kılınmıştır. Zekâtın kelime anlamı "artma, çoğalma, arıtma ve berekettir". "Doğru söylemek, sözünü tutmak" anlamına gelen sıdk kökünden alınmış olan ve Kur'an ve Sünnet'te zekât anlamında sadaka kelimesi de kullanılmıştır.
Zekâtın vücup sebebi: Zenginliktir.
Zekâtın geçerlilik şartları: Niyet ve temlik

Malın zekâta tabi olmasının şartları: 1- Tam mülkiyet, 2- Malın artıcı (nami) olması, 3- Nisaba ulaşmış olması, 4- Tabi ihtiyaçlardan fazla olması (havaici asliye) 5- Üzerinden bir yıl geçmiş olması (havelan-i havl) gerekir.

Nisab: Sözlükte "sınır, işaret, asıl ve kök" anlamlarına gelen nisab kelimesinin terim anlamı; zekâtın vücûbuna alâmet ve ölçü olmak üzere Hanefiye göre tesbit edilen zenginlik ölçüsüdür. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler'e göre ise zenginlik ölçüsü “kifâye” yani kişiye ve bakmakla yükümlü olduğu kimselere yetecek kadar mala sahip olmaktır.

Nemâ: Malın artıcı olması demek olan nema; sözlükte "artmak, çoğalmak, gelişmek" anlamlarına gelen nemâ dinî terim olarak iki kısma ayrılır.1. Hakikî (gerçek) nemâ: Bir malın ticaretle, doğum yoluyla veya tarımla artmasıdır. Ticaret malları, hayvanlar ve toprak ürünleri böyledir. 2. Takdirî (hükmî) nemâ: Bir malın kendisinde nemâ imkânının bizzat (potansiyel olarak) mevcut olmasıdır. Altın, gümüş ve parada olduğu gibi. Beş sınıf mal zekâta tâbidir. Bunlar; para (altın, gümüş vb.), ticaret malları, toprak ürünleri, hayvanlar, define ve madenler. Bu mallar incelendiğinde hepsinin nâmî (artıcı vasıfta) oldukları görülür.
Malu’d-Dımar: Tam mülkiyet olunmayan mala denir.

Deyn-i Kavi: Kuvvetli alacak. Borçlunun kabul ettiği ve ödeme gücüne sahip olduğu için ödenme ihtimali yüksek olan alacağın her yıl zekâtının verilmesi, borçlunun ödeme güçlüğü içinde bulunması veya ödemeyi kabul etmemesi gibi durumlarda ise elde edildikten sonra alacağın zekâtının verilmesi uygun olur.
Deyn-İ Mutavassıt Orta Kuvvette Alacak; Ev kirası gibi zekât mevzuu olmayan bir malın bedelidir.

Deyn-İ Zaîf Zayıf Alacak: Mal bedeli olmayan mehir ve diyet gibi alacaklardır. Bu tür alacak zekâta tâbi değildir.

Havaici asliye: İhtiyaç fazlası mal
Havelan-i Havl: Malın üzerinden bir kameri yılın geçmesi. Yıllanma.
Mal-i Müstefad: Önceden yok iken sonradan ferdin mülkiyetine geçen mala denir.
El-Emvalu’l-Batıla: Gizli mallar, Para veya ticaret malları.
El-Emvalu’z-Zahire: Açık mallar, toprak ürünleri, hayvanlar, madenler.
Maden ve definelerin zekâtları elde edildiklerinde verilir, yıllanma ve nisab aranmaz. Toprak ürünlerinin azı da çoğu da zekâta tabidir.
Nisab-ı İstiğna: Zenginlik ölçüsüne denir.

Zekât nispetleri:
Altın: 80,18 gr. 1/40
Gümüş: 561,2 gr. 1/40
Toprak ürünleri (öşür): doğal ve ücretsiz sulamada 1/10, ücretli sulamada 1/20 zekât verilir. Bu ürünler 653 kg. ulaşınca zekâta tabi olurlar. İmâm-ı Âzam'a göre bütün toprak ürünlerinin zekâta tâbidir. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre ise bir sene muhafaza edilebilen gıda maddesi özelliğine sahip toprak ürünleri zekâta tâbidir. Şâfiîler meyveden sadece hurma ve üzümün zekâta tâbi olduğu görüşündedir. Ahmed b. Hanbel'e göre ölçülebilen, kurutulabilen, dayanıklı olan gıda maddeleri ve insanoğlu tarafından yetiştirilen bütün ürünler zekâta tâbidir. Ahmed b. Hanbel, zekâta tâbi mallarda gıda maddesi olma şartını aramamaktadır. Buna göre pamuk, keten gibi giyim eşyası yapılan maddeler de zekâta tâbidir.

Bal: 1/10 olarak Hanefî ve Hanbelî mezheblerine göre balın zekâtı verilir. Şâfiî ve Mâlikî mezheblerine göre baldan zekât verilmez.

Maden veya hazine: 1/5 Hanefî mezhebine göre madenlerde nisab aranmaz. Bulunan veya işlenen maden az da olsa çok da olsa vergiye tâbidir İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise madenlerin zekâta tâbi olabilmeleri için nisab miktarına ulaşması gerekir. Bu da hadislerle gösterilen altın ve gümüş nisabıdır. Madenler bu kıymetlere ulaşmadıkça zekâta tâbi olmazlar.

Deve: Beşten dokuza kadar bir koyun verilir.

Koyunların Zekâtı:
1’den 39’a kadar zekâttan muâf
40’tan 120’ye kadar 1 Koyun
121’den 200’e kadar 2 Koyun
200’den 399’a kadar 3 koyun
400’den 500’e kadar 4 koyun

Saime: Senenin çoğunu meralarda otlayarak geçiren hayvanlardır.

Malufe: Yemle beslenen hayvan.

Amile: Çalıştırılan hayvanlar.

Sığırların Zekâtı: Sâime olan sığırlarda zekât nisâbı 30 sığır olup, bundan azı için zekât gerekmez. 30 sığırdan 40 sığıra kadar, zekât olarak iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı verilir. 40 sığırdan 60 sığıra kadar, üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir dana verilir. Tam 60 sığır olunca, birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir. Sonra her otuz sığırda bir buzağı ve her 40 sığırda bir dana verilmek sûretiyle hesap edilir. * İmam Mâlik çoğunluğa muhalefet etmiş, ister sâime, ister besi, isterse çalıştırılan hayvan olsun hepsinin zekâta tâbi olacağı görüşünü savunmuştur.

Hisse Senetleri’nin Zekatı: Hisse senetleri menkul kıymetler borsasında alınıp satılmak ve böylece ticareti yapılıp kazanç elde etmek için bulunduruluyorsa, ticaret malları gibi işlem görürler, rayiç bedelleri üzerinden % 2.5 oranında zekâta tâbi olurlar.

Hanefi: Altın ve gümüş süs eşyası zekâta tabidir. İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise mubah olan kadın süs eşyası zekâta tâbi değildir.
Sanayi aletleri: Döner sermaye + gelirden %2,5

Akar: Kira geliri getiren yerlerdir. Geliri nisaba ulaşıp üzerinden bir yıl geçince %2,5

Rikaz: Yerden çıkan define veya madenler.
Mevât: (işlenmemiş, sahipsiz) topraklarda veya sahibi bilinmeyen topraklara denir.
Zekâtın sarf yerleri: Fakirler, Miskinler, Zekât memurları, Müellefe-i Kulüb, Rikab (köleler), Borçlular, Fi sebilillah, İbnü’s-Sebil (yolda kalmış kişi) Tevbe: 60. Ayet.
Zekâtın verilemeyeceği yerler: Usul: (ana, baba ve dedeler) füru: (çocuk ve torunlar), zenginler, Hz. Peygamber’in yakınları.
Garimin: Borcu olan ve borcundan başka nisab miktarı malı bulunmayan kişi.

Fıtır sadakası: Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları malî bir ibadet"tir. Fıtır sadakası, fıkıh eserlerinde "baş"a izâfe edilerek "zekâtü'r-re's" (baş zekâtı) şeklinde anılmıştır. Hicri II. Yılda Şaban ayında zekâttan önce farz kılınmıştır. Diğer mezheplerde farz, Hanefi’de vaciptir. Zekâttan farkı: malın artıcı olması ve üzerinden bir yılın geçmesi şartı aranmaz. Hanefi mezhebinde fitre için nisab şart; diğer mezheplerde zengin fakir herkes vermelidir. Ramazanın 1. Günü tan yerinin ağarmasıyla fıtır sadakası kişiye vacip olur.

Zekâtın verilme zamanı: Fakihler şartları gerçekleşen malda zekâtın derhal (fevrî) yani sene biter bitmez ödenmesi gerektiğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü malda gerçekleşen zekât borcu, artık kul hakkıdır.

KURBAN
Yükümlülük şartları: Müslüman, Akil, Baliğ, Zengin, Mukim olmak
Kurban çeşitleri: Kurban bayramı kurbanı, Akika, Nezir adak, kıran ve temettü hedyi, hac yasakları ihlali ceza kurbanı.
Kurban bayramı günleri: Zilhicce ayının 10, 11, 12, 13. Günleridir. İlk üç gün kurban kesilir.
Kurban kesmenin rüknü: Kurbanlık hayvanın kanını akıtmaktır.

Tesmiye: Kesilecek hayvanın üzerine Allah’ın adını anarak kesmektir.
Akika: Yeni doğan çocuğun başındaki saçın adıdır. Doğumdan sonra 7. Gün bu kurban kesilir.
Zebh: Koyun ve sığır cinsi hayvanları çene altlarından kesmeye denir.
Nahr: Deveyi göğsünün üstünden kesmeye denir.
Celâle: Pislik yemiş kara hayvanın kesim öncesi bir müddet bekletilmesini ifade eder. Koyun 4 gün, tavuk üç gün bekletilir.

KEFFARETLER
Oruç bozma kefareti: Köle azad etmek, 2 ay peş peşe oruç, 60 fakiri doyurmak. Zimmette sübut bulmuş bu gibi oruçlara geceden niyet edilir.
Yemin kefareti: Köle azad etmek ya da 10 fakiri sabahlı akşamlı doyurmak ya da 10 fak


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Karşıyaka Müftülük Külliyesi Temeli AtıldıÖnceki Haber

Karşıyaka Müftülük Külliyesi Temeli Atıl...

Dünyanın en kısa orucu bu köyde tutuluyorSonraki Haber

Dünyanın en kısa orucu bu köyde tutuluyo...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!