© Dini Haberler 2020

N’olur, duyun bu çığlıkları artık

A. Raif Öztürk gündeme dair Köşe yazısı...

Evlerimizdeki Doğalgaz kesintileri 4-5 saati geçince, basıyoruz feryadı.

SU kesintileri başlayınca, yine hemen şikâyet mercilerini arıyoruz.

Başka bir zamanda, Elektrik kesintileri başlarsa, hiçbir elektrikli cihazlarımız çalışmıyor. Telefon ve internet kesilse, bizim için sanki hayat duruyor. 

Bu dört faktörden sadece birinin eksik olmasına bile, pek tahammülümüz olmuyor.

Hele hele şu dört faktörün, hepsi birden ve aynı anda kesildiğini ve sadece bir gün hiç gelmediğini düşününüz. Bu durumdaki ahvâlimizi, morallerimizin bozukluklarını ve şikâyetlerimizi de hayal edelim…

Filistinli ve Gazze’li kardeşlerimizin, neredeyse tamamının, bir gün değil, bir seneden fazla zamandan beri, Doğalgazları yok! 

Akan suları yok! 

Elektrikleri yok! 

İnternetleri ve telefonlarını şalj edecek yerleri yok!

Evleri yok! İşyerleri yok. İbadet hâneleri ve Hastaneleri de yok!..

Hatta ayda bir de olsa banyo yapacak, çocuklarını yıkayacak ve biraz mola verecek bir semtleri bile yok!..

Sürekli bombardıman altındalar ve taşıyabildikleri birkaç eşya ile göçebe halindeler. 

Üstelik de her gün ve devamlı gözleri önünde; yâ babaları, yâ anaları, yâ evlâtları, yâ kardeşleri ve tüm sevdikleri öldürülüyor. Çaresizlikler içinde defnediliyor.

Yüzbinlerce yaralılar ise çaresizlik içinde olan ve ayakta durmaya çalışan, bir kısmı yıkılmış olan sağlık kurumlarına, çoğu “ağır yaralı” olarak götürülüyor… 

DİĞER YANDA, ÜLKEMİZDEYSE:

Bu kardeşlerimize hiç olmazsa, BOYKOTLARLA, mitinglerle ve maddi desteklerle yardımcı olmamız gerekirken; bütün bunları o masum halka reva gören o Yahudi restoranları dopdolu. Onların ürünleri, evimizin her köşesinde, hatta sofralarımızda, değil mi?..

Bizim marketlerimizdeki raflar biraz boşaldığında veya ‘fırsatçı zamları’ geldiğinde, feryadı basmıyor muyuz? En modern Hastanelerimizde, bazen randevu almamız gecikirse, şikâyetlerde bulunmuyor muyuz?

Bırakın bu gıdaların veya ilâçların eksilmelerini veya zamları, onların marketleri ve bakkalları bile yok. Hasta haneleri ve eczaneleri de yok artık yok!.. 

Okullarımızdaki servis, kolej zamlarından ve diğer zamlardan şikâyetler ediyoruz. Haklı da olabiliriz. Fakat Gazze’linin, bırakın servislerini, çocuklarını gönderecek okulları bile yok. 

Şayet okul olsa bile, birçoğunun okula gönderecek çocukları bile kalmamış artık… 

Ülkemizin ana haberlerindeki halk röportajında, “cep telefonunuz bir günlüğüne elinizden alınsa, ne yaparsınız?” diye sorulduğunda, cevaplar “çıldırırım, mahvolurum, intihar ederim, vs.” şeklindeydi. Peki, bizim insanlarımız sadece telefonlarının ellerinden alınmasına, bir gün bile tahammül edemezken, şu yürekler acısı durumdaki Filistin ve Gazze’li kardeşlerimiz, bu acılara nasıl tahammül etsinler?..

Hani Mü’minler bir vücudun âzâları (organları) gibiydik? 

Hani bir organımız yaralandığında, diğer bütün organlarımız da acı çekiyordu? 

Bu nasıl bir Mü’minlik? Bizler, bu gamsız ve vurdum duymaz hâle nasıl getirildik?..

Bizler bütün bunların hesabını, Mahkeme-i Kübra’da verebileceğimizi mi sanıyoruz?

Mahkeme-i Kübra’dan önce, bunun vebâli; bizleri de onların bugünkü durumlarına düşürmeyecek mi acaba?..

Çünkü 8 ayrı kavimlerin HELÂK sebepleri; hep halkın çoğunluğunun ihmalleri, gafletleri ve günahları sebebiyle olmadı mı? 

Aynı anda ibadette ve teheccüdde olanlar bile, (zâlimlere ve günahkârlara “DÛR” demedikleri için) helâk edilmediler mi? 

Bu ihmallerimiz yüzünden bizlere de ağır belâlar ve musibetler gelse, hiç sıkılmadan “Yâ Rabbi biz ne yaptık ki, bunlar başımıza geldi?”’ ..mi diyeceğiz?..

Filistin’li ve Gazze’li kardeşlerimiz için, ülkemizde yaptığımız en büyük MİTİNG 250 000 kişiydi. 83MİLYON nüfusumuzun yarısı YETİŞKİN olsa, 250 000 kişilik katılım, çok az değil mi?

Onların bu acıklı ahvalleri için, “acaba nasıl davranacağız” diye, bizler de imtihan edilmiyor muyuz? Kesinlikle sevk edileceğimiz EBEDÎ Âhiretimiz için, bu sınavları da kazanmak zorundayız…

Allah aşkına; bu konuda çok ciddi bir EMPATİ yapalım.

O kardeşlerimizin yerine; kendimizi, eşlerimizi, evlâtlarımızı ve tüm candan sevdiklerimizi koyarak, Gazze’liler için yapamadıklarımıza pişmanlıklar duyalım. 

Tövbeler edelim ve ihmal ettiğimiz boykotlara, tekrar başlayalım.

N’olur, duyun bu feryatları ve çığlıkları artık! 

Son pişmanlıklar, bizleri asla kurtarmaz… Vesselâm.

ÖNEMLİ NOT: 

  1. Henüz nefes alıyorken, en azından bu yazıyı var gücümüzle paylaşarak, yapılması gereken işlere yeniden başlayalım… 
  2. Şayet ATEŞKES olsa bile (ki bu zâlim Netanyahu’ya asla güvenilmez) Filistin ve Gazze’nin ÎMARI ve İNŞÂSI için, ellerimizden gelen tüm gayretleri gösterelim, İnşâAllah… 

Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ

Diyanetliler Platformu  Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

İlginizi Çekebilir

Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan

Köşe Yazarlarımızdan A. Raif Öztürk'ün gündeme dair yazısı. Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan

Şeflerin Çilesi  

Yılların birikimi tartışılmaz tecrübeleri  ile kurumların olmazsa olmazı şeflerin bu haktan istifade edebilmeleri ve mahrumiyetlerinin giderilebilmesi  için yetkililer acilen onları da bu yasanın kapsamına dahil etmelidir. 

MEVLİDİ NEBİ

Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.

CAMİLER HAYATIN MERKEZİDİR

O kutlu mekânlar, sadece, dedelerin, babaların, ihtiyarların, ellerinden tutup evlerine götürmek için önünde beklenen; üç Cumayı geçirmemek için, cuma günlerinin takibinin yapıldığı, bayramdan bayrama, teravihten teravihe, kandillerden kandillere uğramak mecburiyetinde hissettiğimiz yerler de değillerdir.

Hırslı Değil Azimli Çocuklar Yetiştirmeli

Günlük hayatımızda sürekli birileri ile yarıştırılmaya alıştırılmış çocukların, büyüdüklerinde de arabalarının markasını, gittikleri yerleri, ilişkilerini, başarılarını ve hatta ebeveynliklerini yarıştıran kişilere dönüşebildiklerini görmüşüzdür.

Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar mı?

​​​​​​​Kur’an-ı Kerim’den herkes kendi ölçülerine göre anlar. Ama o uçsuz bucaksız bir deniz gibidir, dalmayı bilenler ondan daha ne inci mercanlar çıkarırlar.

TÜM HABERLER