© Dini Haberler 2020

Ruslara kalsa İstanbul\'u bile isterler

Derin Tarih\'in Ocak sayısında, uçak düşürme krizi hararetini korurken Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve Kırım tarihi uzmanı Prof. Dr. Hakan Kırımlı ile çok konuşulacak bir röportaj yer alıyor. Rus kimliğinin inşasından, Osmanlı-Çarlık ilişkilerine Rus yayılmacılığının merak edilen kodlarının yer aldığı söyleşiden tadımlık birkaç soru-cevap...

Moskova'nın yükselişi'ni Altın Orda'ya bağlayan Prof. Dr. Hakan Kırımlı, Türk kanı taşımayan Rus bulunamayacağının altını çizerek şunları söyledi;

"Rus asilzadelerinin pek çoğunun ceddi Müslümandır. Mimar Sinan'ın aslının Hıristiyan olmasının hatırlatılması nasıl birilerinin işine gelmiyorsa, bu gerçek de şovenist Rusların hoşuna gitmez."

Rusların yükseldiği dönemde Osman­lı Devleti çok güçlüydü. Peki, Osmanlı Rusya'yı önemsemedi mi?

1699 Karlofça Antlaşması'na ka­dar Lehistan-Litvanya, 1700'deki İs­tanbul Anlaşması'na kadar da Rusya Kırım Hanlığı'na resmen haraç öde­mekteydi. Devletlerarası hiyerarşiyi göstermek için söylüyorum bunları. Osmanlı Devleti'nin temel kaygı­ları Habsburglara ve Safevîlere yö­nelikti. Onlar için henüz Rusya'nın dış siyaseti önemli değildi. Daha ön­ce vurguladığım gibi Osmanlı uzun süre Ruslarla ilişkiyi Kırım Hanları üzerinden kurmuştur. Kırım Han­ları da Rus bölgesini âdeta bir tarla olarak görüyorlardı. Hasat toplar gi­bi her yıl sefere çıkarak ganimet ve esir topluyorlardı.

Fakat 18. yüzyılın başında II. Dev­let Geray Han, Rus tehlikesini fark etmiştir. Onun, “Bunlara dikkat et­mezsek yarın Kırım'ı bile kaybedebi­liriz" ifadesi çok önemlidir. İstanbul bu cümleyle ilgilenmedi. Hatta Os­manlı ricalinden (aynen bugün bazı­larının Türkiye'de dedikleri gibi) bu ifadelerin abartılı olduğunu, Kırım Hanı'nın kendi menfaatini gütmek için Rusya ile Osmanlıların arasını bozmaya çalıştığını iddia edenler çıktı. Karadeniz'in kuzeyi o zaman­lar Osmanlı Devleti'nin ilgisinin bi­rinci derece odaklandığı yer değildi. Rusya adım adım ve gayet sistema­tik olarak güneye ilerlerken Kırım Hanlığı orduları da Safevîler üzeri­ne gönderilmekteydi. Ayrıca o dö­nemde Osmanlı'nın da, Kırım Han­lığı'nın da gözetmesi gereken farklı sosyo-ekonomik dengeler vardı. Os­manlılar, Rusya ile ancak 18. yüz­yılda dış siyaseti güneye doğru in­mek üzerine şekillendiğinde gerçek manâda karşı karşıya geldiler.

Şark meselesini bu bağlamda değerlen­direbilir miyiz?

Rusya Şark Meselesi'nin sacayağı­dır. Denizlere çıkışı olmayan coğraf­yayı 'deniz devleti' haline getirmek isteyen bir adamla karşı karşıyayız: I. Pyotr (Büyük Petro) yahut Osman­lıların söylediği şekliyle Deli Petro. İmkânsızı başarmak istiyor. I. Pyotr iktidara geldiğinde Osmanlı Devleti Batılı güçlerle savaş halindeydi. Fır­sat bu fırsattır diyerek anti-Osmanlı koalisyonda yer alınca kazançlı çıka­cağını düşündü. İşte Rusların İstan­bul rüyası böyle başlamıştır. Daha öncesinde Moskova Knyazlığı'nın İs­tanbul'u alacağı fikri ancak gülünç olabilirdi. Son derece merhametsiz, acımasız bir hükümdar olan Pyotr Rusya'yı askerî, bürokratik ve tekno­lojik yönden hayran olduğu Batı ve Orta Avrupa devletleri seviyesine ge­tirebilmek için fevkalâde radikal de­ğişimlere imza atabildi. İlk iş olarak Osmanlıların en önemli kalelerin­den Azak'ı alıyor, yani İstanbul'un ta­hıl ambarını. Osmanlı Devleti ve Kı­rım Hanlığı bu olay karşısında âdeta şok geçirdi. Bundan sonra Pyotr'un yeni ve gerçek hedefi artık İstanbul idi. Bugün de kudretli Rusya impa­ratorluğu hayalleri görenler için (ki bunlar şu anda kesinlikle Rusya'nın iktidar elitidir) hâlâ öyledir. Yüzyıl­lardır hâkim devlet mantığı anlaşıl­madan Rusya'yı anlayamayız.

Rusya'nın Ortadoğu ve Türkiye'ye kar­şı emelleri değişmedi mi, diyorsunuz?

Rusya, bir imparatorluk olarak kaldığı sürece Ortadoğu ve Türki­ye için de, Avrupa için de bir teh­dittir. Rusya'nın şu an da bilfiil bir imparatorluk, hem de tarihin en geniş imparatorluklarından biri ol­duğu akıllardan çıkmamalıdır. Pa­sifik Okyanusu kıyısındaki Kam­çatka'dan Baltık kıyısındaki bir zamanlar Prusya'nın taht şehri olan Königsberg'e (pardon, Stalin'in ver­diği gülünç adla Kaliningrad'a!) ka­dar uzanan bir ülke başka ne olabi­lir ki? Bu sebeple Türkiye'nin tarihî rakibi ve hasmı olmuş bir ülkeye enerji ve diğer konularda böylesine bağımlı olmak akıl alacak iş değil­di ve çok büyük bir tarihî hataydı. Ümit ederim, son gelişmeler bunun böyle olduğunu yetkili insanlara geç de olsa öğretmiş olsun.

Bugün Rusya'da ne kadar Müslüman yaşıyor?

15-20 milyon kadar olduğu tah­min ediliyor, fakat sayılarını kesin olarak hesap etmek pek kolay de­ğil. Putin geldikten sonra Sovyetle­rin bile yapmadığını yaparak nüfus kâğıtlarındaki milliyet hanesini çı­karttı. Bunun gayesi elbette ki gay­ri-Rus milletlerin
millî kimlikleri­nin kemikleşmesini önleyebilmek ve onların Ruslar içinde asimilasyo­nunu hızlandırabilmekti. Rusya Fe­derasyonu idarî açıdan etno-millî birimlerden ve sadece teritoryal bi­rimlerden (yani sıradan vilâyetler­den) oluşmaktadır.

Putin bu etno-millî birimlerin ortadan kaldırılarak bütün idarî bi­rimlerin âdeta üniter bir devletin sıradan vilâyetleri haline getirilme­si gayesinde olduğunu her zaman açıkça söyleyegeldi. Her halükârda, Rusya için İslâm çok önemlidir. Bun­dan 135 yıl önce İsmail Bey Gaspıra­lı, “Rusya dünyanın en büyük Orto­doks ve Hıristiyan devletidir. Ama dünyanın da en büyük İslam devlet­lerinden biridir" diyordu. Kaynak: Yeni Şafak

İlginizi Çekebilir

Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?

Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.

Tesettürden vazgeçme

Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.

Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?

Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!

Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş

Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.

Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı

Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.

Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II

Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…

TÜM HABERLER