Emre Dorman ve Kur\'an Müslümanlığı Aldatmacası
MEDYAYazar Ahmet Ay kendi kişisel sitesinde son zamanların modası \"Kur\'an Müslümanlığı\" konusunda bir yazı kaleme almış. Google de araştırma yaparken denk geldim, istifade edeceğinizi düşünüyorum.Birde haklarında araştırma yaparken şaşırmadım değil hani, bu Emre Dorman\'ın bir çok kitabı Nesil yayınlarından çıkmış !! Nesil yayınlarının amacı ne ki? Hiç Risale-i Nur okumamışlar mı? Yoksa... Neyse...
Dinihaberler.com.tr: Yazar Ahmet Ay kendi kişisel sitesinde son zamanların modası "Kur'an Müslümanlığı" konusunda bir yazı kaleme almış. Google de araştırma yaparken denk geldim, istifade edeceğinizi düşünüyorum.Birde haklarında araştırma yaparken şaşırmadım değil hani, bu Emre Dorman'ın bir çok kitabı Nesil yayınlarından çıkmış !! Nesil yayınlarının amacı ne ki? Hiç Risale-i Nur okumamışlar mı? Yoksa... Neyse...
Okuyanlar anımsayacaklar: Mustafa İslamoğlu'nun iddialarına cevap olarak, ismi yine Risale-i Nur'dan mülhem, 'Güya Allah'ı takdis ederken...' diye bir yazı serisi karalamıştım. Bediüzzaman bu ifadeyi Mutezile için kullanıyor aslında. Onların 'iyi birşey için kötü birşey' yaptıklarını dile getiriyor orada.
Amaçları ne? Amaçları, Allah'ı takdis etmek, Onu kusurlardan tenzih etmeye bir yol bulmak.
Ulaşılan sonuç ne: Şirke kapı açmak. Uluhiyet akidesini en pis çamurla lekedar etmek.
Nasıl? Anlamak için ilgili metne dönelim yüzümüzü:
"Sual: Mutezile imamları, şerrin icadını şer telakki ettikleri için, küfür ve dalaletin hilkatini Allah'a vermiyorlar. güya onunla Allahı takdis ediyorlar! 'Beşer kendi ef'alinin halıkıdır' diye dalalete gidiyorlar. (...)Elcevap: Kader Risalesinde izah edildiği gibi, halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir. Çünkü, halk ve icad umum neticelere bakar. Bir şerrin vücudu çok hayırlı neticelere mukaddeme olduğu için, o şerrin icadı, neticeler itibarıyla hayır olur, hayır hükmüne geçer. Mesela ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar, su-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şer yapmakla, 'Ateşin icadı şerdir!' diyemezler. Öyle de, şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, su-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlup olmakla, 'Şeytanın hilkati şerdir!' diyemez. Belki o, kendi kesbiyle kendine şer yaptı.Evet, kesb ise, mübaşeret-i cüz'iye olduğu için, hususi bir netice-i şerriyenin mazharı olur; o kesb-i şer, şer olur. Fakat icad umum neticelere baktığı için, icad-ı şer, şer değil, belki hayırdır. İşte Mutezile bu sırrı anlamadıkları için, 'Halk-ı şer, şerdir; ve çirkinin icadı çirkindir' diye, Cenab-ı Hakkı takdis için, şerrin icadını ona vermemişler, dalalete düşmüşler, ve bi'l-kaderi hayrihi ve şerrihi olan bir rükn-ü imaniyeyi tevil etmişler."
Emre Dorman'ın attığı twiti okurken de aklıma bu bahis geldi nedense.
Şöyle diyordu Dorman orada: "Hadis reddetmek peygamberi inkar etmek değildir. Kur'an'ı tek ölçü bilip peygamberimize atılan iftiraları reddetmektir."
Yani ilgili beyanlarından Kur'an müslümanlığı rüzgarına kapılmış olduğunu anladığımız Dorman'ın aslında niyeti iyi, pek güzel, hatta pek şeker. Hadisleri reddediyor ki, Kur'an daha güzel anlaşılsın ve Peygamber Efendimiz aleyhissalatuvesselama atılan iftiralar temizlenmiş olsun.
Peki nübüvvetin öğretmenlik fonksiyonu?
Boşver canım onu. Modern zamanlardayız. Süper zekalıyız. Biz hallederiz. Oh ne güzel... İnkar et rahatla.
Ne kadar bilimsel bir metod öyle değil mi?
Fakat bir saniye!
Bu ifade Bediüzzaman'ın yukarıda altını çizdiği tehlikeyi andırmıyor mu biraz?
Yani yapılan şey görünüşte bir takdis/tenzih iken, hakikatte insanın kendi hevasının/fehminin sınırlarıyla birşeyleri sınırlandırması değil mi bu da?
Mesela; Mutezile, Allah'ı kendi fehmince/idrakince temizlemek isterken aslında onun 'yaratışına' bir sınır koyuyor ve şirk koşuyor. Daha beter kirletiyor uluhiyet anlayışını... Peki, bizim iyi niyetli Emre Dorman'ımız acaba hangi çamları deviriyor Allah Resulünü temizlemek isterken? Düşünmek gerekmez mi üzerine?
Ben bu haleti, o sözün anlattığına çok benzetiyorum. Böyleleri aslında bizi yaptıklarının neticeleriyle yüzleşmeye değil, bunu yapmaktaki amaçlarının güzelliğine meftun etmek istiyorlar. Aforizma aforizma avlıyorlar imanımızı. Tıpkı Hayvan Çiftliği'nde Orwell'ın güzelce tasvir ettiği gibi. Domuzlar, daha iyi bir gelecek için hayvanları bir devrime ikna ediyorlar, ama sonuçta devrimle elde edilen eskiden de kötü, beterin beteri bir düzen oluyor. İşte bizdeki Kur'an müslümanlığı meftunlarının da bizi razı etmek istedikleri ütopya bu. Hatta 1984 romanı tarif edilirken kullanılan ifadeyle: Karaütopya.
Yani Kur'an'ın lafızlarının değil, ama o lafızlardan anlaşılması gerekenin tahrifi/bozulması ancak hadislerin inkarıyla mümkündür. Yoksa hadisler sizin ayaklarınızı/ellerinizi istikamet üzere bağlar. Kur'an'daki kelimeleri/cümleleri, onlarla kastedilenin ne olduğunu, size hayatın içinden örneklerle/anılarla söyler hadisler. Bu nedenle Kur'an'ın kalkanı gibi bir işlev görürler.
Eğer niyetiniz Kur'an'ı tahrif etmekse, önce bu zıhra sataşmanız gerekir. Hadislere olan güveni kıramazsanız, Kur'an'ın mana ve tevilce tahrifini başaramazsınız. Belki kelime-i şahadette Allah'a imanın Resulüne imana bu derece bağlanmasının sırrı da budur. Ve nitekim Kur'an'da da sık sık hem Allah'a, hem Resulüne itaat edilmesinin gereği vurgulanır. (Sadece Kur'an'a değil.) Ehl-i sünnet alimleri de hep bu yol üzere gitmiştir. Allah hepsinden razı olsun. Konuya dair güzel bir izahı da Ebubekir Sifil Hoca, İstikamet Yazıları 2'de yapıyor:
Yine bu sebeple Efendimiz, ümmetin 70 küsur fırkaya ayrılacağını bildirdiği hadiste 'kurtuluşa eren fırka'nın özelliğini, kendisinin ve ashabının üzerine bulunduğu yolda yürümek olarak tayin ve tarif buyurmuştur."
Biraz üzerlerine gitseniz mesela:
- Bir hadisin hadis olduğuna karar verirken hangi standartlara dayanırlar?
- Neye göre ve ne göstergelerle karar verirler?
- Neye göre reddeder/kabul ederler?
Caner Taslaman okur başka anlar.
Mustafa İslamoğlu okur başka anlar.
Yaşar Nuri Öztürk okur başka anlar.
Abdulaziz Bayırdır okur başka anlar.
Hepsinin keyfine göre küçük küçük fıkıhçıkları oluşur. Böylece tamamen iyi niyetlerle Allah Resulünü ve Kur'an'ı tenzih etmeye çalışırken insan sayısınca dininiz olur. Çünkü Kur'an'ın etrafındaki mana koruyucuları yıkılmıştır. İsteyen, istediği lafzı, istediği lügatten, canının çektiği anlamı vererek, istediği gibi tahrif eder.
Bir örnek vereyim: Bunlardan birisiyle konuşurken 'hadislere bu denli itimatsızsa/güvenmiyorsa namazlarını nasıl kıldığını' sormuştum mesela. Bana, namazda bizim olmazsa olmaz gördüğümüz her rüknün uydurma olduğunu, orada secde/rüku ile kastedilenin de aslında Allah'a saygı duymak olduğunu söylemişti.
Varın siz düşünün gerisini: Böyle insanlarda dinden ne kalır? Kaynak : Risale Ajans
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…