Anlamayacağına Söz Verirsen Okumana İzin Veririz!
MEDYAFarkında mısınız: Kur’an’ımızı, dinimizi hep başkalarından soruyoruz. Kendimizin mutlak cahil, sorduklarımızın mutlak âlim hatta mutlak müçtehit olduğu ön kabulüyle… Ya öyle değilse?.. Öyle değilse yandınız hanımlar, beyler! Yandık!
Bu sene yaklaşık bir buçuk milyon öğrenci Kur’an kurslarında eğitim aldı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi verilerine göre “Hafızlık Belgesi” sahibi hafız sayımız ise yüz on bin küsur. Buna; söz konusu belgeye sahip olmayanları da eklersek yüz elli bin “en az”. Bunların yanı sıra yüz binin üzerinde müezzinimiz, tecvit eğitmen ve eğitimlerimiz, Kur’an-ı Kerim’in muhtelif makamlarda, musikiyane şekilde okunabilmesi için sayısız eğitim programımız mevcut.
Ülkemizdeki müfessir sayısıyla ilgili olarak elde herhangi bir araştırma yahut veri yok. Keza Kur’an-ı Kerimi anlayabilecek düzeyde Arapça bilen kişi sayısıyla ilgili de. Belki bunlara gerek de yok: Türkiye’de yaşıyoruz hepimiz. İçinde yaşadığımız toplumdan az çok haberdarsak; bunların sayısının; azın azı olduğunu hepimiz görürüz.
Görünen o ki: Kur’an’ın anlaşılmadan okunabilmesi için her türlü tedbiri almışız! Bu durumda merak etmiyor değil insan; bu kitapta neler yazıyor ki öyle; birileri bunların okunup anlaşılmasından bu derece korkuyor?..
Şimdi sormak isterim: Sizce de bu işte bir gariplik yok mu? Çocuklarımızı Kur’an eğitimi alsınlar diye her sene Kur’an kurslarına, İmam Hatiplere hatta gerekirse özel kurslara gönderiyoruz? Bu; Allah’a ve onun dinine olan sevgimizden, saygımızdan böyle. Ama bütün bu çabaların sonucunda elimize ne geçiyor: Kur’an-ı Kerim’in kelimelerinin Arapçalarını muhtelif makam ve tecvitlerde hatta gerekirse ezberden okuyabilen kaariler! Hafızlarımıza rastgele bir surenin rastgele bir ayetini oku desek anında ezberden okurlar da acaba kaçı okuduğu o ayette neden söz edildiğini izah edebilir? Kuran eğitimi adına Kur’an-ı Kerim’i okuyabilen ama anlayamayan nesiller yetiştirmekte olduğumuzun farkında mıyız? Kur’an’ın nüzul sebebi bu mu? Merasimlerde eğitimli seslerce, uygun makamlarda okunmasının temini mi Kur’an eğitiminin amacı? Kur’an’ın okunmasını sünnet, dinlenilmesini farz olarak kabul ediyoruz da anlaşılmasını nereye koyuyoruz? İrapta hiç mi mahalli yok(!)?
Sonra hanımlar, beyler; birileri çıkıp bize din adına atıp tutmaya başladığında; söylenilenleri Kur’an ölçüsüne göre yargılayacak “anlayıştan” uzak olduğumuz için sarığına, cübbesine, kullandığı Osmanlıca kelimelerin sayısına, sahte gözyaşlarına kanıp “Büyük âlim bu hoca” deyip, dinimizden oluyoruz. Hiç olmadı; Kur’an’ı anlamak için sayısı az, niyeti meçhul adamların tercümelerine mahkûm oluyoruz. Ne gereği var?
Kur’an-ı Kerim’in Arapça olan kelimelerinin okunmasının öğrenimi için harcadığımız kaynakları Kur’an-ı Kerim Arapçası’nın öğrenimi için harcamış olsak daha mı kötü sonuçlar alırız? Neden kimse bunları sorgulamıyor? Neden herkes Kur’an’ı okumak, sadece okumak ama anlamadan okumak istiyor? Anlamak; üzerinde düşünme gerekliliğini de beraberinde getiriyor. Yoksa bu mu zor geliyor? Kafa konforumuz kabir konforumuzdan daha mı önemli? Atıyorum: “Bilmem ne günü şu sureyi şu kadar sayıda okuyup şu kadar milyon ahiret akçesi toplayıp, cehennemden azad oluruz” kolaycılığında; sizce de herhangi bir problem yok mu yani?
Farkında mısınız: Kur’an’ımızı, dinimizi hep başkalarından soruyoruz. Kendimizin mutlak cahil, sorduklarımızın mutlak âlim hatta mutlak müçtehit olduğu ön kabulüyle… Ya öyle değilse?.. Öyle değilse yandınız hanımlar, beyler! Yandık!
Neredeyse diyeceğim geliyor ki Kur’an; hepimizin gözleri önünde gözümüzden kaçırılıveriyor. Onun herkesçe, biz sıradan insanlarca okunması istenmiyor sanki? Keza; Kur’an’ı kendi kendimize okuyup, anlamaya çalışırsak sapıtabileceğimiz propagandası pompalanıyor habire. Âlemlere rahmet ve hidayet rehberi olarak gönderilen bir kitabı okuyarak sapıtmak! İşte bizi korkuttukları şey bu! Zekâmızla dalga geçer gibi.
Kur’an’ı okuyup; sapıtma tehlikesinden masum seçilmişler ise onu bizim için okuyor, anlıyor ve bize gerektiği zaman ve sadece gerektiği kadar açıklıyorlar. Sistem böyle işliyor hanımlar, beyler! Bu; bilgi tiranlığından başka hiçbir şey değildir! Kaynak: Genç Dergi
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…