SADRİMİZE KIL FATİHA
El-Fettah olan Rabbe gönüller dolusu hamd etme şerefine nail olduğumuzdan daima dillerimizde “elhamdülillah” olmalıdır. Kulluk bilinci, bu serveti korumaktan ve çoğaltmaktan geçmektedir. İnsan sevmek ve bilmek arasında ileri adımlar attıkça hakkal yakine oradan da aynel yakine kulaç atacaktır. Görünmezlere iman etmek ve onların letafetini kavrayarak mücahede etmek Peygamberlerin en temel düsturu olmuştur.
Fetih ruhuna maya olan şey Fâtiha sûresinin latif esintileridir. İzzet kıvılcımlarını yüreklere çiseleyen bu lâhûtî mânâların özünü ve künhünü ruhuna şık libaslar gibi bürümüş olan Ashab’ı Kirâm Hz.leri bu mübarek sûreyi hayatlarının mihveri bilmişlerdir. Besmeleden sonra hamdele’ye rücu eden ecdadımızın imanının eseri olan fütuhhatlarında bu mübarek sûrenin kudümlü ayetleri muvaffakiyetlerinin temel bileşeni olmuştur.
Fâtihâ bereketiyle oturulan her meclis ilimle doldu, irfanla bezendi, iman ve aşk ile gönüllerden gönüllere taştı…Bakalaım görelim ne imiş bu kudsi yedi ayetin hikmeti ve özelliği?
“Fâtiha’nın kelime anlamı “açılış”tır. Sûreye bu ismin verilme sebebi Kur’an’ın bu sûre ile başlamasıdır. Her rekâtta okunduğu için de bu sûreye tekrarlanan anlamına gelen “Mesânî” adı da verilmiştir. Sûrenin başka isimleri de vardır.1 Sûrenin fazileti ile ilgili olarak İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Cebrail, Peygamber’in (s.a.s.) yanında otururken, Rasulullah’ın (başının) üzerinden kapı sesine benzer bir ses işitti. Bunun üzerine başını kaldırdı ve şöyle dedi: Bu şimdiye kadar asla açılmayıp sadece bugün açılan bir gök kapısıdır. Daha sonra o kapıdan bir melek indi. Cebrail, bu yeryüzüne (ancak şimdi) inen bir melektir. Bugüne kadar yere hiç inmemiştir dedi. Daha sonra Melek selam verdi ve Rasulullah’a (s.a.s.) şöyle dedi; Müjdeler olsun, sana senden önce hiç bir Peygambere verilmeyen iki nur verildi. Fâtihatü’l-Kitâb ve Bakara sûresinin son ayetleri. Bunlardan okuyacağın her harfe karşılık sana, o harf kadar sevap verilecektir.”[1]
Rab’dir O Allah…Hamdim O’na’dır…Rablığında şerik tanımaz, ben de tanımam bu hususta kat’idir imanım su götürmez…Alemlerin Rabbi’dir hem de. O Rahman ve Rahim olandır. Dünyada mü’min kafir, münafık, fasık demeden herkese ihsan ve ikramda bulunandır.Rahim ismiyle de ahirette sadece mü’minlere ikram ve iltifat edecektir. Biz yalnız senden yardım dileniriz Allah’ım… Sen Din gününün yegane sahibisin...Ceza gününün sahibi...Zerre hayrın zerre şerrin tartılacağı günün Malikisin...Dünyada yaptıklarımızın karşılığı olan gün senindir...Yalnız sana kulluk ve ihtiram ederiz. Senden başka eğilecek makam tanımayız bilmeyiz. Meylimiz de sevgimiz de, iltimasımız da sanadır ya Rabbi!...Bizi dosdoğru olan Sırat’ı Müstakim’e ilet!... Hak yoluna girdir ve oradan döndürme Allah’ım!...O yolda nimet verdiklerin var…Peygamberler, Sıddıklar ve Şehitler yolunda daim kıl bizi…O yoldan bir milim dahi olsa ayırma ayaklarımızı…Onların meyillerine meyillendir gönüllerimizi…Mağdub olunmuşlardan kılma bizi…Azabın üzerlerine hak olmuşlardan ETME!...Dalaletten de ayrı tut bizi….Delalet yurduna bilerek veya bilmeyerek adım attırma bize!...Amin….Aminle biter fatihamız…
Rahman’dan himmet isteriz okurken…Rahim’e rücu ederiz samimi bir veçhile….Bizi “sırat-ı mustakîm”e ilet! Deriz ve istikâmet isteriz el- Müsteân isminin sahibinde…”Dâllin” den de yine O’na sığınırız. Delalet ehlinden, zulmünden, fitnesinden, şerrinden, vesvesesinden, sihrinden topyekün herşeyinden bir olan Rabbe sığınırız biz…
Hayırların fethi şerlerin def’i içün…denilerek başlanılan her duanın kabul sırrıdır Fatihamız…Kışın bahara kavuşmasına benzer bizim o dua sonunda fatiha okumak için ellerimizi yüce makama kaldırışımız…Kabulle sonuçlanan her dua fatihanın mucizesidir. Allah için hislenen hislenilen hislendiren hislendirilen her lahzada fatiha yürek şenliği olur…Karanlıkları aydınlığa, zulümatı envara, şerleri hayrata çevirir “hamd” ile başlayıp “amin”le biten ayetleri melekler de tasdik eder aminleriyle….Kabul olası Fatihalar da anılmak dileği ile…
Ayşe Ciplioğlu Kaş
[1] İbn Kesir, Tefsiru İbn Kesir, tah. Sami b. Muhammed Sellâme, Dâru Taybe, II. Baskı, 1999, I/I.
Facebook Yorum
Yorum Yazın