A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Zenginlik, Makam ve İbadetlerine güvenenlerin ÂKIBETLERİ?

Tüyler ürperten, hayretler içinde bırakan ve müthiş bir hayatı olan, Hz. Musa’nın amcaoğlu KÂRUN, Hz. Musâ’ya iman ettikten sonra kendisini İlim, Hikmet ve İbadete vermişti. Tevrat’ı en güzel okuyup açıklayan, Takvâ ehli bir zât olmuştu.

Fakat; Bersisa, Belâm Baura, Sâlebe vb. gibi ünlü takvâ sahiplerini bile aldatıp tuzağına düşüren Şeytan, böyle takva sahibi Kârun’u da dessas tuzaklarına düşürmesi, çok ilginçtir ve ibretlerle doludur.

Bizler de hayır, hasenat ve çeşitli ibadetlerle takva sahibi olunca, kendimizi Şeytana karşı güvende olduğumuzu zannettiğimiz için; bu büyük tehlikeyi idrak edip, azami tedbirlerle kazandıklarımızı kaybetmeyelim diye, bugün bu ilginç ve ibretlik olayı seçtim…

Şeytanın, Hz. Musa’ya ve Allah’a İSYAN ettirerek, Dünyada HELÂK, Âhirette de EBEDÎ CEHENNEMLİK olduğu Kur’ânda bildirilen KÂRUN; gençlik yıllarında Hz. Musa’nın yanından ayrılmıyor, ilmini ve kendini iyice geliştiriyordu. Tamamen güvenini ve itimadını kazanan Hz. Mûsa ise Kârun’a, sır olan SİMYÂ (*1.) ilmini de öğretti.

Kârun ilk yıllarda, bu ilmini hayırlı işlerde kullandı.

Bir gün Şeytan, güvenilir bir insan kılığına girerek Kârun’a arkadaş oldu.

Sonra Kârun’a; “Ey Kârun, başkasının yardımlarıyla geçinmek yerine, seninle birlikte haftada bir gün çalışalım, altı gün de ibadet edelim” dedi.

Kârun razı oldu ve bir müddet denediler. Simyâ ilmiyle zengin oluyorlar, hem de ibadetlerini hiç aksatmıyorlardı.

İlk tâvizi koparan Şeytan Kârun’a; “..bak ne güzel oldu, istersen bundan sonra haftanın yarısını çalışalım, yarısını ibadetlerle geçirelim. Hem de kazandıklarımızı fakirlere infâk ederiz” dedi. Bu teklif de Kârun’a câzip gelmişti. 

Şeytan maksadına ulaştığı için, Kârun’a, “..nasılsa kazandıklarımızla, tüm yoksulları da sevindirip güzel ibadetler ediyoruz. Artık tam gün çalışalım” deyince, Kârun artık tuzağa tamamen düştü. Zamanla, çok zengin olarak kendisine büyük bir KAVİM oluşturdu.

Artık Hz. Musa’dan da ayrı düşmüştü. Güzel huy ve hasletlerini tek tek kaybediyordu. Hatta bir gurur ve KİBİR âbidesi olmuştu.

Diğer yandan da Hz. Musa’ya karşı ciddi kıskançlıklar duymaya başladı.

Bu fırsatı da yakalayan Şeytan, Kârun’a; “kendi kavmini, Hz. Mûsa’nın kavmine karşı kışkırtmasını” öğütlüyordu. Bunu da başardı.

Kârun zenginleştikçe azgınlaşıyor, azgınlaştıkça da Hz. Musâ’ya ve Allah’a karşı isyanları da artıyordu. Onun bu durumunu Yüce Rabbimiz Kasas Sûresi, 76. âyetinde şöyle bildiriyor: Hakikaten Kârun, Mûsâ'nın kavminden idi. Fakat onlara karşı azgınlık etmişti. Ve ona öyle hazîneler vermiştik ki, gerçekten onun (hazînelerinin) anahtarları(nı taşımak) güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. O zaman kavmi ona şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenenleri sevmez!”…

Hz. Musa’nın aldığı “kurban kesme” ilâhi emri, yardımcısı Hz. Hârun vasıtasıyla Kârun’a ulaştırınca, Kârun isyan etti ve İlâhi emir olduğuna dair, Hz. Harun’dan DELİL ve ispat istedi. Hz. HÂRUN, Kârun’a halkın önünde deliller gösterdi. Bu dellileri Kârun, bir nevi SİHİR saydı ve isyanlarına devam etti.

Nihâyet “ZEKÂT” hakkındaki İlâhi emre de “şimdi de malıma mı göz diktiniz? Bu serveti ben ilmimle kazandım” diyerek reddetti.

Kârun isyanlarına devam ederken, Hz. Mûsa’ya bir iftira plânladı. Fâhişe bir kadını altınlarla kandırarak, Hz. Mûsa ile gayri meşru yaşama iftirasını halka yaymasını emretti. Bunu duyan Hz. Musa, Kârun’un topladığı halkın karşısına çıktı.

-“Ey kadın, Tevrât’ı indiren Allâh’ın hakkı için doğruyu söyle: Benim seninle bir alâkam var mı?” Kadın büyük bir pişmanlık içinde:

-“Yâ Mûsâ! Kârun bana bolca para verdi ve Sana bu iftirâyı atmam için beni kandırdı!” dedi. Ve son derece büyük bir üzüntüyle oracıkta tövbe etti.

Hz. MÛSA bu aklanma karşısında, kendisine ve Allah’a isyana devam eden Kârun ve kavminin HELÂK edilmesi için niyazda bulundu. Bu niyazdan sonra Kârun’u ve kavmini, o meydanda toprak yutmaya başladı. Debelendikçe battılar ve böylece helâk oldular.

Bu olayı Yüce Rabbimiz Kur’ânda Kasas S., 81’de şöyle bildiriyor: “Nihâyet Biz, onu (Kârun’u) da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allâh’a karşı kendisine yardım edecek âvânesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. Dün onun yerinde olmayı temennî edenler, (ertesi sabah): “Vay! Demek şu gerçek ki Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve (dilediğine de) daraltıyor. Eğer Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, elbette bizi de yere batırırdı. Vay! Demek şu gerçek ki, kâfirler kurtuluşa ermeyecek!”demeye başladılar.

Sözlerin en doğrusundan sonra bize düşen; varlıklarına, zenginliklerine ve makamlarına güvenip, kibir ve gurura düşerek, Allah’ın cc emir ve yasaklarına isyan edenlerin ACI âkıbetlerinden ibret ve tedbir almaktır.

  • Evet, Bersisa, Belâm Baura, Sâlebe, KÂRUN vb. TAKVÂ ehli kişileri bile aldatan o sinsi Şeytana karşı, BİZLER NEYİMİZE GÜVENEBİLİRİZ Kİ?.. Vesselâm.

NOT: *1.) SİMYÂ, Değersiz madenlerin altına çevrilmesi gibi bir durumu konu alan, bir nevi kimya ve metafizik ilmidir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın