Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ZEKAT VERMEDE NİSAP MİKTARI !..

     " Zekâtlar yalnızca yoksullara ve düşkünlere, bu işi yapan görevlilere ve kalpleri kazanılacak kimselere, özgürlükleri elinden alınanlar ve borç yükü altında ezilenler için, Allah yolunda gösterilen her türlü faaliyet ve yolda kalmışlar için verilir: bu Allah'ın koyduğu bu kuraldır. Ve Allah her şeyi bilir, her hükmünde tam isabet sahibidir. " ( Tevbe sûresi, âyet 60 ) 

     Ayeti kerimenin yorumu: 

     " Lafzen: " sadakalar". Bu sınıflardan ilk dördünde lâm son dördünde lâ kullanılmıştır. Lâm harf-i cerrinde mülkiyet vurgusu vardır. İlk dört gurubu oluşturan fukarâ, mesâkîn, amiline aleyhâ ve müellefe-i kulûb kendilerine sarf edilen zekât üzerinde mülkiyet sahibi olurlar.

     Yani zekât doğrudan kendilerine verilir. Fakat fî harf-i cerri ile gelen son dört madde böyle değildir. Mesela köle için verilen zekât efendisinin mülkiyetine , " yol oğlu" için verilen zekât , yola terk edilmiş küçükler için anlaşıldığında onların bakımını üstlenecek özel ve tüzel kişiliklerin zekâtlarda daha da belirgindir. 

     Lâm ve fî farkı "  falana vermek" ile " falanca için vermek" müstehak olduklarına delalet eder. İbnu's-sebil lafzen " yol oğlu". Bu ifade yolcuları değil, yola terk edilmiş bebek ve sokak çocukları gibi tüm" mekansızları" kapsar." ( Kur'an Meali) 

     Bu girişten sonra,  asıl mes'eleye dönecek olursak, bilindiği üzere, 2023 yılı Şubat ayında millet olarak büyük bir felaketi yaşamış olduk. Evler yıkıldı, canlar telef oldu, dün zengin iken bu gün fakirleşen insanlar görmekte ve şahit olmaktayız. 

      Dünkü zamanlarda, zekat veren insanlar bu gün zekata muhtaç duruma düşmüşlerdir. Onun içindir ki, zekat mevzuunda gelenekselleşmiş zekat sisteminden biraz vaz geçip elimizi taşın altına koyarak mağdur insanları görmeli ve gözetmeliyiz. Şu alıntı yazıya dikkat çekmek istiyorum:

     " Zekat konusundaki bilgileri Kur'an'a dayalı bilgilerden almalıyız. Zekat konusunda nisap miktarını  mezhep imamları değil ilk belirleyen Peygamberimizdir. Kur'an'da zekatın verilmesiyle ilgili ayetler " Namazı kılın, zekatı verin" şeklinde namazla birlikte zikredildiği gibi ayrı olarak da zikredilmektedir.

     Vermek ancak varlıklı olan insanlar tarafından yapılabileceği için, zengin olanlardan alınmasının gereği ortaya çıkmaktadır. Kime verileceği ise ( yukarıda belirtilen) Tevbe 60. ayetinde belirtildiği için sorun yoktur. 

     Burada iktisadi hayatın değişkenliği söz konusu olduğundan her zaman ve zemine göre zenginlik değişkenlik arzetmektedir. Sabit  kavram " zekat", değişken ise zenginliğe konu olan malın miktarıdır. Bir yıl önce zenginlik sayılan miktar enflasyonist ortamda bir sonra ki yılda zenginlik olmamaktadır. O gün Arap yarımadasında beş deve zenginliktir, fakat Avustralya'da hiç bir kıymeti olmayan bir şey olabilir. 

     İşte değişken olan  bu kısım zamanın idarecilerine bırakılmıştır. ( Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı), Yaşadığı dönemde Peygamberimiz bu  nisabı yaşadığı coğrafya ve şartlarda kırk koyun, beş deve, otuz sığır, bunlara denk para ve altında ise 96 gram altın 640 gram gümüşü zenginlik sayarak bunların kırkta birinin zekat olarak  alınmasını istemiştir. 

     Bu gün bu miktarların arasında ki denge bozulmuş, bir çoğu gülünç duruma düşmüştür. O gün zenginlik sayılan 640 gram gümüş bugün çocuğunuza günlük okul harçlığı bile etmez duruma gelmiştir. 

     Bu nedenle bugünü yaşayanlar da bugüne göre zenginliğin ne olduğunu belirlemek zorundadırlar. İslam'da sabitler ve değişkenler vardır, sabitler zaman ve zemine bağlı değildirler. 

     Bu ilkeler değişmeyen sabit değerlere dayandırılmıştır. Değişkenler ise zamanın ve zeminin şartlarına bağlı olduğundan içtihadın konusu olurlar. Zekatın hangi miktar maldan alınması konusu da bugün belirlenmeyi bekleyen konulardandır. 

     İslam devletinin iktisadi kaynaklarından biri olan bu konu beşeri sistemlerde de çeşitli çeşitli vergilendirme yöntemleriyle varlıklı olanların cebinden alınmaktadır. Her sistemin yaşamak için hem insan hem de ekonomik güce ihtiyacı vardır. Bu yaşanan hayatın getirdiği bir zorunluluktur. Ayrıca İslam bunu ahlaki bir zorunluluk olarakta ortaya koyar. "  Komşusu aç iken kendisi tok sabahlayan bizden değildir." Sözü bunun sonucudur." ( Müs. Sorunları,H. Bülbül, say, 498)

       Zikredilen alıntıdan anlıyoruz ki, günün alimlerine, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerine bu konuda büyük görevler düşmektedir. Ellerini taşın altına koyarak, korkmadan, ürkmeden çekinmeden " İçtihad kapısını" aralamalıdırlar. Hem de, kimse kimseyi tu_kaka etmeden, hoş görü içerisinde mes'eleye yaklaşıp , Müslümanları  640 gramk gümüş nisabı rezaletinden kurtarmalıdırlar. 

      Yukarı satırlarda değinmiş olduğum gibi, zengin insanın bir hayli dairesi,katları, yatları, trilyonluk arabaları, arsaları var iken, bunların kirasından göz ucuyla zekat vermesini beklemek, fakirin, düşkünlerin, depremzedelerin ne işine yaramış olacaktır? Şu ayeti kerimeyi birlikte teati edelim:

     " Bizim için bu dünyada da güzellikler yaz, âhirette de; ki biz pişmanlık içinde Sana sığındık!" ( Allah) buyurdu ki: " Dilediğim kimseyi azabıma hedef kılabilirim, fakat rahmetim her şeyi kuşatmıştır. En sonunda sorumlu davranan ve arınıp yücelmek için ödenmesi gereken bedeli ödeyen kimselere, -ki onlar âyetlerimize inanan kişilerdir- onu paylaştıracağım." ( A'râf sûresi, âyet 156) 

     Kur'an'ın iniş sürecinde muhtemelen zekât'ın ilk geçtiği yer  burasıdır. Zekâ kökü, " çoğalan, üreyen, artma potansiyeline sahip olan" anlamına gelir. Zekât'ın lügat manası ' ekonomik değil ' ahlâki'dir.  Yani, tüm Müslümanların  ülkemizin şu zor günlerinde milletin elinden tutarak sıkıntıyı gidermeleri, açlıkta, açıkta kimseyi bırakmamalıdır. 

      Zaten, millet olarak, gerek ülkemiz içerisinde, gerekse  yurt dışında yaşayan Müslümanlar kolları sıvamış, yemeyi, içmeyi unutmuş, darda, zorda olan kimselere kol kanat olmuşlardır. Ölenlere  ağlamış, yaralının yarasını sarmış, " daha biz ölmedik" diyebilmişlerdir. 

      Biinaenaleyh, yüce Allah'ın zekât emri, genelde namaz ayetleri ile birlikte zikredilmektedir. Esasen zekât kavramının vahiy sürecindeki anlam seyri, sadece kazancı paylaşarak artıp arındırmayı değil, aynı zamanda hak edilmemiş olan ve emeğe saygıyı yok eden bazı gelir kalemlerinden daha baştan vaz geçmeyi de ifade eder. 

     Mamafih zekât terimi, sonradan kazandığı şer'i anlamda olduğu gibi doğrudan " muhtaç kimseler yararına karşılıksız mal çıkarmayı" bu -araç eylemle  kazanılması umulan nihaî amaca işaret etmektedir. " İçten gelerek vermek" anlamındaki verme emri ile birlikte Kur'an icazının bu boyutu olan eksiltili dilin muhteşem bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır.

     Netice olarak;

     " Onların Allah'a sadâkatlerini ifade için mallarından bir miktar sadaka al, bu sayede, onların temizlenmelerine ve inkişafına yol açmış olursun. Ve onları dua ile destekle  çünkü senin duan. onlar için bir gönül ferahlığıdır. Hem Allah tüm ( duaları) işitir ve ( kime neyi vereceğini ) çok iyi bilir." ( Tevbe sûresi, âyet 103)

     Ayeti kerimede ifade edildiği gibi, içerisinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ve oruç ayı dua etme, dua alma ayıdır. Serden geçme, gönülden coşma ve verme, zor durumda olanların imdadına koşma mevsimidir. Çadırda yaşayan evsizleri anlamak, onlarında daha bir kaç önce konforlu yaşadıklarını unutmamak gerekir. Dolayısıyla, 

     Hesabı iyi yapılmış, el ucuyla olmayan fıtralarımızı, zekatlarımızı, sadakalarımızı fakirlere, kimsesizlere, yoksullara ulaştırmalıyız. Diyanet İşleri Başkanlığının belirlediği hesabın dışına taşarak, gönülden, heyecanla yoksulla bir ve beraber olmalıyız.

      Yurt dışında yaşanan bir anımı arzedeyim: Hollanda okullarında, daha aşağı tabaka olan okullarda öğrencilere tavsiye ve teşvik edilmektedir ki, herkes ne kadar deprem zedeler için yardım getirebilir?  İnanın ki, o küçücük ister yabancı olsun, ister bizim çocuklar olsun yardım kampanyası düzenlemişlerdir. 

    O halde, dünya insanlığı ayağa kalkmış iken, biz hale nisap miktarı şu olmalıdır, bu kadar olmalıdır hesabını yapmamız ne kadar isabetli olabilir ki? 

     Her Müslümanın, bir kere çadırda yaşayan insanları yerinde görmeleri, ziyaret etmeleri, onların psikolojik durumlarını yakinen tatmaları bir İslam görevidir.

     Rabbimiz!.. Mübarek Ramazan ayını  hayırlara vesile eylesin!.. Tüm hayır sahiplerinin sadakalarını, zekatlarını ve fıtralarını da kabul buyursun!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir  

Facebook Yorum

Yorum Yazın