Zekat Kazancı Artırırken, Faiz Kazancı Yokediyor
" Faiz yiyen kimseler, başka değil sadece şeytanın dokunarak aklını çeldiği kimse gibi hareket ederler. Çünkü onlar " Alış veriş de faiz gibidir" derler. Oysa ki Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Her kim Rabbinden kendisine nasihat gelir gelmez bu işe son verirse, evvelki kazançları ona, onun hakkında karar vermek de Allah'a kalır. Her kim de dönerse, içerisinde kalıcı oldukları ateşe mahkûm olanlar işte bunlardır." ( Bakara sûresi, âyet 275)
Ayeti kerime içerisinde geçen " Habt" sözcüğü, " düşüncesizce, akılsızca vurma" manasına geldiği gibi, delilik, akla musallat olma, aklı çelme " manasına da gelir.
Kur'an; faizle borç para vereni akli dengesi bozuk bir insana benzetmektedir. Başkalarının emeğini ve kazancını yattığı yerden sömüren faizci, öylesine hırs ve isteriye tutulmuştur ki, onun gözünü kara toprağın dışında hiç bir şey doyuramaz.
Çünkü o, aklıyla değil nefsani hırsı ile, güdüleriyle hareket etmektedri. Onun içindir ki, Kur'an ayetinde geçen Riba kelimesi, sözlük olarak artma, yükselme fazlalaşma, nema, yükseğe çıkma, bedeni serpilip gelişme anlamlarına gelir.
Aslında ribaya faiz denmesi , bilindiği üzere, 19 ncu yüzyıldaki buhran sırasında devletin riba ile borçlanmasına karşı oluşacak dini tepkileri bloke etmek için düşünülmüş, hesap edilmiş bir semantik hile idi. Bu ribalı borçlanmanın Osmanlı devleti için sonun başlangıcı olduğu tarihi bir hakikattir.
Yukarıda zikredilen Bakara 275 nci ayet, bir görüşe göre Kur'an'dan en son inen ayetler grubunda ( 2; 275-281) nâzil olmuştur. İbn Abbas'tan nakledilen bir rivayete göre son âyet Mâide sûresinin 3 ncü ayetidir. İkinici bir nakle göre ise bu âyettir.
Bu hususta Hazreti Ömer (ra) şöyle der: " En son rivayet edilen âyetler riba konusundaydı, fakat Rasulullah (sav), bu âyetlerin anlamını bize tam açıklayamadan vefat etti. Dolayısıyla,
Yüce Allah'ın biz kullarına lütfettiği her türlü nimetin şükrü bulunmaktadır. Malımızın, varlığımızın şükrü de muhtaçlara vermiş olduğumuz zekattır, sadakadır, fitredir, . Çünkü, zekat, zenginlerin, varlıklı insanların sahip olduğu malda Allah tarafından yoksullara, saillere verilen bir haktır.
Diğer taraftan, aziz İslam, zekât ve sadakayı emrederken Allah'ın şiddetle nehyettiği, yasaklamış olduğu faizi yasaklamıştır. Faiz, haksız yoldan, emek sarfetmeden , alınlar terlemeden kazanmaktır.
Yüce Allah; faizin esiri, kölesi , tutsağı olmuş kişilerin ibretlik halini aziz Kur'an'da şöyle haber vermektedir: " Faiz yiyenler ( kabirlerinden) şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar." ( Bakara 275)
Zikredilen bu ayeti kerimeden anlıyoruz ki, zekat, infak, tasadduk, malımızı azaltııyor gibi görünsede, aslında kat kat artırmakta, bereketlendirmekte ruhlarımızı mutmain etmektedir. Oysa faiz, malımızı çoğaltıyor gibi görünmüş olsa da, aslında vicdanları kanatıyor, malımızı da azaltıp, bitiriyor.
Onun içindir ki, mü'minler olarak, sevdiğimiz şeylerden Allah yolunda sarfederek, vererek, harcayarak iyilerden, müttekilerden olmanın yollarını aramalıyız. Zekatlarımızı, sadakalarımızı, fidyelerimizi, fıtralarımızı, infaklarımızı vererek Allah'a olan sadakatimizi pekiştirelim. Bununla birlikte, faiz denilen toplumları helak edici, kan eden her türlü haram ve haksız kazançtan kaçınalım.
Erich fromm'un dediği gibi: " Sevgi insanların tüm insanlara karşı gösterdiği olumlu davranışların bütünüdür." Çünkü, sevginin bir diğer adıda paylaşımdır. Mü'min, garibin, gurebanın, yoksulun, yetimin, öksüzün, dulun, kimsesizin göz yaşını silerse tabii mutlu ve bahtiyar olmaktadır.
Oysa, beş vakit namazlı olup, oruçlu bulunup, haccını yapıp, bunun yanı sıra faizcilikle insanları sömürenlerde mevcuttur. Halbu ki, yüce Allah: " Dünyayı isterseniz dünyayı veririm, ahireti isterseniz ahireti veririm" buyurmasına rağmen, ne acı ki, kimi zenginlerin, sömürüye, faize, haram ve haksız kazanca alet olmaları çirkinliğin daniskası değl midir?
Binaenaleyeh, faiz yiyen kimseler, hem kendi nesillerini, geleceklerini, toplum huzurunu bozdukları gibi, fakirlerin, yoksulların kin ve öfkelerini üzerlerine çekmekteler, her an onların kıskançlık duyguları ile karşı karşıyadırlar.
Ne acı ki, İslam toplumları olarak bizler, faiz girdabının tam ortasında kalmış, faiz, faizcilik bizim gırtlağımızı sıktıkça sıkmakta, gün geçmiyor ki, yeni bir faiz yuvası banka açılmış olmasın.
Açılan bankanın, o kadar müsterişi bulunmaktadır ki, banka dışındaki kuyruk bu haksız kazanç yuvasının ne kadar popülaritesini artırdığını bizlere göstermektedir.
Netice ve sonuç olarak;
Maalesef, Müslüman toplum olarak faiz yüzünden, haksız kanaçlar sebebiyle mutlu ve mutmain değiliz. Zenginler, kazandıkça kazanıyor, para geldikçe göbeklerini şişiriyor, " Daha yokmu?" diye el ense ederken, fakirlerde gittikçe daha çoğalmakta, kalplerinde kin, öfke, hırs ve " ben niçin fakirim?" düşünceyi ile dolaşılmaktadır.
Zaten, Batı aleminden ithal ettiğimiz zehir-zemberek sistem, faizle, haksız kanaçla yaşamakta, maalesef, günümüz dünyasında banka şubeleri bir bakkal, bir manav, bir alış veriş merkezi gibi para almakta, faizle iştigal etmektedir.
Diğer taraftan, adım başı bir kuyumcu, sarraf onlarda ha bre para almakta, para vermektedir. Tabii ki, sarraf, para alıp para verirken, altın alıp altın verirken, nereden ve nasıl kazanmaktadır?
Hele bir düşte gör hesabı ile, bireyler, inim inim inlemektedir. Kimisi evinin tapusunu ipotek ederek faize bulaşmakta, kimileri gelinin, hanımının ve kızının üç beş kuruş biriktirip almış olduğuç altını sarrafa ucuz meblağla satmaktadır. Sarrafın işi, satarken pahalı, alırken, " öldü fiatı"na almaktadır.
Rabbimiz, Ümmeti ve milletimizi hayri yollardan ayırmasın, faiz fitnesinden, kapitalist yapıdan uzak eylesin! Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın