YÜZÜNÜN SUYUNUN HÜRMETİNE NE DEMEKTİR?
" Kendilerini O'na karşı savunacak bir dost ya da O'nun katında şefaat edecek birileri olmadan Allah'ın huzuruna çıkmaktan korkanları vahiyle uyar ki, O'na karşı sorumluluk bilinciyle hareket etsinler. ( En'âm sûresi, âyet 51)
Bu âyet bağlamı itibarıyla Müslüman olsun ve olmasın, âhirete iman ettiği halde bu imanı problemli olanlara hitap etmektedir.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, dün ve bu gündür insanlar mutlaka birilerinin elini, eteğini öpmekte, ondan kurtuluş, himmet umarak şefaat (!) dilemektedir.
Böyle bir yaklaşım tarzını ne asrı saadette, nede bilinç ve bilgi sahibi kimselerde görmemekteyiz. Zaten, aziz peygamber (sav)'den görmüş okumuş olsaydık, böylesi bir bilgi herkesi, her kesimi kapsar, herkes bilgi ve bilinç sahibi olurdu.
Müminler, bunu peygamber (sav)'den ummamış. Sahabe-i kiramdan beklememiş ama, sonraki bir kısım uyanık, cingöz insanların yutturmacasıyla onlardan beklemiştir. Şu alıntı yazımı dikkatlere sunmak istiyorum:
" Allah'a nazlarının geçtiğine inanılan zatlar" telakkisinin, Nuh kavminin Ved, Suğa, Yeus, Yeuk, Nesr ve Mekke toplumunun Lat, Menat, Hubel ve Uzza gibi ilahlar zımnında oluşturdukları ' evliya' , 'ermiş' kültünden farklı olduğunu düşünmek için değil hiçbir sebep bulunmamaktadır.
' Şefaat' bir Kur'an terimi olmakla beraber, şefaatin dünya hayatında , güzel bir işe öncülük etmek anlamına geldiğini bildiren ayetin ( 4/Nisan, 85) dışında bu terimin Kur'an'da hiçbir olumlu anlamı yoktur. Kur'an'da yirmi beş ayette şefaat kelimesi bir biçimde kullanılmıştır ama tamamında müşriklerin bir inancı olarak atıf konusu olmuş ve kökten reddedilmiştir.
Şefaat kelimesinin değişik türevleriyle kullandığı ayetlerin genel olarak üç özelliğinden bahsetmek mümkündür. Birincisi, şefaatin ahiret bağlamında zikredilmiş olmasıdır. Bir başka deyişle şefaat tamamen uhrevi bir meseledir. İkincisi, şefaat müşriklerin bir inancı olarak zikredilmiştir. Yani şefaat, müşriklerin bir inancı ve beklentisidir; öte dünyaya ait bir tasavvurlarıdır.
Kur'an'da bu meyanda bahis konusu edilmektedir. Üçüncü olarak ise, genelde bir müşrik akidesi olarak ele alınmasına rağmen sadece bir ayette ( 2/Bakara, 254) bizzat müminler muhatap alınarak şefaat müessesesine güvenmemeleri hususunda uyarılmışlardır." ( İktibas, Ocak 2011, sayfa 11)
Durum ve hal böyle iken, aziz Kur'an bizleri açık acık bu konuda ikaz etmiş, uyarmışken, nasıl olurda bir kısım uyanık faniler kendilerini ön plana çıkararak insanları kandırabilir, aldata bilir ve ellerindeki, avuçlarındaki geçimliklerini kendi uhdelerine geçirmiş olabilirler?
Sonrasında ise, etrafına topladıkları biçareleri, zavallı ve bilgisiz insanları kandırarak, kendilerini ön plana çıkartıp " kurtarıcı", " ermiş", " Seyyid", " Gavs", " kutup" şeklinde lanse ederek kurtarıcı rolüne soyunmuş olabilirler?
Maalesef, ülkemiz şehirlerinde bunlardan geçilmemektedir. Bu simsarların, uyanıkların ocakları, bucakları ve dergahları bulunmaktadır. Bunların dünyalarında, Kur'anî bir çalışma bulunmamaktadır. Ne okunması, ne anlaşılması nede yaşanması hakkında bir uyarıcı ikazlarına rastlanmamaktadır. Zaten böyle bir çalışma olsaydı, bunların etraflarında kimseler kalmaz, herkes ehli Kur'an olmuş olurdu. Zaten bu şefaat simsarları dergahlarında Kur'an'ın bilinmesine, okunmasına ve anlaşılmasına kat'iyyen müsaade etmezler.
Netice olarak;
Yukarıdan beri anlatmış olduğumuz zevata göre, Kur'an'ın açıklanması, okunması, ayetlerin irdelenmesi bunlara göre zındıklık, bunlara göre kafirliktir.
Böylesi bir yersiz, saçma ithamı dünkü tarihlerde Feto mel'unu yapıyordu, ve aynı amanda Cübbeli, H, Konakçı diye bir zavallı, Sefil hoca namlı bir uyanık, bir ramazan profu, var ki o zavallı yapmaktadır.
Bu biçarelerin geçim kaynakları hurafedir, istismardır ve Kur'an'a düşmanlıktır. Bunların dünyasında altı yaşındaki bir kız çocuğunun evlenmesine cevaz vardır, fetva vardır.
Bu çömezlerin hücumları tamamen ehli Kur'an olmaktır. Çünkü, insanlar Kur'an'ı okumuş anlamış, amel etmiş olursa bunların sermayeleri bitecek, anlatacak, hikaye, hurafe olmayacaktır..
Son sözler olarak, diyorum ki, her Müslüman birey yardımı Allah'tan beklemeli, adam gibi adam olarak iyi bir kul, iyi bir Müslüman olarak hayatlarını idame ettirmelidirler. Bunu yapmış olduğumuz an, görülecektir ki, orada, burada pinekleyen ,insanları söğüşleyen din simsarları kalmayacaktır.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın