Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

VAHYİ KUŞANMAK VE MEVLİD-İ NEBİ GECESİ!.. 1

" ( Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 31 )

Malum olduğu üzere; 29 Kasım 2017 Çarşamba gecesi; Mevlid-i Nebi'dir!.. Yani, günümüz anlatımı ile " Mevlid Kandili"dir!..

Maalesef, sonradan uydurulan, İslam'ın içerisine eklenen hurafi gecelerden birisi de bu gecedir. Böyle bir gece, ne Asr-ı Saadet döneminde, ne Hülefa-i Mürşide döneminde nede müçtehid imamlar devrinde yaşanmamıştır!..

Tüm bu dönemlerden sonra, Mısır Fatimileri zamanında, icad edilmiş, o gündür, bu gündür yaşanarak, kutlanarak devam edip gitmektedir!..

Bilhassa, günümüz dünyasında böylesi uydurma geceler, bayram şeklini almış, o gecelerde Müslümanlar bir bayram havası içerisinde birbirlerinin kandilini kutlamakta, SM'ler havalarda uçuşmaktadır.

Oysa, mevlid kandilinin yerine, Müslümanların yapması gereken, uygulaması istenen hususlar, Kur'an'a yönelmek, onun emirlerini baş tacı ederek, alemi İslam'ı içerisinde bulunduğu kaostan, bunalımdan kurtarmak olmalıydı!..

Bu yazımı satırlara dökerken, ne acı ki, Mısırda bir camide katliam yapılmış, yüzlerce kişi ölürken, yüzlercesi de yaralı, sakat bırakılmıştır. Demek ki,

Müslümanlara; katilamın, insan öldürmenin, nahak yere insan katletmenin mahiyetini anlatamadık veya anlatmak istemiyoruz. Zaten, kandil geceleri; baştan sona uyduruk olduğu için, böylesi önemli, ciddi mevzular anlatmak mümkün olmamaktadır.

" Vahyi kuşanmak, onunla olmak, onunla yürümek, onun terbiyesiyle terbiye olmak için benliğimizi ( kişiliğimizi) Kur'an'ın o eşsiz ve bereketli vadisine terk etmeliyiz.

Mimarın ortaya koyduğu güzel bir eser misali biz de kişiliğimizi çeşitli aşamalardan geçirerek en güzel şekilde inşa etmeliyiz. Bu yüzden Kur'an'ın kavramlarını mutlaka yerli yerine oturtmalıyız.

Dünyevileşmenin Müslüman, kâfir, münafık, müşrik demeden tüm insanlığı ahtapot gibi sarmaladığı hatta Müslümanları silindir gibi ezip geçtiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Onun için vahyin sesine kulak vermeliyiz. Kulaklarımızı tıkarsak, biz de başkalarına benzeriz. Kur'an Peygamber'e:

" Ey Peygamber! Eşlerine de ki: eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız, gelin size dilediğiniz dünyalığı vereyim ve sizi güzellikle boşayayım." ( Ahzab, 28 ) buyuruyor.

Bu ilahi uyarı özelde peygamber eşlerine olsa da, mesaj tüm insanlaradır. Ayete göre, dünya hayatını isteyen biz Müslümanların durumu acaba ne olacak? Neden Müslümanlar bu dünyanın çekiciliğinden sıyrılıp da kendilerini vahyin o sonsuzluk vadisine bırakamıyorlar.

Semadan yere uzanan o kutsal çağrıya sırt dönenlerin akıbetlerinin nice olduğunu yeteri kadar anlamadık galiba.

Allah'ın Resûlü Hz. Peygamber'in (as) duruşu bizim de duruşumuz olmalıdır. Onun daha vahiy almadan kazandığı eminlik vasfını biz mü'minler de mutlaka kazanmalıyız, İnsanlarla olan ilişkilerimizde kişiliğimizdeki zaaflar yüzünden Allah'ın dinine söz söylettirmemeliyiz.

Müslüman kardeşlerimizin dertleri ortak dertlerimiz olmalı. Beraber gülüp beraber ağlamalıyız. Sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi paylaşmalıyız. Dünya cennetini ahirete tercih etmemeliyiz. Duruşumuz Peygamber'in (as) duruşu gibi mukavemetli olmalı." ( İktibas Dergisi, Ocak 22010, sayfa 27,M. Durmuş)

İşte, üzüntümüz, kederimiz, ye'simiz bunlaradır!.. Bunların, "kandil" diye adlandırılan uyduruk gecelerde anlatılmamasıdır. Yani,

Süleyman Çelebi'nin; hayal dolu, Kur'an'a mugayir, Resulullah (sav)'in hayatı ile hiç de alakası bulunmayan deyişlerini dile getiriyoruz, dağıtılan şeker, bisküvit ve içecek türü şeylerden istifade ederek, bir de bir birlerimizin kandilini kutlayarak camiden, mescidden ayrılıp dağılıyoruz.

Şimdi, soruyorum? Bu mudur Resulullah (sav)'in doğum gecesini, doğum gününü kutlamak, tes'id etmek? Hayır, hayır!.. Hiç olmazsa, madem ki, böylesi uyduruk geceler, Müslümanların belleklerinde, zihin dünyalarında yer almış, yer etmiş, hiç olmazsa, Kur'anî emirlerle geceyi değerlendirmiş olsak nasıl olurdu acaba?

" Her Peygamber'in geçtiği sınavdan Muhammed (as) da geçti. Kendisine bir takım teklifler yapıldı, fakat Allah'a bağlı olan sarsılmaz kişiliği ( imanı) onların tekliflerini geri çevirdi.

Vahiy onu öyle bir inşa etmişti ki tüm dünya menfaatlerine cevapla kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkardı: " GÜNEŞİ SAĞ ELİME, AYI DA SOL ELİME KOYSANIZ VALLAHİ DAVAMDAN VAZ GEÇMEM!" Kur'an'ın bu paralelde örnek gösterdiği diğer kişiliklerde aynı özellikleri taşırlar.

Meryem'i değerli kılan onun imanı, iffeti ve şahsiyeti değil miydi? Hz. İsa'nın ölümüne vaz geçmediği; Yusuf'u (as) kulluğun zirvesine taşıyan; Nuh'u (as) dokuz yüz elli yıl kişiliğinden, ahlakından, imanından taviz vermeden ayakta tutan neydi?

Kaldı ki kendisine iman eden insan sayısı bir avuçtu ama o asla sayılara bakmıyor ve kişiliğinden ve imanından taviz vermiyordu. Yine mağara arkadaşlarını tağuta karşı kıyam ettiren ve tüm zamanlara meydan okutan, nasıl bir kişilikti?

Bu kıssaları bize anlatan yüce Allah'ın maksadının hikaye anlatmak olmadığını, tam tersine bir ibret ve bir ders olduğunu her Müslüman bilir. O halde mesajı doğru okumalıyız; kâfirlerin yer yüzünde refah içinde dolaşmaları bizi aldatmamalı." ( a. g. d. sayfa 27-28)

Netice olarak;

Keşke!.. Kandil gecelerinde, Süleyman Çelebi'nin " Amine Hatun" uyduruk bahri yerine, aziz Kur'an açılmış olsa idi, mesajları, buyrukları, emirleri orada toplanan insanlara bir bir anlatılmış olsaydı daha verimli, daha faydalı olmaz mıydı?

Tabii ki; daha güzel, daha sevap, daha ecirli, Allah'a ve onun Resulüne karşı daha güzel bir görev yapılmış olurdu!.. Ama, olmuyor, olmayacak, olacağa da hiç benzemiyor gibi!..

Onun içindir ki, gelin ey Müslüman milletim!.. Hep beraber, hep birlikte, yek vücud Kur'an'ın emirlerine dönerek, çağımızı, içerisinde bulunduğumuz pislikli, iğrenç halleri düzeltmeye çalışalım.

Çok acilen ele alınması gereken, faizi, fuhuşu; kumar bataklığını, içkiyi, tefeciliği, insan aldatmalarını, terörü, Deaş'ı, Feto'yü ve benzeri nefret edilen mistik yapıları anlatalım.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın