VAHYİ, HAYATIMIZA DÖNÜŞTÜRMEK
" Şimdi ( hayat) binasını Allah kaygısı ve rızası temelleri üzere inşa eden kimse mi daha iyidir; ya yoksa binasını suyun altını oyduğu kırılgan bir yar üzerine yapıp, sonunda da onunla birlikte Cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmü içselleştiren bir toplumu asla doğru yola yöneltmez." ( Tevbe sûresi, âyet 109)
" Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Bir şeyi sevmen, seni kör yapar, sağır eder. " ( Ebu Davud, Beyhakî)
Dolayısıyla, Ürettiğiniz iyi amellerin miktarından daha önemli olan, o amelleri hangi temeller üzerine bina ettiğinizdir. Curuf, sel suyunun altını oyup dayanaksız bıraktığı yar.
Hâr ise, bu nitelikte bir yarın kırılganlık hali. Bu edebi değeri yüksek benzetme, insan davranışlarını da tıpkı binaler gibi " temelli" ve " temellsiz" şeklinde ikiye ayırıyor. Sorumluluk ahlâkı üzerine inşâ edilmiş bir vicdanın eseri değilse, o kişiden sadır olan iyiyi temelsiz sayıyor. Temelsiz iyilikler ise hasbi değil hesabi, erdeme değil çıkara dayalı oluyor.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, Vahyi; hayatımıza dönüştüremedik.. Evlerimizde, çarşımızda, mescidimizde tüm hayat alanlarında Kur'an'sız bir toplum olmuş durumdayız.
Vahyi; yani aziz Kur'an'ı; sadece mezarlıklara, kabirlere, yatırlara, cin çarpılmışlara, peri vurgunlarına, felçlilere, kolu, kanadı tutmayanlara, duvarlarda süs olmasına, süslü torbalar içerisinde yüksek yerlerde asılı kalmasına hasrettik!..
Hocalarımız; nara nara, nakarat nakarat, tegannili şekilde, mezar başlarında toplanan kitleleri uyandırmak, uyarmak yerine, yep yeni defni yapılmış ölülere okur olduk, onlara duyurmaya çalıştık. Onun içindir ki;
" Vahyi hayatımıza dönüştürememek gibi bir sorunumuzun olduğu artık açığa çıkmış gibi görünüyor. Tabii bu sorunumuzu ortaya çıkaran, tetikleyen sebeplerimiz var. Yürüyüşümüz sürdürebilmek için vahyi kendi iç benliğimizde anlamlandırmak, değer yargılarına dönüştürmek zorundayız.
Bu anlamı yakalayamadığımız gibi dünya kazancına ve beraberindeki rahat yaşama olan ilgimizi vahyi doğrular çerçevesinde çizememe sorunumuz da var. Bazen de vahye muhatap olan bizlerin bu mesajları anlayamamaktan ziyade hayatımıza aktarılanın bizleri aşıyor olması söz konusu olabiliyor.
Demek ki, henüz vahyi algılamaya uygun durumda değiliz, bu yüzden içsel arınmamızı halletmemiz, vahyi başkalarının isteğine uygun bir biçimde hayatımıza aktarmamız söz konusu olacaktır.
Çünkü bu kimselerin sağdan yaklaşımlarına karşı durabilecek azık elde etmenin çabası içerisinde değiliz. Rabbimizin onca uyarıları var fakat bizler hala buna rağmen dünya kazancını sahiplenmeye çalışıyoruz.
O'nun yolunda harcamamız istenirken hatalarımızda ısrarcı oluyoruz. Öyle ise burada edinmemiz gereken azık kendimize ait zannettiğimiz bu kazançların bizleri esir alıp Allah'ın sözlerini umursamayan bireylere dönüştürme riski olduğu bilincini kuşanmaktır.
Çünkü kör ve sağır bir insan mesajı algılayamaz, vahyi kuşanan kardeşleriyle birlikte yürüme endişesi taşıyamaz. Böylelikle bizlere ne anlatılırsa anlatılsın kendimizce haklı sebepler üretiriz.
Rızk endişesi ya da şeytanın ya da başkalarının bizleri fakirlik ve ihtimaliyle korkutması bizlerin kendi bilgi ve alın terimizle elde ettiğimizi düşündüğümüz makam-mevkii ya da birtakım kazançlara karşı putperestçe yaklaşmamıza sebebiyet verecektir.
En kötüsü ise bunun farkında olmayışımızdır. Ne yaparsak yapalım hep yaptığımız şeyleri Allah için yaptığımızı düşünürüz. Ama her nedense elde ettiğimiz kazançlar hep kendi ihtiyaçlarımızı , lüks yaşamlarımızı kolaylaştırıyor.
Ve yaptığımız tüm alış verişleri zorunlu ihtiyaçlarımız olarak görüyoruz. Elde ettiğimiz kazançlar hiçbir zaman hayatının her döneminde maddi sıkıntı çeken kardeşlerimizin, dağlarda bir parça ekmekle özgürlük mücadelesi veren mücahitlerimizin, dünyanın dört bir yanında katledilen şehitlerimizin yetim kalan emanetleri olan çocuklarının, evine yiyecek bir şeyler alamayan ya da ısınma problemini bile çözemeyen yanı başımızdaki komşularımızın hayatlarını kolaylaştıracak bir bir araç haline dönüşmüyor.
Bizler evimizin, arabamızın, günü gelen çeklerimizin ödenmesi endişesiyle hayatlarımızı sürdürüp gidiyoruz. Ya da bunlara sahip olmanın hayalleriyle günlerimizi geçiriyoruz." ( İktibas/ H. Şentürk, Mart 2011, sayfa 26)
Sonuç olarak;
21 nci çağın Müslümanlarının vahyi kuşanması vakti gelmiş ve geçmektedir. Çünkü, son bin yıldan bu yana, bu aziz millet vahyi okudu, hatimler indirdi, ama, anlamadan, anlamına vukufiyet göstermeden okudu okudu, ölülerine göndermiş oldu.
Onun içindir ki, günün Müslümanları; vahyi anlamalı, anlamış olduğu vahyi hayatlarına uygulamalı, yani daha doğrusu vahiy; çarşıya, pazara, evlere, mescidlere, caddelere, meydanlara ve sokaklara inmelidir.
Tv.larda, medyada, sosyal alanlarda, sinemalarda, tiyatrolarda, okullarda, üniversite kapılarında ve her alanda vahyi hakim kılmalı, insanları kurtarmalıyız.
Neden kurtarmalıyız? Ribadan, fuhuştan, sokaklarda kadın öldürmekten, çek-senet mafyalığından, haram kazançlardan, yalandan, dolandan, riyadan, aldatmadan kurtarmalıyız. Kurtarmalıyız ki, beşerin yüzü gülsün, çocukların, ailelerin gözü, gönlü açılmış olsun.. Rabbim!.. Vahyin aydınlığını bu aziz millete görmeyi nasip eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın