ÜMİTSİZLİK, İNSANI PERİŞAN EDEN BİR HALDİR!..
" İnsan özgül ağırlığı olan karşılıklar istemekten asla bıkıp usanmaz; ama başına kötülük bildiği ( bir şey ) gelecek olsa, bu kez de umudunu yitirip karamsarlığa kapılır." ( Fussilet sûresi, âyet 49)
Malum olduğu üzere, hayr, bu tür bağlamlarda genellikle somut, gözle görünüp elle tutulur karşılıklara tekabül eder. " Hem,sizin hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı, sizin hoşlandığınız bir şey de sizin için şerli olabilir." ( Bakara sûresi, âyet 216)
Ümitsizlik ve ye's mevzuunda insan; sabıırsızdır, tahammülsüzdür. Dünya aleminde karşılaştıkları bir zorluk karşısında hemencecik pes ederek yılgınlığa, ümitsizliğe, ye'se düşmektedirler. Halbu ki,
Nice nice tarihe mal olmuş insanların hayatlarına, yaşantılarına nazar ettiğimiz an görmüş oluruz ki, nice nice yılgınlık, ümitsizlik, tahammülsüzlük, ye's halleri onlarla bebaber olmuş, ızdırap çekmiş, rahatlık, huzur nedir görmemiş ve tatmamışlar.
Buna rağmen, çektikleri sıkıntılar karşısında ümitsizliğe düşerek kendilerini kaybetmemişler, söz konusu yılgınlığa göğüs germiş ve sabırlı, metanetle karşılaştıkları sıkıntılı durumu bertaraf etmesini başarmışlardır. Dolayısıyla,
" Psikolojik açıdan ümitsizliğin zıddı ümitvar olmanın ruh ve beden sağlığı bakımından önemi büyüktür. Ümitsizlik ise insanı perişan eden bir hâldir. Dolayısıyla hayra ve iyiliğe inanan kimseler , ümit ve dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.
Ümitsizliğin aksine hâl ve istikbali karanlık görmezler, manevi sükunet ve huzur içerisinde yaşarlar. Yine çeşitli tabii afet ve kazalarla karşılaştıklarında ilahi kudretin imdatlarına koşacağına güvenleri vardır.
Bu dayanma gücü ve emniyette olma hissi onlara enerji verir; bununla hayat mücadelesine azimle devam ederler. Buradan hareketle kıyas yapacak olursak günahkârlık konusunda da Müminler, akıbetleri konusunda hemen yeise düşmeden ümitvar olma çabasında olurlar. Tevbelerinin kabulü konusunda yalnız yüce iradeye sığınırlar." ( Y. Bıyıkoğlu, Diyanet)
Onun içindir ki, konumuzun ana temasını oluşuturan Zümer sûresinin 53 ncü âyeti kerimesini burada zikretmek, mealini açıklamak zorunda kaldım. Çünkü, aziz Kur'an'ın en müjdeli, en ümit bahşedici ayeti kerimelerinden birisi olan bu ayeti zikretmekle konumuzu aydınlatmış ve ışık sunulmuş olacaktır. Buyurun işte o meşhur ayeti kerime meali:
" ( ALLAH'IN şu müjdesini) ilet: " Ey hadlerini aşıp kendilerini israf eden kullarım! Allah'ın rahmetinden asla umut kesmeyiniz! Allah bütün günahları affedebilir: çünkü O, evet O'dur mutlak bağışlayıcı , sonsuz rahmet kaynağı olan!" ( Zümer sûresi, âyet 53)
Ayeti kerime mealinden şu hususu anlamak mümkündür: Allah'ın rahmetinden umut kesmek Allah'ın inayet ve rahmetine sırt dönmektir. Çünkü umut kalbin duasıdır.
Yani, ' af dileyip tevbe eden herkesin günahını affeder. Abdullah bin Mes'ûd bu âyeti " dilediği kimsenin bütün günahlarını" şeklinde anlamıştır.
Zümer sûresi 53 ncü ayeti kerimesine asıl mevzu olan husus Hz. Hamza'yı katleden, ve böylelikle Rasulullah (sav)'ın şiddetli şekilde üzülmesine, müteessir olmasına sebep olan Vahşi isimli sonradan Müslüman olan kimsedir.
İşte, o Vahşi'dir ki, sonrasında sahte bir peygamberi Hz. Hamza (ra) ı şehid eden mızrağı ile katletmiş ve yeryüzünde bir sahtekarın, yalancının, insanları kandıranın gebermesine sebep olmuştur. Veya:
" Fakat kim kötülük yapar ya da kendine zulmeder ama Allah'tan af dilerse , Allah'ı hem tarifsiz bağışlayıcı , hem de eşsiz merhamet sahibi bulacaktır." ( Nisâ sûresi, âyet 110)
Demek ki, insan olarak hata yapmamak, yanlış yapmamak mümkün değildir. O halde, Allah'a inanan insan ve mü'min hata karşısında, günah karşısında üstün körü yan gelip yatmadan akıl ve zihnini çalıştıracak, bir daha ki aynı hataya düşmemek, aynı günahı işlememek üzere yüce Allah'a tevbe ve istiğfar edecektir. Çünkü;
Tevbe, kelime anlamı olarak dönmek, rücu etmek, bir daha aynısını, tıpkısını işlememek ve vaz geçmek anlamlarına gelmektedir. İster büyük, ister küçük olsun tüm günahların tevbesi mümkündür. Tevbe edilince af edilme, bağışlanma da olacaktır.
Büyük alim İmamı Gazali (ra) tevbeyi üç şekilde anlatmaktadır: Birincisi yapılan günahı bilmek; ikincisi, son derece yapılan günaha pişmanlık, üçüncüsü de gereğini yerine getirerek, bir daha aynı günahı irtikap etmemektir.
İmamı Gazali'ye göre bu üç unusur birleştiği, bir araya geldiği zaman tevbe ediilmiş olur. Yoksa sadece dil ucuyla, gönülden, kalbi olmayarak , içtenlikle söylenmeden tevbe etmek tevbe olmaz. Çünkü, tevbe günahlara duyulan pişmanlıktır.
Tevbe; bireyin ve ferdin günahkârlık ve suçluluk his ve duygusunda kalmasını, kapılmasını önleyen, şayet kapılmışsa da bu duygulardan kurtaracak en önemli ruhî bir unsurdur.
Günah işleme neticesinde dinden ümidi kesmemek," Yalnız benden korkun" şeklindeki emre hazır ve nazır hale gelerek, bir daha aynı günahı, hatayı irtikap etmemektir.
İnanan insanın, şeytanın vermiş olduğu vesvese ile ahiretten ümidini kesmemesi lazımdır. "İşte, ben, şöyle günah irtikap ettim, şunu yaptım, bunu işledim" diyerek ümitsizliğe düşmemeleri, inadına, inadına tevbe ederek hemde bir daha dönmemek üzere tevbe edilmelidir.
Netice olarak;
" Biz insanlara rahmet tattırdığımız vakit ona seviniyorlar da, kendi elleriyle başlarına bir azap/kötülük geldiği zaman büsbütün ümidi kesiveriyorlar." ( Rûm sûresi, âyet 36)
Aziz Kur'an'da ümitsizliğe yeise, düşme ve hayırdan ümidi kesmek anlamında üzerinde sıkı sıkı durulmuştur. Sonuçlar itibariyle aziz Kur'an'da ye'se baktığımızda ümitsizliği yitirmenin, mü'mini nankörlüğe ve sapkınlığa götüreceği gerçekleri ortadadır.
Onun içindir ki, her ne hal karşısında oliunursa olunulsun, irtikap edilen hata sonucunda yüce Allah'a yönelinmeli, tevbe istiğfar ederek kamil bir şekilde Allah'a kul olunmalıdır.
Bir kere, yapılan hatalar karşısında ümitsizliğe, ye'se düşmek beraberinde büyük hataları, yanlışları intiharları getirmektedir. Bundan kurtulmanın yoluda, işlenen hataları bir daha işlememek, bir daha yapmamaktır.
Zaten, aynı günahı kebairleri işlemek, bir zayıf iradelelik, döneklik, hata yapmayı alışkanlık haline getirmek gibi bir iradesizliktir. Çünkü, yüce Allah'ın, vermiş olduğu akıl nimetini tepmek, akıl melekesini bir taraf ederek, insanın kendini boşlaması, boşu boşuna bir hayat sürmesi, çirkinliği icra etmesi demektir.
Rabbimiz!.. Tüm ümmeti Muhammed'i nasuh tevbesi ile huzuruna varanlardan eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın