ÛLÛ'l-EMİRE İTAAT
ÛLÛ'l-EMİRE İTAAT VEYA 31 MART YEREL SEÇİMLERİ!..
" Siz ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'e ve aranızdan olanlarında yetkin ve otorite sahibi olanlara itaat edin; bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e götürün; tabi eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız. Bu, en iyi seçimdir ve sonuç açısından da en verimli olandır." ( Nisâ sûresi, âyet 59 )
" Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. Hâlbuki onu Rasûl'e veya aralarındaki emir sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin iç yüzünü anlayanlar onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz." ( Nisâ sûresi, âyet 89 )
Zikredilen bu iki ayeti kerime mealinden hareket ederek, şu hususları ifade etmek istiyorum. Malumdur ki, bizler millet olarak, Türkiye topraklarında bin yıldan bu yana kendimizden olan Ulul emre itaat ederek yaşamış, var olmuş bir milletiz!..
Bizim millet hayatımızda, anarşizm, karıştırıcılık, kaos çıkarma, insan katletme, devleti içten içe yok etmek, çürütmek için hal ve hareket içerisinde olan fertlere itibar etmemiz mümkün olmamış, daima, ordunun, Mehmetçiklerin, vatanı ve milleti savunan cengaverlerin yanında yer almışızdır!..
" Yukarıda zikredilen, " ayetler bağlamında, ûlû'l emr konusunda en önemli sorun şudur: Ûlû'l emr, ehlu'l-hal ve'l-akd olan alimler topluluğudur. Bunlara aynı zamanda icma ehli denilmektedir. Bu durumda Nisâ suresinin 59. ayeti icma-ı ümmetin hüccet olduğunun da açık delili sayılmaktadır. Fahreddin Razi bu görüşü hararetle savunanlardandır.
İkinci bir görüşe göre, ûlû'l emr âlimlerdir. Fahreddin Razi'nin ehlü'l hal ve'l akd âlimler görüşüyle bunun arasında önemli bir fark vardır. Bu ikinci ûlû'l emr tanımına göre, yöneticilik vasfı olsun olmasın, fetva veren ve insanlara dinlerini öğreten bütün ilmiye sınıfı ûlû'l emr sayılmaktadır. Hasan Basri ve Mücahid gibi âlimlerin bu görüşte oldukları rivayet edilmektedir. Ehlü'l-hal ve'l akd olanlar ise, yöneticiyi belirleme yetkisine sahip olanlardır.
Üçüncü bir görüşe göre ûlû'l emr seriyye komutanlarıdır. Bu cümleden olarak tefsir kitaplarında ayetin Abdullah b. Huzafe, Halid b. Velid gibi komutanlar hakkında indiğine dair rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlerden birine göre Ammar b. Yasir, komutan Halid'den habersiz olarak bir düşman askerine eman vermiş, Halid ise Ammar'ın bu tasarrufunu kabul etmemiştir.
Konu Rasulullah'a (sav) intikal ettiğinde, bir daha böyle yapmaması hususunda Ammar'ı uyarmıştır. Fakat bu rivayetler birtakım çelişkiler içermektedir. Rafizilere göre ise Ûlû'l emr masum imamdır. Bizce ûlû'l emrin kim olduğunun en iyi cevabı, yine ayetlerin kendilerindedir. 59. ve 83. ayetin anahtar kelimelerine müracaat ettiğimizde, ihtilaf çözülecek, Ûlû'l emrin kim olduğu anlaşılacaktır.
Nisa suresinin 59. ayetinin anahtar kelimesi " itaat'tir. Ayet " etîû' emir fiilî ile başlamaktadır. "Etîû" emri çoğul sigasiyle gelmektedir. Emrin muhatabı mü'minlerdir. Mü'minlere, itaat etmeleri emredilmektedir. Emrin hemen ardından, itaat edilmesi gereken merciler sıralanmıştır: Allah, Rasulü ve ûlû'l emr." ( İktibas, Mayıs 2009, sayfa 10-11 )
Hülasa, konumuzun içeriği önemli, Kur'anî, Nebevi ve ulum emir ve emrin mahiyetini bizlere bildirmektedir.. Onun içindir ki, 82 milyon nüfus kitlesi olarak, her şeyden önce, ülke bütünlüğünü, millet birliğini nazari itibare almamız gereken bir husustur.
Bu aziz millet malum olduğu üzere, her şeye layık bir millettir. Çünkü, asırlardan bu yana, sınırdan sınıra koşmuş, ezilmiş, sömürülmüş, fakir kalmış, zaman olmuş çekirge sürülerini, katır, at dışkısı içersindeki arpa taneciklerini yiyerek, din, iman ve vatan için ayakta kalmasını bilmiş bir millettir. Dolayısıyla,
31 Mart yerel seçimlerinde, millet olarak, dine, imana, Kur'an'a, vatana, millete bağlı, sadık ve ödünsüz kimseleri iş başına getirmeliyiz ve "şehr'ül emin" olan Belediyelerimizi öylesi güzide insanlara teslim etmeliyiz.
Sonuç olarak;
Hırsız, arsız, yüzsüz, müptezel, mülevves her hali kirli olan kimseleri, talipleri böylesi mühim yerlere getirip de, millet malını car çur etmenin bir anlamı bulunmamaktadır.
Çünkü, fakir fukaranın alın terleri, devletin, beytülmain paraları kimi zaman olmuştur ki, Kandil'e uçmuş, şehir merkezlerinde, askere kurşun atmak için çukurlar kazılmış, zaman zamanda askerlerimiz bu çukurlar sebebiyle şehid düşmüştür.
Yani, terör, terörizm, hangi sahadan gelirse gelsin, o alan, o saha kapatılmalı, açık yer bırakmamalıyıs. Bu bırakılan delikten nüfuz etmeye, girmeye çalışan Fetö gibi, Kandil gibi vatan, devlet , millet düşmanlarına fırsat vermemeliyiz. Girmeye çalışırlarsa, hem oyumuzla, hemde yumruğumuzla onların beyinlerini patlatmasını bilmeliyiz.
Gün, millet olarak dirilme, dik durma, var olma günleridir!.. Son söz olarak, bu milletten, oy isteyen, öne çıkmış kimseler, kriterlerimize uygun ise destek vermeli, arkasından yürümeliyiz. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın