Tövbe İle Adam Olmak
TEVBE İLE ADAM OLMAK, HASET İLE ŞEYTAN OLMAK !..
" Fakat Âdem Rabbinden aldığı birtakım kelimelere sarıldı, ( Allah) da onun tevbesini kabul etti. Çünkü O, evet O'ydu tevbeleri kabul etme makamında olan, her işinde merhamet sahibi olan." ( Bakara sûresi, âyet 37 )
Bilindiği üzere, şeytan da, insan da cennetten kovulmuştu. Ama kovulma sonrasında şeytanla insanın davranışları arasında ateşle toprak arasındaki fark kadar fark vardı.
Şeytan yanlış bir kaderciliğe sapıp kendisini bu duruma düüşürenin Allah olduğunu imâ ederek Allah'a iftira ederken , Âdem ve eşi hayatı kabullenme ve sorumluluğu üstlenme farkını gösterdi.
İşte bu farkı ödüllendiren Allah, insana hatasını nasıl telafi edeceğinin, Yaracısıyla bozulan ilişkisini nasıl düzelteceğinin yolunu gösterdi. İlâhî lânet hata yapana değil, hatayı savunanadır.
Âdem, pişmanlık duygusunu şu kelimelerle dile getirdi: " Rabbimiz! Biz kendi kendimize zulmetmişiz, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan , kensinlikle kaybedenler arasına gireriz!" (7/23)
Aziz Kur'an'da bazı peygamberlerin " zelle"leri bir ibret vesikası olarak zikredilir. Bu cümleden olarak Âdem'in yasağı çiğnemesini, Hz. Yunus'un görevini izinsiz terk etmesini, Hz. Musa'nın peygamberlik öncesi elinden çıkan ölümlü kazayı, Hz. Davud'un tevbe sebebi olan " zelle" sini örnek gösterebiliriz.
Âdem yeryüzü cennetinden sürgün mü edildi, yoksa yeryüzü cennetinden çıkarıldığı hâlde yine yeryüzünde misafir mi edildi? Bu ve bir sonraki ayet dikkate alındığında, Âdem yeryüzüne, yaptığı tevbeden sonra ilâhî rehberliğin sürekliliği vaadiyle misafir edilmiştir. Âdem oğluna tahsis edilen dünya, günahın bedeli değil tevbenin ödülüdür.
Tevbe ile adam olmak, haset ile Şeytan olmak!
" Emrettik. Oradan hep birlikte çıkıp inin! Ne var ki, Benden bir rehberliğin size ulaşması şarttır. Her kim ( kendisine ulaşan) rehberliğime uyarsa, artık onlar geleceğe dair kaygı geçmişe dair hüzün duymayacaklar. " ( Bakara sûresi, âyet 38 )
" Küfre saplanıp kalan âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateşin yoldaşıdırlar. Onlar orada temelli kalıcıdırlar." ( Bakara sûresi, âyet 39)
Demek ki, insanla şeytanı birbirinden ayıran, tefrik eden fark tevbedir. İnsan, tevbe ile adam olur iken, haset ile de gittikçe batağa batmakta, şeytanlıkça şeytanlaşmaktadır. Şu alıntımızı birlikte teati edelim:
" Âdem-İblis kıssası anlatılır. Kıssanın tkarafları olan Âdem günahını itiraf edip adam olmanın sembolü, İblis günahını savunup şeytan olmanın sembolüdür, Kıssada Âdem ile Şeytan üzerinden, hatayı bilmek ve hatayı savunmak ele alınır.
Verilen mesaj açıktır. Âdem oğlu'ndan Allah hatasızlık beklememektedir. Zira Âdem'in geçici cennetinde bile imtihan ağacı varsa, cennet olmayan dünya hayatı baştan sona imtihan ağaçlarıyla doludur.
Âdem, Âdem oğlu'nu, yasak ağaç Allah'ın insan için çizdiği sınırları, Şeytan ayartıcı güdüleri temsil etmektedir. Kıssanın verdiği müjde, tevbe kapısının her daim açık olmasıdır. Allah'ın insandan beklediği şey, hatasını itiraf edip affına yönelmesidir." ( Kur'an surelerinin kimliği, M. İslamaoğlu, sayfa 41)
İçinde cennet olmayan dünyada, öylesi kötülükler, günahlar, hatalar, nisyanlar. yanlışlıklar bulunmaktadır ki, bunların tamamını saymaya, bir bir dökmeye, sıralamaya kalkışırsak, bu satırların tamamı değil, yüzlercesi kafi gelmeyecektir.
Yalan, hile, hurda, fuhuş, gasp, rüşvet, iltimas, alavere, dalavere, sahtecilik, faiz, kumar, sarhoşluk, sigara ve benzeri bela ve musibetler, her tarafımızı kuşatmış, bizleri nefeslenemez hale getirmiştir. O halde, var sayalım ki, insanoğlu yani Müslümanlar, böylesi çirkinliklerin kucağına düşmüş oldular. Ne yapmaları lazımdır?..
Hiç inatlaşmadan, şeytan gibi hasetlenerek, " üstünüm", " bana bir şey olmaz", demeden adam gibi adam olarak hemen işlenen cürümlere, kötülüklere, günahı kebairlere tevbe ederek adam olmaktır.
Sonuç yerine;
Büyüklenmemek, kibir hastalığına düçar olmamak gerekir. Aksi halde, inatlaşma, kibir, haset, Allah korusun insanı şeytanın tuzağına düşürür, tıpkı onun inatlaştığı, günahında ayak direttiği gibi bir duruma düşmüş oluruz.
Hz. Adem ve eşi Hvva, yıllar sonra tevbe ederek birbirlerine kavuştukları, Arafat meydanında gül gülistan içerisinde sarmaş dolaş oldukları, ağıtlarının gülmeye dönüştüğü gibi, günün Müslümanları da ne kadar çirkef, günah çukuruna düşmüş olsalarda, tevbe sayesinde Hz. Adem'in tevbe sayesinde peygamber olduğu gibi , bizlerde Allah'ın sevmiş olduğu kul olabiliriz.
Bununla beraber, sevilen kul olduktan sonra, uhdemize, şahsımıza düşen dünya ve uhrevi vazifemizi bilmeli, her nerede bir düşkün, günah bataklığına düşmüş olan var ise, onunda imdadına koşmalı, elinden tutmalıyız. Çünkü, Allah'ın emirleri bunu gerektirmektedir.
Varsın, şeytan şeytanlığını yapmış olsun, yolumuz üzerine bin bir çeşit tuzaklarını kurmuş olsun!.. Bizler, Müslümanlar olarak, çıkmış olduğumuz arı duru İslam yolunda sözümüzden dönmeyip, Allah'ın göstermiş olduğu doğru yolda yürümeleyiiz.
Sağa-sola yalpa yapmadan, eğri-büğrü yollara düşmeden yürümeliyiz. İşte, o zaman görülecektir ki, şeytanın, şeytaniliğin bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır. Hak yol, İslam yolu bizlere tozlu yol olacak, nihayetinde zafere ulaşıp, cenneti âlâyı hak etmiş olacağız.. Rabbim!.. Cenneti hak eden kullarından eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın