Hamza Uğurlu

Hamza Uğurlu

Mail: bilgi@hamzaugurlu.com

Tatile Evet! Kutsal Topraklara Hayır! - 2

Değerli bir kardeşimiz bir önceki yazımızdaki umre meselesine kendi açılarından yaklaşmışlar ve bize itirazlarını yazmışlar. Biz de bu konuyu -son kez- bir başka açıdan açıklamaya çalışalım istedik.

Ancak umre meselesini aklına sığdıramayanlara bir kez daha ifade edelim ki, umre bir arınmadır. Efendimiz sav ile rabıta kurma yeridir. Huzurun yeridir. Dünya Müslümanları ile buluşma yeridir. (En çok da bu korkutuyor kimi çevreleri. Zavallı müslüman kardeşlerimiz de bunların korkularına alet olup, fakir fukara çığırtkanlığı yapıyorlar.)

Umreden yeni dönen bir kardeşimize şunları yazmıştım: 
Orada görevini hakkı ile yerine getiren kardeşlerimizin simasında bile farklılık hemen anlaşılıyor. Ama şuna da şahit oluyoruz ki birkaç hafta sonra o nurlu simalar maalesef kayboluyor. Bunun sebebi de oradaki güzellikleri (halleri) döndüğümüzde koruyamamaktır. Ticaret, ikili ilişkiler, gözümüzü, kulağımızı, dilimizi koruyamamak gibi sebepler bizi o iklimden maalesef çıkarıyor.

Dolayısıyla insanın sahip olduğu bu nurlu sima, umreyi maddi gözle görenler tarafından anlaşılması imkansız bir şeydir. Anladığım kadarıyla yaşamamış bir kişinin anlamasını da bekleyemeyiz. Fakat bu nurlu simalar hemen hemen her gidende şahit olduğumuz bir gerçektir.

İnsanlar streslerini atabilmek için her türlü maddi sebeplere başvurabiliyorlar.

Bunların başında geziye çıkmak geliyor. (Turizm sektöründe çalışan bir arkadaşım, işlerinin kaos dönemlerinde zirve yaptığını söylemişti. Çünkü insanlar stresini gezerek, tatille çıkarak atmak istiyorlar.) Kısaca, herkesin bir yöntemi var.

Bu yöntemlere başvuranlar ister inanan kesim olsun ister olmasın, bunlar için fakir fukara edebiyatı yapanları hiç duydunuz mu?

Milletin umresine itiraz edenlerin, “Kardeşim bu kadar fakir fukara varken, gezmeyin, her yıl da tatile mi gidilir, pahalı arabalara mı binilir, lüks semtlerde pahalı evlerde mi oturulur,” dediklerini duydunuz mu?

Hiç dikkat ettiniz mi? Fakir fukara, bazılarının aklına sadece Müslümanlar iyi, güzel ve pahalı bir şeye sahip olduklarında geliyor.

Hatta hiç dikkat ettiniz mi? Güzel, iyi ve pahalı olan hiçbir şey Müslümana yakıştırılmıyor.

Siz hiç terörist bir Hıristiyan duydunuz mu?

Dünya haritasına bakın. Kuzey yarım kürede kimler var, güney yarım kürede kimler var bir kez daha bakın. O haritayı ters çevirdiğinizde kuzeyde olanlar güneyde, güneyde olanlar kuzeyde olacak. Sizce bunu hiçbir batılı kabul eder mi?

Neyi mi?

Haritada bile olsa aşağıda olmayı!

Örnekleri çoğaltabiliriz. Şimdi diyeceksiniz ki, bunları niye anlatıyorsun.

Söyleyeyim. Ama önce bir başka örnek daha vereyim:

Yeşilçam’da yıllarca kötü profilde imamlar seyrettik. Siz hiç iyi bir imam profiline Yeşilçam’da rastladınız mı?

Terörist Müslümanlar, kötü profilde imamlar, savaş ve kaosun olduğu İslam ülkeleri vs. Bunların hepsi bilinçaltına işlenen ilmikler. Hem de ince ince, sabırla işlenen ilmikler.

Burada verilmek istenen mesajlar şunlardır;
 Terörist, Hıristiyandan çıkamaz, olsa olsa Müslümandan çıkar. 
 İslam ülkesi demek, kaos ve savaş demektir. Açlık ve sefalet demektir. 
 İmamlık güvenilmez bir makamdır. Bilhassa bu madde, Müslüman bir ülkede imamların itibar kaybıdır ve herkesin bilinçaltına işlenen bir durumdur.

Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi, Müslümanlara iyi, güzel ve pahalı şeyler yakıştırılmıyor. Bizlerin bilinçaltına işlenmek istenen tek gerçek budur!

Hâlbuki İslam’da israf ve lüks olmadığı müddetçe her Müslüman, kazancına göre iyi ve güzel bir yaşantıyı hak eder. Aksi takdirde, bir Müslümanın ne iyi bir eve, ne iyi bir arabaya, ne iyi bir giysiye sahip olması düşünülemezdi.

Müslümanın umresine burnunu sokan zihniyet, inanın, Müslümanın kullandığı arabaya, sahip olduğu eve, giydiği elbiseye kadar hased içinde!

Bizler de sanıyoruz ki, bunların dertleri hakikaten fakir fukara!

Ne zaman bir Müslüman, kazancına göre, iyi bir eve, iyi bir arabaya sahip oluyor, birilerinin bir yerleri kabarmaya başlıyor. Akıllarına hemen fakir fukaralar geliyor. Başlıyorlar fakir edebiyatına…. Dünyada şu kadar aç var, açlık var vs…

Bunların istediği ne biliyor musunuz?

* Bir Müslüman en ucuz arabaya sahip olacak. Hatta arabaya ne gerek var, toplu taşıma ne güne duruyor? 
* İnanan bir insan güzel yerlerde güzel bir eve sahip olmayacak. Güzel semtlerde yaşamayacak.

Kısaca, Müslüman güzel ile tanışmayacak! Çünkü güzel olan her şey pahalı. Onlara göre, pahalı olan da israf ve lüks demek! Bir Müslümana israf ve lüks yakışmayacağına göre, bu kadar fakir fukara varken parasını bunlara sarf etmesi olamayacağına göre, bu güzelliklere sahip olması da düşünülemez tabii!

Ama burada gözden kaçırdığımız önemli bir ayrıntıyı var: Pahalı olan şeyin israf ve lüks olması sadece Müslümanlara özgü bir durum. Onlar için değil!

Ya da sanırsınız ki, Müslümanlara bu güzellikleri layık görmeyen insanların hepsi en ucuz arabaya binerler, en ucuz evlerde otururlar ve fakir fukara bunların derdi olmuştur.

Hayır! Tatile de giderler, gezilere de katılırlar, çocuklarını en iyi okullarda da okuturlar, hatta yazlık evleri de vardır. Kazanç ve kültürlerine göre en iyi semtlerde ev satın alırlar. Gelirlerine göre en iyi mağazalardan ve markalardan alışveriş yaparlar. Ama bunları yaparken fakir fukara hiç akıllarına gelmez.

Ne zaman bir Müslüman onların sahip olduğu eve sahip olur, onların gezdiği yerleri gezmeye başlar, yazlık evalır, tatile gider; akıllarına birden fakir fukara gelir.

Değerli kardeşlerim,

Bu zihniyetin derdi, senin umreye gidip gitmemen değil ki! 
Sen zenginleşme diyor. Bir Müslüman güzel evlerde oturmasın, güzel arabalara sahip olmasın diyor. Bunları içine sindiremiyor! Midesine oturuyor!

Biz bunun adına ister inanan olsun, ister inanmayan; HASED diyoruz. Hasedlerini ne ile gizleyecekler, fakir fukara edebiyatı ile. Benim üzüldüğüm, Müslüman kardeşlerimiz neden buna alet olurlar!

Hatırlayın bakın!

Başörtüsü yasağı olduğu dönemlerde, başörtülü olarak sadece hizmetli işlerde eleman görürdük. Filmlerde de bu böyleydi. Ana kademelerde başörtülü hiç kimseye şahit oluyor muyduk? Ama temizlik işlerinde başörtülü hanımlara rahatlıkla şahit olabiliyorduk?

Bu örnek, sizlerin, bizlerin bilinçaltına ne gönderdi sanıyorsunuz? 
Kültürlü, okumuş, zeki insanlardan başörtülü kimse çıkmaz. Zaten okumuş insanlar çıkmasın diye başörtüsü zulmünü getirmediler mi?

Onlar bizlerden daha iyi biliyorlar, her toplumun bir annenin terbiyesinden geçtiğini. Bu yüzden okumuş, yetişmiş Müslüman kadın istemiyorlar. Yoksa dertleri niye başörtüsü olsun!

Hâsılı, burnunu umremize sokanlar eğer Müslüman kardeşlerimiz ise, önce kendi sahip olduklarına bir göz gezdirsinler ve bu sahip olduklarının yarısına razı olup geri kalan yarısını infak ederek bu konudaki samimiyetlerini göstersinler.

Bir kişi tanıyorum, umrecilere itiraz ediyor ama yaşadığı şehrin en güzel yerinde iki evi var, hiç de fena olmayan bir arabası var, yazlığı var… Bunlar benim bildiklerim. Samimiyet, bu kişinin sahip olduklarını yarıya düşürüp, fakir fukaraya et almasıdır! Nerede o cengâverlik!

İslam’ı “benim kalbim temiz” zaviyesinden görenler ise hiç konuşmasınlar! Artık sizin karşınızda susan, sinmiş müslümanlar yok!

Her iki kesime de söylüyorum, 
Milletin umresi ile uğraşmayı bırakın! Kendi işinize bakın!

Facebook Yorum

Yorum Yazın