SÜNNET OLAN ÖLÜ EVİNE YEMEK GÖNDERMEKTİR!..
Bu günkü konumuzla bir yanlışı, bir çirkin hali bir keraheti dile getirmek, insanların buna riayet etmelerini sağlamaktır. Çünkü, sahabenin hayatında ölü evinde yemek yemek gibi bir adetleri,alışkanlıkları bulunmuyurdu.
Bu geleneksel çirkin hal, son zamanlarda dozajını giderek artırarak yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ne yazık ki, ölen kimsenin maddi imkanı, yemek verip vermeyeceği hesap edilmeyerek, büyük sıkıntıların içerisine girerek, ölü sahibi kimse, gelen misafirlerine, taziye için gelenlere envai çeşit yemekler vererek,onları hoşnud etmekte, güya dua (!) aldığını düşünmektedir
Halbu ki, ölü sahibi ister zengin olsun, ister fakir olsun, taziyeye gelenlere ikramda bulunması, hatta çadırlar içerisinde çay bile ikram etmesi doğru bir davranış değildir.
Bu sünnetin ilki Mute harbinde şehid düşen Hazreti Cafer'in şehid olduğu Rasulullah (sav)'e ulaşınca, ilk iş olarak tavsiyesi şu olmuştur
" Kardeşiniz Cafer, bu gün Mute'de şehid olmuştur. .Onun geride kalan çoluk ve çocuklarına ikramlarda bulunun, karınlarını doyurmaları için yemek götürün". buyurmuştur. Bunun üzerine, sahabe-i kiram, Cafer'in çocuklarının mağdur olmaması için ikramlarda bulunmuşlardır.
Ama, ne hazindir ki, bu güzel sünnet günümüz dünyasında çığırından çıkarılmış varlıklı olan insanlarda gelen giden misafirlerine yemek ikramında, çay ikramında bulunur iken, bundan geri kalmayan, bir nevi adetleşmiş bu durumu aksatmamak için fakirlerde, maddi imkanları olmayan garibanlarda gelen taziyeci misafirlerine borç ederek, hatta Bankadan kredi kullanarak bu çirkin adeti devam ettirmektedirler.
Hatta gözlemlediğime göre, ölenin üçüncü gününde final yapılmaktadır. Mahallenin ve şehrin ileri gelen hoca efendileri davet edilerek, Yasin-i şerif okutulmakta, mevlid okutularak, ölen kimseye karşı son defa görev ifa edilmektedir.
Halbu ki, böylesi bir alışkanlık değil de, ölenin yakınlarına bir nebzecik de olsa hizmet etmek, yardımcı olmak, teselli etmek maksadıyla, konu, komşu ikramlarda bulunsaydı, daha güzel olmaz mıydı?
Tabii ki, bu durumun milletimize izahı sayın Müftü beylere düşmekte milletin uyarılması, böylesi yerleşmiş bir batıl adetin önlenmesi tüm hoca efendilere düşmektedir.
Binaenaleyh, Allah'ın kelamı ile kendi uydurduğumuz hurafe ve bid'atleri birbirinden ayırt etmemiz lazımdır. Onun içindir ki, böylesi bir hurafeye, batıl düşünceye Kur'an'dan referans almamız mümkün değildir.
Bir mes'ele, Kur'an'da yeri bulunuyorsa, ayette zikredilmiş ise, sahih hadislerde beyan buyurulmuş ise, ona sarılmalı, ondan istimdat alarak Müslümanca yaşamalıyız!.. Şu ayeti kerimeleri dikkatle okumalıyız!..
" Kaldı ki ne ( gerçeği) görenle görmeyen bir olur." ( Fâtır sûresi, âyet 19) " Ne de aydınlıkla karanlıklar." ( Fâtır sûresi, âyet 20)." Dahası, ne serinletici gölgeyle kavurucu sıcaklıklar." ( Fâtır sûresi, âyet 21) " Ne de ( manen) dirilerle ölüler bir olurlar.Şu kesin ki Allah, işitmeyi dileyene işittirir, fakat sen mezardakilere işittiremezesin" " ( (Fâtır sûresi, âyet 22)
Dolayısıyla, İslamî emiirlerde Kur'an'a uymalı, onun yüce emirlerini icra etmeliyiz. Kur'anî emirleri hayatta olanlara tatbik etmeli, aziz Kur'an'ı " ölü kitabı" haline getirmemeliyiz.
Zikredeceğimiz şu ayeti kerime ölmek üzere olanlara okunmaktadır. Halbu ki, bu bir çelişkidir, çünkü sanki ölmek üzere olana "bir an önce öl" der gibi bir atmosfer esmektedir. İşte, Yasin sûresindekii o müthiş ayeti kerime meali:
" Ki bu sayede ( kalben) diri olanları uyarsın ve bunu ısrarla inkâr edenlere karşı verilmiş söz gerçekleşsin." ( Yâsin sûresi, âyet 70)
Netice olarak;
Aziz Kur'an, dirileri uyarma kitabıdır. Yoksa, ömürlerini tamamlamış, dünyada yaşadıkları kadar yaşamışlar ve sonra da ahirete uğurlanmış olanlar için bir kısım gereksiz, yersiz amellerde bulunmanın bir anlamı bulunmamaktadır.
Bilhassa, yukarı satırlarda ifade edildiği gibi, ölü sahibine eziyet vermemek, kalanları müşkil durumda bırakmak, bilhassa, ölenin çocuklarını zorlayıcı ameller ihdas etmenin bir anlamı bulunmamaktadır.
Yapılacak en güzel ameli sahih olan ameller, ölenin çocuklarına, ailesine bakmak, onların rahat yaşamalarını temin etmektir.
Yoksa. gelenin, gidein yiyip içmesi için fedakarlığı zorlamak. günahtır, ayıptır ve yanlıştır. Allah aşkına sormadan edemiyorum!.. Nedir o ölü evlerinde kurulan çadırlar, içilen çaylar ve löpür löpür yenen yemekler?..
Rabbimiz!.. Tüm ölmüşlerimize raahmet eylesin!.. Mekan ve makamları cennet olsuun!... Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın