Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

SÖZÜN EN GÜZELİNİ DİNLEYİP TABİ OLMAK !.. 

     " Rabbinin izniyle o her mevsim ürün verir. İşte Allah belki öğüt alırlar diye insanlara böyle misaller veriyor." ( İbrahim sûresi, âyet 25)

     " Çirkin söz ise, ( ekili olduğu) yerden kökten sökülüp çıkarılmış ( kendi başına) ayakta duramayan zavallı bir ağaç gibidir." ( İbrahim sûresi, âyet 26) 

     " Allah inanıp güvenen kimseleri sabit, sağlam bir sözle hem dünyada hem de âhirette sapasağlam ( dimdik ayakta) tutar; ve Allah zalimlerin ayaklarını kaydırır: çünkü Allah dilediğini yapar." ( İbrahim sûresi, âyet 27)

       Bu hususta Kur'anî yorum: 

     " Bu pasaj yalnızca sözün gücüne hasredilmiştir. İlahî kelam olan vahiy, tüm sözleri çıkış noktalarından yola çıkarak ikiye ayırmıştır: Kökü olan ve olmayan; veya bir nesnede sahip olan ve olmayan . Zımnen: Sööz etkisini kendisinden değil kaynağından alır.

     Vahyin insan tekini ve toplumlarını değiştirme ve vicdanları harekete geçirme gücünü nerden aldığını merak ediyorsanız, o kelamın geldiği ilâhî kaynağa bakınız." ( Kur'an Meali) 

      Tabii ki, yaşamış olduğumuz dünyada, sözün ve kelamın en güzeli ve en müthişi olarak bizi eğiten, kalbimizi doyuran, mutmain eden Kur'an'la haşir ve neşir olmaktayız.

      Ramazan gecelerimiz onunla süslenmekte, gönüller cuşu huruşa gelmekte, iftarlar onun yüce emirleriyle yoksulla yoksul, garibanla gariban, mahrumiyet içersindeki insanla bir ve beraber olmaktadır. 

      Hac günlerimiz onun engin ve eşsiz emirleriyle Asr-ı Saadeti yaşamakta, Arafatta coşarken, müzdelifede Asr-ı Saaadet anılarını tazelemekte, Safa ve Merve arasında bir küheylan gibi adımlarını sıklaştırara tekbir tekbir hakka yürümektedir.  

     " Arif " vaktin çocuğu"dur," " günün çocuğu" değil. Gündelik yaşayanlar, hayatı kendi kendi bütünlüğü içinde göremezler. Hayatı kendi bütünlüğü içinde göremeyen, hayatın çok mertebeli bir hakikât olduğunu, kendi yaşadıkları hayat basamağının, bir çok mertebeden sadece biri olduğunu fark edemezler. 

      Yaşadıkları mertebeyi hayatın bütünü sanırlar. Parçayı bütün sanan herkes gibi cezalandırılırlar. Cezaları, bir ömrü bir gün kadar bereketsiz yaşamaktır. 

     Gündelik yaşayanlar, zamanın esiri, hatta oyuncağı olurlar. Esirin ruhu var, oyuncağın ruhu yoktur. Günün getirdiklerine maruz kalırlar. Git gide günlükten anlık yaşamaya geçerler. Kendilerine bakteri muamelesi yaparlar. Tepkileri, sevgileri, aşkları nefretleri, ilgileri, dikkatleri , rikkatleri , iradeleri sevinçleri ve hüzünleri anlık veya günlüktür. 

     İşte bir ömrü bir gün kadar bereketsiz etmenin formülü budur. Kur'an, bu tiplerin âhiretinden bir pencere açarak şu diyaloğu nakleder: 

     - Dünyada ne kadar kaldın?

     İşte bereketsizlik dediğim şey de bu. Bir ömür yaşayacaksınız, ama bir gün kadar bereketsiz geçecek. Peki, bunun tersi de mümkün mü? Elbette, bir günü geceyi bir ömür kadar bereketli yapmak mümkündür." ( Kelimeler, say.80, M. İslamoğlu) 

      Onun içindir ki, hayatı, bütünüyle bereketli, verimli kılmak için muhasebesini yapmalıyız. Günlük hayatta, ilgimiz, alakamız Kur'an'la ne kadar değer kazanmaktadır? 

      Yoksa, o yüce kitabı okumadığımız gibi, duvarların süsü, bez torbaların dolgu malzemesi yapmış bulunuyoruz. Veya, bebelerin kundaklarının altına koyup, onu " cin kovalamak", Şeytan kaçırmak" aracımı yapmış bulunuyoruz? Veya, yavrumuzu nazardan, göz değmesinden muhafaza etmek için mi Kur'an'a " koruyucu" vasfıylamı bakıyoruz? 

     Daha olmadı yaklaşan bayram sabahlarında, koltuğumuzun altına Kur'an'ı alarak, mezarlıkların yolunu mu tutmuş olduk? Ölülerimiz müstefid olsunlar, ruhları azap çekmesin diye gürül gürül Yasinler mi okuyoruz? 

      Hasılı, tüm bunlar günü kurtarmak, oyalanmak, kendi kendimizi kandırmaktır!.. Ama, meselenin püf noktasına eğilmediğimiz için yüce Rabbimiz bizden hesap soracaktır. " Kulum, Rasul aracılığıyla sizlere en mükemmel hayat nizamını sunmuş bulunan Kur'an'ı bahşetmiştim, peki, siz ne yaptınız bu aziz kitabıma?" derse ki diyecektir. O zor günde vereceğimiz cevapların şimdiden hazırlığına bakmalıyız!.. 

     -İnanıyorum ki, aziz Kur'an'ın hedefi büyüktür... Bir kere, yeryüzünde yeşeren kiri, pisi , batılı yok etmek, hurafelere dur demek, hikayecilikten müstağni olmak içindir!.. 

      Yoksa, İsa'nın yolunu beyhude yere beklemek yerine, aziz Resul'ün prensiplerini hayata hakim kılmaktır. Onun bizlere sunmuş olduğu " İslam kardeşliğini", " Sahabesini örnek almayı", lüzumunda maldan, candan feragat gelmeyi öğütlemiştir. O halde, bizde gerektiğinde, bu düsturları yapabilmeliyiz!..

     Netice olarak;

     Yukarıdan beri anlatıldığı gibi, 21 nci asrın Müslümanlarının işi o kadarda kolay değildir. Çetrefilli yolda bulunuyoruz, yolumuzun üzerinde yılanlar, çiyanlar, çakallar bulunmaktadır.

      Her türlü " izm", her türlü sapkınlık yolumuz üzerinde bizlere tuzak kurmuş vaziyettedir.Bu sapkınlıklar kurtulmak için, el birliği, gönül birliği yaparak hedefe doğru koşmalı, koşmalıyız!.. 

     Yılmadan, usanmadan, bıkmadan, yorulmadan hedefe, hedefe doğru koşmalıyız. Yolumuz üzerinde bize çelme takılmış  bulunan oyalayıcı, zaman kaybettirici şeylere dikkat kesilmeliyiz.

      Aziz Kur'an, içimizde var olan değerlerin söze dökülmüş şeklidir. Hal böyle iken, Koskoca imparatorluğu baştan sona meşgul etmiş "mevlid bahirlerini "artık  geride bırakıp özümüze dönmeliyiz. Daha doğrusu Kur'an heyecanına dönmeliyiz. 

       Böylelikle, bin yıldan bu yana bizi meşgul eden hurafi şeyler biraz olsun artık dinlenmelidir. Bizde, Kur'an yolunda dolu dizgin tökezlemeden yürümeliyiz. 

      Rabbbim!.. Kur'an yolunda bizlere güç ve kuvvet lütfetsin!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın