Hamza Uğurlu

Hamza Uğurlu

Mail: bilgi@hamzaugurlu.com

SÖZDE İSLAMİ OTEL KONSEPTİ (1)

'İslamî' kelimesinden anlaşılan ilk şey ne olur diye sorsalar, her halde birçoğumuz, İslam'ın içinde olan her şey diye cevaplarız.

Otelin 'islamisi' olur mu? Olsa olsa İslamî hassasiyet içinde faaliyet gösteren otel diyebiliriz belki... Şimdi, bu otellerin faaliyetlerinden bazı manzaralara göz atalım; gerçekten bu oteller bizim düşündüğümüz gibi İslami hassasiyet içerisinde faaliyet gösteriyorlar mı birlikte karar verelim:

Sözde İslami otellerden birinde, yemek masalarında çatalların tabakların soluna konulmasının geçerli bir sebebi olup olmadığını merak edip, otelin yetkililerinden birisine bunu sordum.

Beyefendi sorumdan sonra bir müddet hareketsiz kaldı. Çünkü meseleyi anlaması için zamana ihtiyacı vardı; çünkü motor şu kaynatmıştı ya da devreler kısa devre yapmıştı.

Düşündü, düşündü!...

Sorumu tam tekrarlayacaktım ki İslami (!) otelde boy gösteren bu sorumlu zat meseleyi nihayet anladı ve cevabı yapıştırdı:

- Siz çatalı sağ tarafa alın...

O günden beri içim içimi yiyor. Kendimi asla affetmeyeceğim; böyle bir çözüm neden aklıma gelmemişti de bu beyefendiyi meşgul etmiştim?

Bu beyefendi muhtemel ki, benim solak değil de "sa(ğ)lak (!)" olduğumu, bu yüzden de sol elle yiyemediğimi düşünerek, çatalı sağ tarafa almamı salık verdi!..

Daha sonra bu otelin tepe yöneticilerinden birisine de aynı soruyu sordum. Bu kişi sorunun nereye gittiğini gayet iyi anlamış olmalı ki, gülümsemekle yetindi.

Amacım kimseyi kınamak veya küçümsemek değil. Herkes tercihinde tabii ki serbest. Ancak, bugün Avrupa'da hiçbir otele veya restorana, çatalı sağ tarafa koydurtamazsınız. Çünkü orada görgü kuralı, yemeği sol elle yemek şeklindedir. Yani bunu tersinden okursak; sağ elle yemek, görgüsüzlüktür!

Hâlbuki İslam peygamberi (s.a.v), ümmetinin sağ elle yemesini ve sağ elle içmesini buyurmuş! Yani Rahmet Peygamberi (s.a.v) sol elle yememizi ve içmemizi istememiş.

Emrin büyüğü küçüğü değil, emri verenin büyüğü küçüğü olur düsturunca, artık bu buyruğu sorgulamak bir Müslüman için samimiyetsizliktir. Dolayısıyla bir Müslüman, "Madem benim Peygamberim böyle buyurmuş", der ve bu emri aynen uygular. Çünkü inancımız gereği bizim görgü kurallarımızı Kuran-ı Kerim ve sünneti seniyye belirler. Buralarda olmadığı zaman da çerçeveyi, örf ve adetlerimiz çizer.

Askerlik yapanlar bilirler; komutan yerleri süpürün emri verse, çavuş ise silahları temizleyin dese, çavuşun emri komutanınkinden ehemmiyet olarak daha önemli olsa bile eğer bir asker çavuşun emri daha önemli deyip komutanın emrini yapmasa sonuçlarına katlanır! Tıpkı bunun gibi, bir Müslüman, eğer peygamberimiz (s.a.v) bir şeyi yapmamızı salık vermişse artık onu sorgulanmaz. Ashab-ı kiram Efendimizden bir şey duyduklarında farz mı, sünnet mi, vacip mi... vs. sorgulamamış; O'ndan duyduklarını, gördüklerini hemen hayatlarına geçirmiş. Burada imandan söz edebiliriz, burada samimiyetten söz edebiliriz ama en önemlisi burada, bir İslamî şahsiyetten bahsedebiliriz. Zira bu, bir kimlik meselesidir!

Aslında sözde İslami konsept otellerde, ciddi bir kimlik krizi yaşadığımız muhakkak!

Devam edecek...

Facebook Yorum

Yorum Yazın