SİZİN DİNİNİZ SİZE; SENİM DİNİM BANA
" De ki: Siz, ey kâfirler!/ Asla kul olacak değilim sizin kul olduğunuz şeylere./ Siz de benim kul olduğuma kulluk edecek değilsiniz!/ Zaten ben asla kulluk etmedim sizin geçmişte kul olduklarınıza,/ Siz de benim kul olduğuma kulluk etmezsiniz./ Sizin dininiz size, benim dinim bana!" ( Kâfirun sûresi, âyetler 1,2,3,4,5,6, 7)
Kâfirun suresi'nin ana teması ve fikri şudur: " İmanda pazarlık olmaz" düşüncesidir. Veya tersi olan pazarlık fikridir. Lakin, imanla, ibadetle pazarlık olanda yerde imanın olması mümkün değildir. Onun içindir ki;
Kâfirun suresinin bir adı da, inanç ve iman da kararlılık ve sebat sûresidir. Hani, Resulullah (sav)'e, " İslam davasından vaz geç" diyenlere, azim kararlılıkla vermiş olduğu cevap şu olmuştur: " Vallahi ey amca, güneşi sağ elime ayı da sol elime koysanız, Allah'tan aksi yönde bir emir gelmediği sürece ben bu dâvâdan asla vaz geçmem." gerçeğidir.
" İbn İshak şöyle anlatıyor: " Bir gün peygamberimiz (s) Kâbe'yi tavaf ederken Velid Bin Muğire, Umeyye bin Halefve As bin Vail ile karşılaştı. Bunlaar kabileleri arasında dişli kimselerdi. Dediler ki:
" Ya Muhammed gel biz senin taptığına tapalım, sen de bizim taptıklarımıza tap. Böylece seninle ortak bir noktada buluşalım. Eğer senin taptığın bizimkinden hayırlıysa ondan nasibimizi alırız. Yok, eğer bizim taptıklarımız seninkinden hayırlıysa o zaman sen bizimkinden nasibini almış olursun ." Bunun üzerine Yüce Allah Rasulullah (s) cevap vermesi için şu ayetleri indirdi. ( Yukarıda zikredilen Kâfirun suresi)
Kafirun suresinde dikkat çeken ve anlaşılması zorunlu olan kelimelerden birisi " din" kelimesidir. Sure anladığımız manada herhangi bir dine mensup olmayan putperest müşriklerin bu yaşayış şeklini " sizin dininiz" diye ifadelendirilmiştir.
Halbuki toplumumuzda dine yüklenen mana çok farklıdır. Din konusundaki genel kanı, din vakasının Allah ile kul arasındaki bazı ilişkileri tanzim eden namaz, hac, oruç gibi ibadetlerin nasıl yapılacağını açıklayan kuru bir inanç olduğu yönündedir.
Kur'an'ın tanımına göre ise " Her din bir hayat şeklidir ve her hayat şekli de bir dindir." Yüce Allah yine aynı iefadeyi Hz. Yusuf'un dilinden aktarıyor ve diyor ki;
" Yusuf dedi ki: Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini terk ettim." ( Yusuf-37)
Dikkat edilirse bu insanların namazla, oruçla ya da hacla herhangi bir alakaları yok, üstelik Allah'a ve ahiret gününe de inanmamaktalar. Ayet, Hz. Yusuf'un dilinden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan bu kâfirlerin yaşayış biçimlerini " din" olarak ifadelenmiştir.
Hz. Yusuf, bu inançsız topluluğun dinini terk ettiğini ifade etmektedir. Bu tanımlar çerçevesinde ilk dönem Müslümanların gündeminde olmayan fakat bugünün dünyasında günümüz toplumlarının yaşam tarzlarını yönlendiren, onlara nasıl yaşayacakları noktasında belirli kurallar koyan batı kaynaklı sistem ve ideolojilerin de din olarak algılanması gerekir.
Buradaki en önemli ayrıntı ise bu ideolojileri benimseyip destekleyen, kendi yaşam biçimlerini ve bu yaşam biçiminin kurallarını belirlemesine izin vererek bunu içselleştiren kimselerin kimselerin kendilerini " Müslüman" olarak tanımlamalarıdır.
Yukarı da da izah etmeye çalıştığımız üzere, din konusundaki yanılgı, günümüz toplumlarında ibadet hususunda da yaşanmaktadır. Oysa ki ibadet; " Boyun eğmek, itaat etmek" manasını taşıyorken bunun sadece namaz, oruç, zekât ve hac olarak anlaşılması tam anlamıyla sapmadır." (İktibas, H. Ertürk, Eylül 2010, sayfa 20)
Sonuç olarak;
Hak din, batıl din mücadelesi dünkü zamanlardan beri devam ederek gitmektedir. Hemde, dur, durak bilmeden devam edecektir.
Dünkü zamanlarda, Lat, Menat, Hübel, Uzza ve benzeri putların yerini, günümüz dünyasında bu gün farklı isimlerde ilahlar yer almıştır.
Günümüz dünyasında, Darwin, Freud, Marks, Mao, Stalin ve Lenin gibi bir sürü sahte putlar; insanlığın beynini, kafasını ve gönlünü doldurmuş, halen de doldurmaya devam etmektedir.
İnsanlık; hak din, batıl din mevzuunda eksen kaybı yaşamaktadır. İslam alemi ve tüm beşeriyet, bir kaosun, bir buhranın içerisinde tepe taklak, yuvarlanıp gitmektedir.
İslam'ı temsil eden ve etmekte olan birey ve kitleler, İslam'ı demek ki, yeterince temsil edememektedir. Yani, senlik, benlik, mezhepçilik, meşrepçilik, tarikatçılık, mehdicilik, mesihcilik ve sufi hareketleri Kur'an istikametinde hareket etmedikleri için perişan bir halde yuvarlanıp gitmektedir. Ne diyelim?
" Sizin dininiz size, benim dinim bana" sözünden başka söz bulmamız mümkün olmamaktadır.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın