SİZ HİÇ KUR'AN OKUMAZ MISINIZ?
" Oysa yeryüzünde yürüyen hiç bir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiç bir varlık türü yoktur ki, sizin gibi bir âlem olmasın. Biz ilâhî yasalarda hiçbir boşluk bırakmadık. Yine en sonunda onlar, Rablerinin huzurunda toplanacaklar." ( En'âm sûresi, âyet 38 )
Malum olduğu üzere, başta Fâtiha suresinde de olmak üzere aziz Kur'an'da geçen " âlemin"lerin kapsamına giren " her sınıf mahlukat" bir ümmettir. Yani ümmet olmadan maksat, " varlık türlerinden bir tür" manasına gelmektedir.
Lafzi olarak " kitapta" . geçen tabir, İbn Abbas'a göre zikredilen kitap her şeyin yazılı olduğu Allah katındaki " ana bellek" ( ummu'l-kitap)tır. Râzi'nin buradaki kitabı Kur'an olarak algılaması pek tutarlı görünmemektedir.
Çünkü: " Eğer onların yüz çevirmeleri ağrına gidiyorsa ve senin de yeri oymaya ya da göğe merdiven dayamaya gücün varsa, haydi bunu yap da mucize getir bakalım! Oysa ki eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere buluştururdu, ( ama dilemedi. Öyleyse , sakın ( Allah'ın yasasını) bilmezden gelme!" ( En'âm sûresi, âyet 35 )
" Şüphe yok ki, sadece yürekten dinleyenler bir davete icâbet edebilir. Ölülere gelince: Onları yalnızca Allah diriltebilir; en sonunda hepsi O'na dönecektir." ( Enâm sûresi, âyet 36 )
Konumuz başlığındaki soruya dönecek olursak, gelenekçiler, atalarcı kesimler, sufizm mensupları; Kur'an'ı, sadece uzmanı anlayabilir, herkesin onu anlaması, ondan bilgi çıkarması mümkün değildir, diyerek aziz Kur'an'ın önünü tıkamışlar, bir nevi Kur'an'ın anlaşılmasına takoz olmuştur.
Halbu ki, Kur'an'ın teğannili okumasından ziyade, teğannili, vurgulu, çekmeli, çökmeli, günneli, medli, ihfalı okunmasından öte anlaşılmaı, onun emirleri üzere yaşanması gerekmez miydi?
" Ama maalesef bugünkü Müslümanlar, ' uydum cemaateçoğunluğa ' demektedirler. Baş imam olan Kur'an'a uymamaktadırlar. Yıllardır Kur'an tefsiri diye Risale-i Nur okuyanlar, bir türlü tefsirinden aslına geçemediler.
Hatta, Risalelerin tefsirleri yazılmaya başlandı. Kur'an sanki tüm insanlara gönderilmemiş, ya da esrarlı, anlaşılmaz bir kitapmış gibi, onu ancak çok seçkin, özel görevli kimseler okuyup anlayabilir ve bize anlatabilir diyorlar.
Kur'an'ın kırk vecih icazını ispat eden eserler okuyup, Ana Kitab'a bir türlü sıra gelmiyor. Günde binlerce kez Peygambere salavat getirip de onun sünnetini doğru-dürüst anlatan tek bir kitap okumayanlar gibi. Yüzlerce hatim indirip, tüm sülaleme bağışladım diyen, ama bir kere manasını merak edip okumayan zavallılar gibi.
Bugün gerçekten Kur'an mehcûr ve metruk bırakılmış, tasavvuf resmen onu ilga ve ibtal etmiştir. Bâtıni tefsirler canına okumuş, İsrailiyyat ve mevzu hadisler ile din arkadan dolanılmıştır.
Bugün neye, nasıl inanacağımıza kitap değil, mezhepler, tarikatlar ve onların şeyhleri karar verir. Bugün Kur'an mevlidhanların cep harçlığı, gazelhanların yapacakları serenatlar için güfte olmuştur. Ebcedçi, Cifirci ve bilumum şeytanat ilimleri ile uğraşanların, medyumların sermayesi olmuştur. " ( https://mehemetsevlvi.wordpress.com)
" Kim Rahman olan Allah'ın kitabını görmezden gelirse ona şeytanı arkadaş kılarız da o da şeytanın uydusu oluverir. Şeytan onları doğru yoldan çıkarır da o hala kendisinin doğru yolda olduğunu zanneder." ( Zuhruf sûresi, âyet 36 )
Hakikaten, Risale-i nur kitapları Kur'an'ın önüne geçirilmiş, o kitaplara olmadık, akıl almaz kılıflar, anlamlar yükleyerek, Kur'an'ı geride bırakmaları sağlanmıştır. Örneğin,
Bu sözlerimizi teyid eden Feto münafığının hal ve hareketi, veya diğer nur grup müntesiplerinin hallerine, anlatımlarına, yaşayışlarına, ifadelerine yakinen bakmak, bilmek yeterli olacaktır
Bu tür tilmizler, sürekli Kur'anî ayetleri zorlayarak, Said Kürdi'nin isim, ünvan ve manevi derecesine dair Kur'an'dan imalar, yorumlar, destekler almaya çalışmışlar ve çalışmaktadırlar..Şu ayeti kerime anlamına dikkat çekmek istiyorum:
" Kuşkusuz bu ( vahiy), senin ve kavmin için bir şeref ve itibar kaynağıdır. Fakat zamanı gelince hepiniz ( ona karşı aldığınız tutuma göre) hesaba çekileceksiniz." ( Zuhruf sûresi, âyet 44 )
Netice olarak;
Bilindiği üzere, "zikir" "uyarı" anlamının yanında " kişinin kendisiyle anıldığı, hatırlandığı şey" yani " şeref, şan, onur, itibar" manalarına da gelmektedir. Nitekim Hz. Ali, İbn Abbas, âyeti kerime de geçen zikir kelimesini böyle anlamışlardır. Böylece anlamlandırmışlardır.
Yoksa, Risale evlerinde yapıldığı gibi, Kur'an'ı duvarlara asarak, Risale denilen tahayyülat dolu, yüklü kitapları baştacı etmek hiç değildir.
Sair müridan, sufi evleri de öyledir. Kat'iyyen Kur'an onların hayatlarına müdahil değildir. Varsa varsa, sadece A. Kadir Geylani'nin, İmam Rabbani'nin kitapları, sözleri, onların hayatlarında makes bulmuştur.
Onun içindir ki, millet olarak, Kur'an'ı anlamada, emirlerini yaşama hususlarında yer yüzünde en çok geri duruma düşmüş bir milletiz. Çünkü, Kur'anî ifadelerden korkulmaktadır. Niçin?
Çünkü, Kur'an anlaşılmış olursa, sair kitapların devre dışı kalması mümkün olacağından, meşayih geçinenlerin pillerini biteceğinden endişe edildiğinden dolayı, Kur'an'dan korkulmakta, hayata müdahil olması önlenmektedir.
Rabbimiz!.. Böylesi, bağnazlıklardan muhafaza buyursun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın