Sevgili Seccadem
Belki de hayatımda nice mektuba yer verdim fakat bir tek halini soramadığım, sana yazacağım mektup olacak. Yazamıyorum aslında, utanıyorum belki de. Dilim utanmıyor belki ama kalbim utanıyor. Sana yazıyorum diye belki de deli sanırlar beni. Onlar anlamazlar halini, anlamazsın sanırlar insanın dilini. Ben bilirim seni, muhabbetini. Seversin sana her geleni, konuşursun onlarla. Senin suskunluğun bile çok şey anlatır bana. Kim ne derse desin. Seninle muhabbet etmek çok iyi geliyor bana onu anladım. Delilikse muhabbetim, en büyük deli benim...
Ne kadar ayrı kaldık seninle, ne kadar özletmişim kendimi, özletmişsin kendini. Hiç sormayayım seni, biliyorum sen bana hep hasret idin de ben hep bilmezden. Neresinden başlasam bilmiyorum ama delikanlı gibi söyleyeyim, ben buraya muhabbet için geldim, gönlünü almaya geldim...
Affeder misin beni? Bunca şeyden sonra af dilemek biraz garip bilirim. O kadar zulüm ettikten sonra sana nasıl gelirim de bir de af dilerim.
Dolabımın en kuytu köşesini sana ayırdığım için biraz kırgın biraz da üzgün olmalısın bana haklısın da. Bunu yapan benim sana, seni umursamadan karanlığa bırakan benim. Şimdi bana küssen de kızsan da diyecek bir tek sözüm bile yok.
Sana söyleyecek, anlatacak hiçbir şeyim yokmuş benim meğer onu anladım. Kendimi savunacak, kurtaracak hiçbir şeyim yokmuş başımı secdesiz bıraktığım her an, ne kadar da yoksulmuşum ben, zenginliğimi maddiyatta arayan ben, bu kadar bolluğun içinde yoksul kalan ben, nasıl da yalnız bırakmışım seni?
Şuncacık hayatımda sözlerim yüreğimden bir kuş gibi uçup gitmiş. Vatanını kaybetmiş bu sözler, bu gönül. Nasıl da tutamam sözlerimi, nasıl da sahip çıkamam gönlüme. Kim alı koydu benim benliğimi, hangi iblise kaptırdım özümü, ne yaptım ben, nasıl kandım da gaflete battım. Nerede benim hayırlı, güzel anılarım, sözlerim, amellerim neredeler? Nerede bıraktım nereye attım onları, hangi dipsiz çukurlara bıraktım hayallerimi. Ah bir bulabilsem...
Ne zamandır seni aramışım ben seccadem, nerede olduğunu bile bile görmezden gelip başka sevdalara kollarımı açmışım. Şu başımı sana değil de duvarlara dayamışım, sinirlendiğimde seni aramışım da bulmak istememişim. Kimlere gitmişim kimlere. Yakıldığımda, yıkıldığımda kimlere gitmişim ben kimlere açmışım gönlümü…
Ne kadar hainlik etmişim ben sana, sen beni orada sessizce beklerken ben haykırarak senin yokluğunu kutlamışım. Nelere feda etmişim hayatımı, ne uğruna yaşamışım, ne uğruna feda etmişim huzurlu günlerimi…
Ne çok zaman olmuş görmeyeli seni, biraz buruşmuşsun, biraz kırıksın, biraz da tozlusun. Ne yapayım da iyileştireyim seni? Nasıl gönlünü alayım? Rabbimden af dilemem gerek önce biliyorum, anlıyorum. Ey gönlü kırık seccadem, sen benden daha iyi bilirsin, Rabbim beni bağışlayacak mıdır?
Şu uçsuz, bucaksız âlemi yaradan Rabbime gidemediğim, onu anamadığım, ona secde edemediğim, kulluk edemediğim her bir anım için utanıyorum. Rabbimin merhametine sığınıyorum, başım secdede gönlüm Rabbimde. Teslim ettim kendimi. Rahmet istiyorum, rahmeti sonsuz olan Rabbimden. Biliyorum, şimdi daha iyi anlıyorum halini, en çok da seni üzdüğüm için kızacaktır Rabbim bana.
Şimdi ise bir tek ihtiyacım var, Rabbime açılan yolda senin yardımın. Beni kabul edersin değil mi? Bana yardım edersin değil mi? Göz yaşlarıma zemininle sahip çıkarsın değil mi? Ne olur kızma bana belki de bunu senden beklemek aciz bir umut olsa da, Beni affedersin değil mi ?
Seccadem, sana doya doya sarılsam, her secdemde beni bir kez daha sever misin, beni kabul eder misin o buruk tabiatına?
Seni çok üzdüm Seccadem kusuruma bakma.
Ben ümidimi kırmadım, mücadele ettim, geldim.
Rabbime daha layık bir kul olmaya geldim.
İnşaAllah seni bir daha terk etmeyeceğim.
Alnıma hasret gönlü buruk seccadem...
Facebook Yorum
Yorum Yazın