SEN KUR'AN'I ANLAYAMAZSIN SÖZÜ NE DEMEKTİR?..
" Bir de Allah'ın peşi sıra kendilerine yararı da zararı da dokunmayan varlıklara kulluk edip de, üstelik " İşte şunlar Allah katında bizim kayırıcılarımızdır" diyenler ( iflah olmaz!). De ki: " Yoksa siz Allah'a , göklerde ve yerde bilmediği bir şey var da, onu mu haber veriyorsunuz?" O, sınırsız yüceliği ve aşkın varlığıyla, onların putlaştırdığı her şeyden beridir." ( Yûnus sûresi, âyet 18) "Zikredilen bu ayet mealinde , şefaat ( kayırıcılık) inancıının müşriklerin şirkinin hem sebebi hem sonucu olduğunu gösterir. Buradaki " kayırıcılık" ile müşriklerin dünyada sahip oldukları refah kastedilmiş olabilir. Buradaki " kayırıcılık" ile müşriklerin dünyada sahip oldukları refah kastedilmiş olabilir. Bununla âhiretteki kayırıcılık da kastedilmiş olabilir. Bu durumda 7 ve 15. âyette " bizim huzurumuza çıkarılacaklarını asla ummayanlar" ifadelerini, Mekke kodamanlarından olan ve kökeni karanlık ve karışık bir inkâr ideolojisine mensup çok özel bir guruba hasretmek gerekir. Mekke put perestlerinin çoğu nasıl Allah'ı inkâr etmiyorlarsa, eline kemiği alıp da onu ufalayıp savurarak " Ne yani, şimdi toprak olup gittikten sonra yeniden mi diriltileceğiz?" ( 56/47-48 , 36; 78) diyen ve ilkel bir materyalizm olan " dehriliğin" peşinden giden ( 45:24) sınırlı sayıdaki Ebu Cehil, Ümeyye b. Halef , kardeşi Ubeyy b. Halef ve Ebu Süfyan gibi " dehrî" ( nihilizme çıkan ilkel bir materyalizm) kişiler dışında, âhireti de mutlak anlamda inkâr etmiyorlardı. Ama Allah inançları nasıl yozlaşmışsa , âhiret inançları da öylesine yozlaşmıştı. Onların Allah inancındaki çarpıklık da " şefaat" biçiminde tezahür etmiştir. " Ki onlar o ( haber) hakkında farklı düşünüyorlar" diyen Nebe' 3, müşriklerin âhiret konusunda farklı düşünceler taşıdıklarına delalet eder." ( Kur'an Meali, M. İslamoğlu, say. 374) Buradan hareketle, şu acı gerçekleri diile getirmek istiyorum: Kendileri himmete muhtaç bir kısım lafazan, üç kağıtçı kişi, zümre ve zümrecikler, sırtlarında birer cübbe ile, başlarında birer sarık ile, sokaklarda, caddelerde, meydanlarda gezinerek " insan kurtarma" arayışı içindedirler. Halbu ki, günümüz Türkiye'sinde her insanımız tıpkı kendileri gibi birer Müslüman birey iken, bunların üstün vasıflarla sokaklarda gezinmeleri, insan aramaları, insan avına çıkmaları, insanları tuzaklarına düşürmeleri neyin nesidir? Bunlar, genellikle, öylesi, akıllı, aklı başında insanla işleri olmayıp, bön, biçare, birazda zavallı insanları avlayarak, " seni kurtarırım", " seni, içersinde bulunduğun girdap dünyadan halas ederim" diyerek kurtarıcı rolüne bürünüp insanları söğüşlemektedirler. Maalesef, Anadolu toprakları, en ücra köşelere kadar bunlarla dop dolu olmuş, ilimleri olmadığı halde, ilimleri varmış gibi, hareket ederek, insanlığı hak yoldan saptırmaktadırlar. " Şefaat ederim", " Seni kurtarırım", ayağı ile köşe bucak kol açan etmektedirler. Şu aziz ayeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum: " Değil mi ki böyle bir borçluluk bilincinin en saf ve samimi olanı, sadece Allah'a has kılınanıdır! O'ndan başkalarını sığınacak otorite edinenler, " Biz bunlara sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!" ( derler), Şu kesin ki, tartıştıkları her hususta Allah onlar arasındaki hükmü verecektir: çünkü Allah yalanı tabiat haline getiren hiçbir nankörü asla doğru yola yöneltmez. " ( Zümer sûresi, âyet 3) " Bu âyet; tarih boyunca tüm şirklerin sahte mazeretini ortaya koyar. Esasen şirk Allah'ın yetersizliği düşüncesinden neşet eder. Buradan anlaşılan şirke bulanmış inanç sahiplerinin şirk nesnelerini birebir Allah yerine koymadıkları gerçeğidir. Şirk koşulanların sadece " aracı" olduğunu onlar da itiraf etmektedirler. Bu da " uzak" Allah tasavvurunun bir sonucudur. " ( a.g. e.) Bilhassa, millet olarak, Müslüman kitleler olarak çektiğimiz sıkıntı, yaşanılan ızdırap, yanlış İslam bilgisinden, " şeyhim", " üstadım", " Fetö" dalaveresinden kaynaklanmaktadır. İmparatorluk döneminde böyle olduğu gibi , Cumhuriyet döneminde de bu tür şirk vari haller aynen devam etmekte, bizatihi aynen yaşanmaktadır. Netice olarak; Yukarıdan beri sıralanan kabuslardan kurtulma, uyanma zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. Ne zaman ki, neslimiz, aziz Kur'an'a yönelirse, okur, anlar ve emirlerini yaşamaya başlarsa bu tür hokkabazlıkların sonu gelmiş olacaktır. Aksi halde, dinin sırtından, dini hikayeleri, efsaneleri alet edinerek zengin olma, müteahhit olma, kat. yat sahibi olma durumları aksamadan devam edecektir. Hal böle iken, hangi dergaha yolunuz düşmüş olsa, orada menfaatin, çıkarın, zengin olmanın, şirket olmanın musibetini göreceksinizdir. Bunlar, kendi aralarındaa da menfaat yüzünden dargın, hasım, düşman kardeşlerdir. Ellerindeki sermaye, " cennet satma", " cennete sokma" " ahirette kurtarma" eylemleridir. Bir kâse çorba içeceksin, haydi yallah cennete bilet almış olacaksındır. Ondan sonrasi kolaydır. Sigara içeceksin, uzun sakalın olacak, cübbe giyeceksin, sarık saracaksın eyleminden ibarettir. Bunların marifetleri tümüyle bundan ibarettir. Diğer taraftan, bu kisvelere bürünen bireylere, ne cin tebelleş olur, ne peri, nede insan şerri dokunamaz. Gel keyfim gel. Ye, iç, gez, dolaş, ama, aklından pirini, efendini çıkarma ha!.. (!) Selam ve due ile... Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın