RUHU AÇ VE SUSUZ BIRAKMAMAK !..
" Doğrusu Biz size, içinde size şeref ve itibar kazandıran bir mesaj indirmiş bulunuyoruz, şu halde, hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? " ( Enbiya sûresi, âyet 10)
Ayet hakkında kısa bir yorum:
" İçinde zihninizi inşayı amaçlayan uyarılar olan bir mesaj" Zikir, ya insan tasavvuruna bir şeyin simgesini sunarak onu hafızasına kaydetmesini sağlamak, ya da zihinde/tasavvurda önceden var olduğu halde bir şekilde kaybolmuş olanı yeniden ortaya çıkarmaktır. Bu tanımı yapan Râğıb, önce " kalbin" ve " dilin" zikri diye ikiye ayırdığı kavramı, bir de kendi içinde ikiye ayırır. 1- Unutmaktan dolayı hatırlatmak, 2- Akılda kalıcı olmasını sağlamak için hatırlatmak. Bu tanım, temel niteliklerinden biri zikir olan vahyi " ilâhî bir inşa projesi" olarak öne çıkarmaktadır. Vahiy bu inşayı önce eylemin ana rahmi olan tasavvurda gerçekleştirir." ( Kur'an Meali)
Bu mukaddime türü girişten sonra şu hususları arzetmek istiyorum: Ruhların, doyuma ulaşması için, onu Kur'an'la buluşturmak, onun emirlerini ruha yerleştirmek gerekir. Ruhlar, Kur'anî doyumdan uzak kalırsa, vay o zaman halimize?..
İşte o zaman çöküşü görürsünüz, bunalımı yaşarsınız, her türlü cevrü cefayı, sıkılganlığı, derbederliği ruhen yaşamış olursunuz. Kur'an'dan yoksun, mahrum bir ruh tasavvur edemiyorum.
Nasıl olur da ruhlar aç bırakılır, Kur'an'sız, Allah'sız, maneviyatsız bir hayat yaşamış olabilir? Onun içindir ki, ruhun gıdası olan maneviyat içeren ilaçlarla ruhu tıka-basa doyurmak, ruhda boşluk bırakmamak lazımdır. Boşluk bırakılır ise ne olur?
Gerek dünkü zamanlarda, yani mazide, gerekse zamanımızda ruhun aç kalmasından ötürü meydana gelen sıkıntılara, ızdıraplara şahit olmaktayız!.. Kimileri Allah'ı, Allah inancını, Kur'an'ı inkar ederken, kimileri her türlü ahlaksızlığı, inançsızlığı, anarşizmi meslek haline getirmiş, frensiz oto gibi nereye gittiğini, nerede duracağını bilememiştir.
Bilhassa, seksen üç milyon nüfus kitlesine ulaşmış bir milletiz. Maalesef, Kur'anî yönden ve açıdan neslimizin ruhu aç, kalbi fukaralıkla cedelleşmeşte, zihin dünyasında bin bir türlü Tilkiler, eğri-büğrü haller dolaşmaktadır.
Yani, ruhumuz Kur'anî yönden aç ve susuz olduğu, yaşadığı için bir çöküş yaşamaktayız. Medeniyetimizin temel taşı olan İslam; hurafelere boğdurulmuş, mistisizme, klasik düşünceler bağlamında perişan edilmiş ve edilmektedir.
Ruhlar, aç, susuz ve ilaçsız olduğu için hastalıklarla boğuşmaktadır. Bilhassa, yetişmiş alim, ulema, bilgin, Kur'an'ı haykıracak yetişmiş insan sıkıntısı, yokluğu çekmekteyiz. Eğitim kurumlarımız, bir hayli üniversite binalarının var olmasına rağmen, kürsüleri, mabedleri, minberleri, mihrabları dolduracak insandan yoksundur.
Dünden isim vermeden edemiyorum: Ne oldu dünkü tarihlerde, hem de uzak olmayan zamanlarda yaşamış olan Nurettin Topçu, Mahir İz, M. Akif, Eşref Edip, Hasan Basri Çantay, Ahmed Hamdi Aksekili, Elmalılı Hamdi, Tayyar Altıkulaç, Süleyman Ateş, İkbal ve benzeri İslam yiğitlerine!..
Bunlar, neslimizin ruhlarının aç, susuz kalmaması için çırpınmış, mücadele vermişlerdi. Ya bunlar zamanlarında gerekli mücadeleyi vermemiş olsalardı ne olurdu? Olacağı bellidir. Ülke sokaklarına dökülüp, ihtilaller daha yoğun, din, dindar baskı altına alınır, ezanla, mabedle uğraşılır, milletin ibadetiyle (Türkçe olsun, Arapça kaldırılsın) çekişmesi her an gündemi meşgul ederdi. ,.
Ruhları Kur'an'sız olanlar, kalpleri Kur'an yoksunu kimseler istiyorlar ki, darbecilik olsun, rüşvet, yolsuzluk , yoksulluk her tarafta kol gezsin. Savaşlar, isyanlar, iç kargaşadan geçilmesin, köşe başlarını eli silahlı kovboylar tutsun, okulları bunlar yönetsin, okul mümeslliğini bunlar ellerinde bulundursun.
Dolayısıyla, her türlü iç çekişmeyi, iç isyanı, benliği, egoizmi önlemek için bir çare bulunmaktadır. Milletimiz tarihten ders alarak, imparatorluğun nasıl, ne şekil yerle bir olduğunu idrak ederek, tefrikaya prim veermeden faaliyete geçmeliyiz. " Bu millet nasıl adam olur!" fikrini, düşüncesini her kafaya yerleştirmeli ve sorgulatmalıyız!..
Netice olarak;
Son yıllarda görmüş, şahit olmuşuz ki, ülke genelinde terör zayıflamış, neredeyse bitme noktasına gelmiştir. İç ve dış güçler, tüm hünerlerini, çabalarını alabildiğince sergilerse de, yine de, ruhsuz, ruhları aç, maneviyatsız insanların eğri-büğrü çıkışları, isyanları yeterli olmamaktadır.
Bu sebeple, gençliğimizin, insanlarımızn aç ruhlarını doyurmalı, hedef göstermeli, ileriye doğru yön ve yöntem sunmalıyız. Neslimiz, milletimiz ilhamını Kur'an'dan, onun yüce emirlerinden almış olursa, eminim ki, her türlü kaotik engel, isyan, serkeşlik, mezhepçilik bitecek, manevi değerlerine bağlı bir nesil, imanlı, milliyetperver, mazisini inkar etmeyen, ahlaklı, sağlam kafalı, sağlam vücudlu, erdem sahibi bir millet hazırlamış ve yetişmiş olacaktır.
İlhamını Kur'an'dan alan bir nesil, ruhu doymuş, bilgili, her türlü bilgiyle mücehhez, taklitçi olmayan , Kur'anî, bilgiyi, hikmeti kalbine, kafasına doldurmuş bir millet yetişmiş olacaktır.
Rabbimiz!.. Tüm bu dileklerimizi, dualarımızı , niyazlarımızı kabul buyursun!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın