Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

RAMAZAN, ÜÇ BOYUTLU BİR İBADETTİR

RAMAZAN; ÜÇ BOYUTLU BİR İBADETTİR. ALLAH'A, KENDİSİNE VE AÇLARA KARŞI SORUMLULUK !.. 


     " Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız." ( Bakara sûresi, âyet 183)

     Ramazan ayımız mübarek olsun veya hoş ve sefalar getirdin ey Ramazan ayı diyerek, konuma başlamak istiyorum. Tabii ki, Müslümanlara düşen görevde, bu ayı güzel bir şekilde değerlendirmek, anlamak ve dolu dolu yaşamak olacaktır!.. 

     Yazı başlığından da anlaşılacağı üzere, Müslümanlar; her zamankinden daha fazla olarak, kolları sıvayacak, köy köy, şehir şehir, cadde cadde, sokak sokak, meydan meydan iş başı yapacaktır. 

     Çöplüklerden ekmek kırıntıları toplayan insanlar göz önüne alınacak, sokak hayvanlarının kedilerin, köpeklerin öbek öbek insanlar tarafından katledildiğini görecek, çare olacak, o elsiz ve dilsiz olan hayvanlara karşı kalkan elleri hezimete uğratacaktır. 

     Diğer taraftan, nerede olursa olsun, kim olursa olsun, ister dinli, ister dinsiz, ister Suriyeli, ister bu memleketin öz çocukları, nerede bir mağduriyet yaşanıyor ise, banka kapılarında memurun azarını işiterek, oğlunun, kızının tahsili için veya evine ekmek götürmek için krediye baş vuran insanlara el atılacaktır.  Dolayısıyla;

     " Sık sık unuttuğumuz bir gerçek var. İbadetler kendi başlarına amaç değildirler. Her ibadet daha üst bir amacı gerçekleştirmenin aracıdır. O amaç göz ardı edilerek ibadet ne eda edilebilir, ne de anlaşılabilir. Oruç ibadetinin amacı, bu ibadeti farz kılan yukarıdaki ayette açıkça yer almıştır. Sorumluluk bilincine kavuşmak... 

     Bu, önce insanın kendisini tanımasıyla başlar. Kendisini tanıması için insanın ilgisinin kendisine yönelmesi gerekir. İlgisini kendisine yöneltmekten kasıt, etine kemiğine, saçına sakalına, kilosuna, boyuna, midesine , tenine yöneltmesi değildir. Çünkü bunlar insanı " insan kılan" tarafı değildir.  Peki, nedir ya?

     Elbette vahyin " kalb" dediği iç dünyasına, duygusuna , düşüncesine, akleden kalbine yöneltmesidir. İlgisini iç alana yönelten insan, kendini tanımaya başlayacaktır. Kendini; yani Allah karşısındaki acziyet ve muhtaçlığını, dünyalık karşısındaki şeref ve üstünlüğünü. 

     Bu sonucu elde eden insan, " sorumluluğunun bilincine varan" insandır. Bu üç boyutlu bir bilinçtir. Allah'a karşı, kendisine karşı ve başkalarına karşı. Açlara karşı sorumluluğu olduğunu, yoksullara, yetimlere, kimsesizlere, darda kalmışlara karşı sorumluluğu olduğunu da insan, oruç sayesinde öğrenir. 

     Ramazan'ı festivale çevirenler, onu zayıfların beslenme, kilolu insanların diyet ayı gibi görenler, bu amacı nasıl gerçekleştirirler? Zaten bu bakış açısına sahip olanlara göre Ramazan'ın ilk akla getirdiği, İstanbul'lu levanten kantocuların icra-yı sanat ettiği " direkler arası" eğlencelerdir." ( Ramazan yazıları, M. İslamoğlu, sayfa 26 )

      Her zaman olduğu gibi, bilhassa Ramazan ayında daha uyanık, şuurlu;basiretli olmak sorundayız. Halimiz, hareketlerimiz, sohbetlerimiz, ziyaretlerimiz tamamen Kur'anî ağırlıklı olmalıdır. 

     Yalan, gıybet, dedikodu, arkadan çekiştirme, lakap takma, insanlarla istihza olmamalıdır. Muhabbetlerimiz, daha ziyade, Kur'anî tartışmalar çerçevesinde yapılarak, günlük hayatımızı rezil eden faiz, rüşvet, soygun, insan kandırma, dolandırıcılık, edep dışı, terbiye ortamından uzak hal ve davranışlar gündemi meşgul etmemelidir.

      Ramazan mektebinde, ahlak, terbiye, nezaket, zerafet gündemi meşgul ederek, mü'minler böylesi güzide bir ayı melekleşerek değerlendirmiş olmalıdırlar.  Onun içindir ki;

     " Osmanlı'yı diriltmek adına İstanbul'un " İslambol" yanını değil de İstanbul'un "Pera" lı yanını diriltmeye kalkmak, tersinden kalkmaktır.  Sadece o kadar da değil, kendi inancına "Fransız",  hatta " Levanten" kalmaktır. 

     İftar çadırları uygulaması ne harika bir uygulama. İşte İstanbul'un " İslâmbol" yanını hatırlatan bu ve bunun gibi uygulamalardır.  Sahi belediyelerimiz neden sadece çadırlara gelenleri düşünür de tam iftar saatinde trafikte sıkışmışları düşünmez. Çok değil, oruç açacak ( bozacak değil) bir hurma, küçücük bir poğaçadan oluşan mütevazi bir menü yeterli.

     Tabii ki midelere ikram, Ramazan'ın en küçük tarafından ikram. Bir de büyük tarafından ikram var. Kafalara ve kalplere ikram. O da, insanlara Kur'an ikram etmektir, vahyin sofrasına oturup onların açlıktan kırılan yüreklerini ve kafalarını doyurmaktır. 

     Sözün özü; Ramazan bir imkandır; kirlenmişi temizlemenin, örselenmişi onarmanın, yıkılmışı yapmanın, dağılmışı toplamanın, parçalanmışı bütünlemenin, kaybolmuşu bulmanın imkanı." ( a.g.e. sayfa 27)

     Sonuç olarak;

     Batı ülkelerinde Yehovacılar harıl harıl çalışmaktadırlar. Ellerinde neşriyatları olan haftalık, aylık dergileri, broşürleri vesair matbuatla kendi inançlarının reklamını, tanıtımını yapmaktadırlar. 

     Tabii ki, Yehovacılardan alacağımız bir ders, bir öğüt bulunmamakta ama, onların azimleri, gayretleri, hayatta boşluk bırakmamaları dikkat çekicidir.

     Müslümanlar; her yıl Ramazan ayına daha çok odaklanıp, elde Kur'an; dilde Kur'an, kalp ve gönüllerde Kur'an'la hareket ederek, bilmeyenleri, bilip te tembel dacvrananları, Kur'an'ı; sadece " bir ölü kitabı" olarak anlayıp değerlendirenleri ikaz etmeli, Kur'an'ın diriler için bir kitap olduğunun çalışması içerisinde olmalıyız.  Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın