RAMAZAN, KUR'AN'LA BÜTÜNLEŞME AYI OLMALI!
" ( O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı bâtıldan ayıran Kur'an işte bu ayda indirilmiştir. Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun; hasta ya da yolcu olan kimse de başka günlerde kaza etsin! Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez; oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı , sizi doğru yola ulaştırdığı için O'nu tekbir etmenizi ister; umulur ki şükredersiniz." ( Bakara sûresi, âyet 185)
" Oruç, Kur'an'ın doğum kutlamasıdır. İşte içerisinde Kur'an o gece nâzil olduğu için " bin aydan daha hayırlı" olan Kadir/kader /ölçü gecesini barındıran Ramazan ayını değerli kılan da buydu.
Bu silsileyi izlersek; Ramazan'a hürmet Kur'an'a hürmettir, Kur'an'a hürmet Allah'a hürmettir. Ramazan'a hürmetin ölçüsü ise onu oruçlu geçirmektir. Çünkü insanlığa rehber olan ve hakkı bâtıldan ayıran vahyi elinden tutarak insanlığa sunmuştur. Ramazan, kutsallığını Kur'an ayı oluşundan alır." ( Kur'an Meali, M. İslamoğlu, say. 65 )
Problemsiz, zinde, sağlığı ve sıhhatı yerinde bir Müslümanın oruç tutması, sahura kalkması, sevinç içerisinde akşam iftar etmesi nasıl bir sevinç ve neşe anıdır değil mi?
Lakin, şeker hastaları, tansiyonu olanlar, kalp ameliyatı geçirmiş bulunanlar, kanserli olanlar ve sürekli ilaçla iç içe olan Müslümanların, kendilerini oruç tutmaya zorlamaları, " illada tutacağım diye ilaçlarını tehir etmeleri" doğru bir davranış olmasa gerektir.
Nasıl ki, sahibi özür bir Müslüman; her vakitte abdest alarak namazlarını terketmiyorsa, sağlık ve sıhhatı yerinde olan Müslümanların oruçlarını tutmaları, oruç tutmamak için bahane, sudan şeyler aramaması lazımdır.
Zaman zaman görmekte ve duymaktayız ki, bir kısım Müslümanlar, eften püften mes'ele çıkararak oruç tutmaktan kaytarma , oruç tutmamak için mazeretler bulmakta, aramakta ve bunu dillendirmektedir. " Başım ağrıyor", " Dişim ağrıyor", " Kendimi yorgun hissediyorum" türü sıkıntılar oruca engel olmamalıdır. Dolayısıyla;
" Bu anlamda orucu tutmak, insanın kendi iç dünyasına karşı olan sorumluluğunu yerine getirmesi anlamını taşır. Zayıflayan ruhun beslenmesi için ruhun doyurulması. Çünkü on bir ay boyunca bedene yapılan yatırım ruhu, aklı, bilinci geri plana itmiş, onları zayıf bırakmıştır.
Oysa ki insanı insan eden eti kemiği değildir. O halde mesele insanı insan eden değerlerin takviye edilmesi, onların beslenmesi ve yüceltilmesidir.
İnsan, kendisini insan eden yerlerini beslediğinde karanlıkta kalan gönlü aydınlanacak, aklı aydınlanacak, bilinci aydınlanacak ve görmeyen gönül gözü görmeye, gönül kulağı işitmeye, gönül burnu koku almaya başlayacaktır.
Bu manevi gelişme, insan bilincini yüceltecek ve insan ibadeti sayesinde Rabbiyle arasındaki ilişkiyi aktif hale getirecektir. Bu ilişkinin insana dönük yanında ubudiyyet ( kulluk) yer alır. Allah'tan buna karşılık olarak inen ise rububiyyet ( Rablik) olacaktır.
İnsandan yükselen dua olacaktır. Allah'tan inen icabet olacaktır. İnsandan yükselen soru olacaktır. Allah'tan inen cevap olacaktır,. Adresini bulan her yükseliş bir" miraç" olacaktır. Tabi bunun Allah tarafından verilen karşılığında ise " nüzul" yer alacaktır. Ve işte vahiy, insanoğlunun varlık sorularına Allah'ın verdiği bir cevaptır ve Allah'ın insana tenezzül buyurmasının bir sonucudur.
Son vahiy, Mekke'de, Hira dağında bir Ramazan gecesi inmeye başlamıştı. Biz mü'minler vahyin doğum ayı olduğu için Ramazanı " ayların sultanı" bilmişizdir. Çünkü o, " sözlerin sultanı" olan vahyin insanoğlunun kararan ufkunu aydınlattığı aydır. O halde Ramazan aslında Kur'an ayıdır ve bu ay tüm kutsallığını vahiyden almıştır." ( Ramazan yazıları, M. İslamoğlu, sayfa 18-19)
Yani, mübarek Ramazan ayında yapılacak çok çok kulluk görevimiz bulunmaktadır. Yardımlaşma, zekat tediyeleri, fidyeler, fıtra verme, Kur'an'ın ve Hadisi Nebeviyyenin ışığında ve müctehidlerin görüşleri doğrultusunda İslamî hayatımız irdelenmeli, toplumlar aydınlatılmalıdır.
Sahuru müteakibin, erkence camilere gidilmeli, hoca efendinin mukabele merasimi takip edilerek, Kur'an'ın Türkçesinin de okunması talep edilmelidir. Edilmelidir ki, okuduğumuzu anlayalım ve anladıklarımızı hayatımızda tatbik edelim. Çünkü;
" Ramazan, Kur'an'la bütünleşme ayı olmalı. Kur'an sadece elimizde ve dilimizde değil, yüreğimizde, aklımızda, hepsinden öte hayatımızda olmalı. Kur'an'ın hayatımızda olması için, tasavvurumuzu, aklımızı ve kişiliğimizi inşa ettirmeliyiz.
Zaten yüce olan Kur'an'ı yüceltmeye kalkışmak gibi bir şaşkınlığı bırakıp, Kur'an'ın bizi yüceltmesi için yapmamız gerekeni yapmalı, hiç olmazsa bu Ramazan'da " Ey Rabbim! Ben, bana gönderdiğin mesajı şimdiye dek açıp okuyup anlamadığım için , senden af diliyorum!" diyerek, Kur'an vahyine ilham olmuş iç dünyamızı inşa ettirmeliyiz.
Bunu sadece kendimiz için değil, vahyin ışığına muhtaç diğer insanlar ve bu topraklarda mahzun ve mükedder olan imanın geleceği için de yapmalıyız." ( a.g. e. say. 19)
Sonuç olarak;
Bu yıl ki Ramazan ayını monoton, durağan, tembel bir şekilde " ben oruçluyum" diyerek uyku ile geçirmemeli, kollar sıvanmalı, düşküne koşmalı, hastanın elinden tutmalı, miskinin imdadına yetişmeliyiz.
Hastane köşelerinde dua bekleyen, " bir ziyaretçim yoktur" diyenlerin acı çığlıklarına koşmalı, onlara dua etmeli ve dualarını almalıyız!..
Mahallemizde, kim dertli, kim sorunlu, kimin ailevi problemi vardır, onlara koşarak çare ve tedbir olmalıyız!.. Yaşlılarımıza her yerde, mescidde, mabedde öncelik tanımalı, çocuklarımızın büyük-küçük camilere alıştırılmasını sağlamalıyız.
Camilerde, çocuk seslerinden, gülmelerinden, gülücüklerinden, zıplamalarından ürkmemeliyiz. Çünkü, onlarda yarınların büyükleri olacaktır!.. Rabbimiz!.. Aziz milletimize birlik, tesanüd, güzellik versin!..Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın