RAMAZAN, KUR'AN'IN DOĞUM AYIDIR!..
" Eğer kullarım sana Benden soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım. Bana dua edenin çağrısına hemen karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana tam güvensinler ki, hak yoluna yöneltilsinler," ( Bakara sûresi, âyet 186 )
" Doğrusu insanı yaratan Biziz ve iç beninin ona neler fısıldadığını iyi biliriz. Zira Biz insana şah damarından yakınız." ( Kâf sûresi, âyet 16)
Ayeti kerimelerden şu hususları anlıyoruz:
O kadar yakınım ki, şah damarından bile; yani " Şeyh damarı" değildir. Dolayısıyla Bana yakın olmak isteyen şah damarına, yani kendine yakın olmak zorundadır. Kendini kaybeden beni dünden kaybetmiştir. Dolayısıyla;
Dua kalbin Allah'la konuşmasıdır. Allah Rasulü duanın önemini şöyle izah eder: " Allah katında duadan daha üstün bir insan davranışı yoktur." ( Tirmizi) Bu kadar büyük ve ölümsüz bir hakikati bu denli sade ve yalın bir dille anlatmak ancak kelam-ı ilâhîye mahsus bir özellik olsa gerek.
Tabii ki, içerisinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı duaların kabul edildiği, yakarış ve niyazların hüsnü kabul gördüğü bir aydır. Niçin ve neden? Ramazan ayının Kur'an'ın doğum ayı olmasından dolayıdır.
" Kur'an'ın doğum ayının oruç biçiminde kutlanması tesadüf değil. Oruç, ruhun doyurulması için bedenin aç bırakılmasıdır. Bilinci akleden kalbin etkisine açmak için, şehevi iç güdülerin etkisinden kurtulmaktır. Manevi insanı öne çıkarmak için maddi insanı ( beşer) arkaya atmaktır.
Ramazan'ı Kur'an ayı olarak bilip, tasavvuru, aklı, şahsiyeti ve nihayet hayatı Kur'an'la yeniden inşa etmek, Ramazan'la yüzden değil özden ilişki kurmak demektir. Çünkü vahiy, ilahi bir inşa projesidir. Benzetmemizden yola çıkarak söyleyecek olursak, Kur'an Allah'tan insanlığa gönderilmiş bir mektuptur. Bu mektupta insanoğlunun iki cihan saadetinin formülleri kayıtlıdır.
Allah'tan kendisine gelen mektupla yüzeysel ilişkiye girenle damardan ilişkiye giren bir olur mu? Bir başka ifadeyle, Allah'ın insanlığa gönderdiği mektubu yüzden okuyanla özden okuyan bir olur mu? Veya vahyin sadece zarfıyla yetinip mazrufunu, yani içini merak etmeyen kimsenin vahye karşı ciddiyeti hangi sınıfa girer?
Netice şuraya geliyor: Eğer insan ilahi bir inşa projesi olan vahiyle ilişkisini yüzeysel tutmuşsa , ibadetlerle ilişkisi de yüzeysel kalmaya mahkûmdur. Yani Allah'tan gelen mektup hükmünde olan vahyin sadece zarfına bakmak, Allah'a yollanmış mektup hükmünde olan ibadetlerin içini de boş bırakmak demeye gelir. " ( Ramazan yazıları, M. İslamoğlu, sayfa 21 )
Millet olarak, böylesi mübarek bir ayı dolu dolu geçirmemiz gerekir. Gündüzleri Saim, geceleri Kur'an'ı tetkik, araştırma, her okumuş olduğumuz ayetlerin Türkçesini de öğrenmemiz, sebebi nüzulundan haberdar olmamız, emirlerini güncel hayatta yaşamakla kaim olmalıyız!..
Bilhassa, hatim okuyan hoca efendilerden özellikle rica etmeliyiz.. Mukabele sırasında hem Arapça metnini ve hemde Türkçesinin anlatılmasını, izah edilmesini rica etmeliyiz.
" Yapılacak şey belli: Ramazan'ı fırsat bilip onun varlık sebebi olan vahiyle candan yürekten bir ilişkiye girmek. Vahyin inşasına kendini açmak için, bedenin önceliğini akleden kalbe, iradeye ve ruha vermek.
Orucun maksadının bunu gerçekleştirmek olduğunu unutmamak. Daha Ramazan'a, çöküş dönemi Pera'sının Levanten kantocularının gözlüğünden bakmamak. Ramazan'a Levanten kantocuların gözüyle bakan, oradan " direklerarası" alemleri görür. Bu Allah'a yollamak için yazdığınız mektubu, kantocunun göbeğine yapıştırmaktır.
Müslüman şahsiyetin ve İslam medeniyetinin kurucu unsurlarından biri olan Ramazan'ın bu fonksiyonunu tekrar diriltmek onun Kur'an ayı olduğunu unutmamaktan geçiyor.
İmha edilmiş Müslümanca algı dünyamız inşa ve ihya edilemeyecektir. Kavramlar sıhhatine kavuşmadıkça, eylemler sıhhat bulmayacaktır." ( a.g.e. sayfa 22)
Sonuç olarak;
Gözlemlediğime göre bu yılki Ramazan ayında " Direklerarası" proğramların çok nadir olduğunu müşahade etmekteyim.. Umarız ki, Belediyelerimiz, böylesi mübarek bir ayı malayani, lakaydilik içerisinde geçirmez.
Çünkü, iftar, ibadet, hatim takipleri derken, " Kantocu"lara zaman ve vakit kalmamaktadır. Mübarek ayda eğlence yerine " Karagöz-Hacivat" oynatma yerine, Allah'a ubudiyyette bulunma proğramları, yardımlaşma, zekat, fitre, fidye , fakir-fukaraya iftar ettirme, nerede bir düşkün var ise, ona koşmamız, elinden tutmamız, gün ve geceleridir..
Elde Kur'an, dilde Kur'an, kalpte Kur'an'la ileri, ileriye doğru koşmalıyız. Koşmalıyız ki, Kur'anî emirden, hepten yoksun kitleler dirilsin, ölü ruhları yeniden canlılığa kavuşsun.
Ramazan geceleri, oruç gündüzleri, örnek zaman dilimleri olmalıdır. Bize ne " direkler arası" oyunlardan, eğlenmelerden, zaman kayıplarından. Bizlere aziz Kur'an kifayet etmez mi? Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın