PARMAK UÇLARINI ISIRMA !..
" Siz ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinip içinize almayınız. Onlar size zarar vermek için hiç bir çabadan geri durmazlar; dahası sizi zora sokan her şey hoşlarına gider. Kinleri ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha beter. Biz ( buna ilişkin) işaretleri sizin için ( işte böyle) açık ve anlaşılır kıldık; tabi ki eğer aklınızı kullanırsanız." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 118)
Ayeti kerime mealinden şu gerçeği anlıyoruz: Batn, " içini göstermek" ( Râğıb). Yani sırrınızı vermeyin. Düşman olmayan inançsızlara insani ilişkiye girileceğini ifade eder. Burada yasaklanan can dost, müttefik ve sırdaş edinmektir.
" Hadi siz onları sevip bağrınıza bastınız; ama onlar, ( kendilerine indirilen de dahil) vahyin tümüne inandığınız hâlde sizi sevmezler. Ve sizinle karşılaştıklarında " Biz de inandık" derler, fakat yalnız kalınca size olan kinlerinden dolayı parmaklarına diş geçirirler. De ki: Kininizle geberin! Allah, göğüslerin en mahrem sırlarını bilendir." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 119)
Yani: Siz onların peygamberine ve kitaplarına iman edersiniz, fakat onlar Kur'an'a ve Hz. Rasul'e (sav) iman etmezler. Mü'minler; Hz. Musa'ya, Tevrat'a, tahrif edilmiş, muharref bir kitap olmuş bile olsa, siz İseviliğe, Hz. Meryem'e, Hazreti İsa'ya kat'iyyen laf edemezsiniz.
Ama, onlar, Rasulullah'a karşı inatlarını daha da depreştirerek kinlerini kusarlar, aziz Kur'an'ın bir tek cümlesini bile kabul etmeyip, onu tahkir eder ve hakir görürler.
İsterseniz, tüm batı alemlerini geziniz, İsevi din mensuplarını görünüz, kesinlikle sizin hakkında bir tek iyi cümle, bir tek kelime bile etmeyecekler, sürekli ve daima muharrefde olsa, kendilerini dini emirlerini yaşamasalar da sizi küçük görecekler, sizin inancınıza hürmet göstermeyeceklerdir.
" Ayetin tasvirleri, ilk indiği gün gibi canlı ve yerli yerincedir. Ayetin işaret ettiği gibi, toplum mühendislerinin söz, söylem ve yazılarında İslam düşmanlıkları açıkça görülmektedir. Bunlar, küpün dışına sızdırdıklarıdır. Kendi içlerindeki asıl düşmanlığın boyutları , bu sızıntılardan tahmin edilebilir.
Ayetin önemli bir işareti de , kendilerini sevmedikleri halde, onlara muhabbet fedailiği yapan inananlaradır. Üçüncü olarak, kâfirlerin Müslümanlarla karşılaştıkları zaman " biz de inandık" deme gereği duymalarına dikkat çekilmektedir.
Bunu şöyle anlamak gerekir: Kur'an'ın zikrettiği bu zümre, herhangi bir basın-yayın organında, kamunun duyacağı şekilde konuşur ya da yazarken, mutlaka " ben inançlara karşı değilim; ben işte ( mesela) türbanın siyasal simge haline getirilmesine karşıyım! Benim çevremden şunlar şunlar da örtülüdür" şeklinde savunma yapmak gereği duymaktadırlar.
Bunların erkek versiyonları da ' benim dedem de hacıdır' gibi kalıp cüümlelerle, içlerindeki kini gizleme oyununa baş vururlar. İşte bu savunma refleksi , " biz de inandık" demenin bu çağdaki iz düşümüdür.
Ayetin çağlar üstü aydınlatıcı açıklaması devam ediyor: Kâfirler kendi aralarında kaldıkları zaman, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.Televizyon ekranından konuşurken, babaannesinin de yaşmaklı olduğunu söyleme gereği duyan özgürlükçü bir kadın, sokakta yürürken başörtülü bir kadınla karşılaştığı zaman boğulduğunu hissediyor, resmen boğuluyor. Parmak uçlarını ısırmanın bu günkü iz düşümü de işte bu temsil değil midir?
Gerek örtü üzerinden gerekse başka İslamî hayat tezahürlerinden parmaklarının uçlarını ısırmanın biçimleri ve ısıranların sayısı gelecekte çoğalacaktır. ' Parmak ucu ısırma' fantezileri geliştirilecektir mutlaka.
Tesettürlü mü'min kadınların sayısının artmasından dolayı ' boğuluyor gibi olmak' ve hatta boğulmak, bir insanın en demokratik hakkıdır. Madem ki ' özgürlük' , işte özgürlük. Dileyen burayı terk eder, dileyen ' boğuluyor gibi olma' hakkını kullanır, dileyen, yerküreyi terk eder, uzayda ( Rahman, 33) kendine tesettürsüz, İslamsız, namazsız , Kur'an'sız, alkollü, bol putlu bir dünya arayışına girer. ( Bu sözlerim umarım ulusalcı ' ya sev ya terk et!' diklenmesiyle karıştırılmaz). ( İktibas, Şubat 2008, say.21, A. Aaras)
Ne acı ki, dün ve bu gündür , Müslüman ülkemizde bu tür rezilikleri yaşanmakta, münafıkların, sarhoşların taarruzlarına maruz kalmaktayız. Bunların işleri güçleri, abdestsiz cenaze namazı kılmaları, yeri geldiği zaman ellerinde sarhoşluk şişeleri ile nara atmalarıdır.
Bilhasa, son günlerde bu tür acıklı, üzülecek durumlar aleni olarak işlenmekte, Müslümanlara hakaret edilmektedir. Bunların amaçları, sarhoşluk eylemi ayrı, dini ritüeller ayrı olarak icra edilmektedir.
Ülkemiz topraklarında sol cenahın eylemleri yaşamları tümüyle böyledir. İçki, dans, sarhoş olma, maziye küfretme hezeyanları ile dop doludur.
Netice olarak;
" Bilinmelidir ki Müslümanlar da kâfirleri gördükleri zaman içleri sürurla dolmamaktadır Fakat Müslümanlar kâfirlere, Kur'an ile inzar etmek görevlerinin bir numaralı objeleri gözüyle baktıkları için, kalmalarını daha çok isterler.
Kâfirler İslâm'la uyarılmış olsalar da, olmasalar da, mutlaka Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatını, merhamet kavramını zihinlerinin bir yerinde hazır bulundururlar. Bir de mü'minler şunu bilirler ki, insanların kâfir olma hakları vardır.
Herkes hesabını Allah'a vereceği için , boğulacak kadar karamsarlığa düşmeleri söz konusu olmaz. Nasıl olsa mülk Allah'ındır ve hüküm de O'nundur. Bir gün hükmünü verecektir.
Bu, insanların Allah'a, dinine ve peygamberine düşmanalık etmeleri, Müslümanları tasalandırmaz anlamına gelmemektedir. Müslümanların ilki olan Muhammed (sav) de çok üzülmüştü buna.
Lakin onun Rabbi, mealen, ne yani, bir tünel kazıp içine mi gireceksin, bir merdiven kurup, onları ikna edecek bir mucize mi getireceksin! ( En'am, 35) şeklinde uyarmış, rahat olmasını salık vermişti." ( a.g.d)
Son günlerde, ülkemizde bir vaveyladır kopup gitmektedir. Falan yere bir hanım efendi vali atanmış., hemde baş örtüsü varmış! türünden haberleri sık sık sosyal ağlarda görmemiz, okumamız mümkündür.
Oysa, şarapçılar, alkolikler, cünüp gezenler, mezhepçilik yapanlar, milleti anarşizme sürüklemek isteyerler ortamı kasıp kavurmaktadır. Aslında, bunlar azınlıktır, bu ülkede parmakla gösterilecek kadar azınlıktadırlar. Rabbim!.. Bunlara fırsat vermesin, bükülmüş bellerini bir dahaki doğrultamasınlar!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın