Özgürlüğünü Yitiren İnsan
"ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YİTİREN BİR İNSAN, AYNI ZAMANDA İNSANLIĞINI DA YİTİRİR."
" Zorlama dinde yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden seçilip ayrılmıştır. Şu halde kim şeytanî güç odaklarını reddeder de Allah'a inanırsa, kesinlikle kopmaz bir kulpa yapışmış olur. Zira Allah her şeyi sınırsız işitendir, her şeyi limitsiz bilendir." ( Bakara sûresi, âyet 256 )
Yüce Allah; bu ayeti kerimesinde dinde zorlamayı baskıyı kategorik olarak dışlar. Çünkü seçmenin olmadığı yerde iradeden, iradenin olmadığı yerde dinden söz etmek, bahsetmek abestir.
Yazımın başlığı, Fransız yazar Lâ Boete'ye aittir. Yerinde bir söz, alkışlanacak bir deyimdir. Ve bende La Boete'nin bu sözünü, yaşamış olduğumuz İslam dünyasına, Müslümanların hayatlarına bakarak alkışlıyorum.
Mezhep imamımız, büyük imam Ebu Hanife, özgürlüğünü yitirmemek, hür düşüncesini akamete uğratmamak için, zindanlarda yatmaya, zincirlere vurulmaya razı olmuş, ama yinede, gerek Emevi zorbalarının ve gerekse Abbasi krallarının sözlerine, baskılarına itibar etmemiş, böylelikle zindanda şehid olmayı tercih etmiştir.
Örneğin, yıllardan beri çile çeken, drama şeklinde yaşayan Suriye'nin mazlum Müslümanları, inançları uğruna ölmeyi bilselerdi, direnç göstermiş olsalardı, ne bebekleri " Aylan" deniz kıyılarına vurmayacak, ne Türkiye topraklarında himmete muhtaç olmayacaklardı.
Nede, son iki üç günden beri yaşandığı gibi, Yunan sınırlarında, Bulgar kapılarında, gavura " el aman" demeyeceklerdi. Aman Ya rabbi!..
Türkiye'yi tüm mağdurlar, çile çekenler üst edinmişler, Afgan'lılar, Irak'lılar, Suriyeli'ler sair ezilmiş Müslüman halklar, tarihin en feci, en meş'um günlerini, zaman dilimlerini yaşamaktadırlar.
Suriye topraklarında, şehirler, köyler kasabalar yerle bir edilmiş, "niçin siz Müslümansınız?" diye.. Bu garibanların tek günahları bir Allah'a inanmak, Resulu'ne tabi olmaktır. Sahabeyi kiramı candan sevmektir, Kur'an okumak, Kur'anî emirlerden yoksun yaşamamaktır.
Yıllardan beri, Türkiye insanı, bu mazlumları korumuş, kollamış, ifritlerin ellerinden kurtararak bağrına basmıştır. Bastı da ne oldu?
Geçen cuma gecesi, dua vaktinde üzerimize geldiler. Ve tam olarak 34 yiğit Türk askeri şehidi şüheda olur iken, 34 tane kahramanımızda yaralı ve gazi olarak hastane kapılarında beklemektedir. Oysa;
Şu günler, Yunan ve Bulgar kapılarını zorlayan Müslümanlar, yiğitçe, kahramanca, vatanları için, dinleri ve imanları için zulme karşı direnmiş olsalardı, tamamı birer Ebu Hanife olacak, hepsi birer Hz. Hüseyin ve torunları olacaktı.
Demek ki, La Boete'nin dediği gibi, özgürlüğünü yitiren insanlar, her şeylerini yitirmekte, hatta insanlıklarını da kaybetmektedirler. Sormadan edemiyorum: Ey Suriye'liler? Ey Irak'lılar ve sair ülke halkları, nereye kaçıyorsunuz? Bu kaçışınız nerede hitame erecektir?
Böylelikle, sizin gayeniz, amacınız dindarlık, Müslümanlık değildir. Anlaşıldı ki, siz Avrupa'ya adım atmakla, rahat edeceğinizi, huzur bulacağınızı zannediyorsunuz!.. Sizin için Suriye toprakları, vatan mefhumu, ata yurtları, anne-baba mezarları bir hiçtir.
" Hem Allah'ın ( akıl ve irade vermek suretiyle gerçekleşen) izni olmasaydı, hiç bir insan imana eremezdi! Ve O aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!" ( Yûnus sûresi, âyet 100 )
Hakikaten, kokuşmuş, çürümüş, mezellete düşmüş bir hayatı yaşamanın ne anlamı olabilir ki? Aklını kullanmamak, tüm sapmaların, rezilliklerin çıkış noktası olarak gösteriliyor.
Dinli, imanlı, vatansever Suriye'liler, Irak'lılar beni bağışlasınlar. Ama, öylesine Suriye'li tanımış oldum ki, mübarek cuma saatinde bile ağızlarında fosur fosur cuvara izmaritleri ile, cuma namazını eda etmek akıllarının kenarından bile geçmemektedir.
Hey gidi!.. Canına kurban olduğum Mehmetçikler!.. Suriye topraklarında, Suriye'linin ırzını korumak için çamurlarda namazlarını eda etmekteler, Tankın üstünde ezan okumaktadırlar!.. Var olsunlar, nur olsunlar!..
" Hiç şüphe yok ki, bu ilâhi kelamı insanlık için ( gerçek) bir amaca mebni olarak sana Biz indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse bu kendi lehinedir. Ama kim de saparsa sadece kendi aleyhine sapmış olur. Zira sen onların tercihinden sorumlu değilsin." ( Zümer sûresi, âyet 41)
Sonuç yerine;
Demek ki, vatan için, din için, bayrak için, ata diyarları uğruna ölmek, sadece Türk insanına mahsus bir yüce haslettir. Türk insanı, Türk askeri, özgürlüğünden ödün vermediği gibi, çevre ve komşu ülkelere de sahiplik yapmakta, onların ırz ve namuslarını korumakta ve kollamaktadır.
Ama, nerede o insanlar? Tüm bunları bir lütuf bilecek " Sağ ol, Türk askeri diyecek?" 34 yiğidimizi kara toprağın bağrına verir iken, hepimiz gurbet illerinde, göz yaşlarına boğulduk, göz yaşlarımızı tutamadık, göz yaşlarımız selsebil oldu!..
Demek ki, insan oğlu, özgürlüğün ne denlü kıymet olduğunu bilemezse, onlar için vatan, millet, camii, Mekke, Medine, ata diyarı olmak önemli değildir.
Bana göre, Suriye'li, Irak'lı biçare insanlar, yiğit olsalardı, ırzları için, vatanları için direnç göstermiş olsalardı, ne çapulçu, mezhepçi Beşşar Esed karşılarında direnecek, bunlarda vatanlarından ayrılmayacak " vatan cüda" olmayacaklardı.
Büyük komutan sahabei kiram Halid Bin Velid'in ruhaniyetinden özür diliyor, affedilmemi kaçak Suriye'liler adına istirham ediyorum. Çünkü, Halid komutan, Suriye topraklarında medfundur. Makamı cennet olsun. Yezid ve babası Muaviye'de Suriye toplarında kalmıştır. Sahabe anılır iken rahmetle, Yezid anılır iken Lanetle anılmaktadırlar. Varın siz okuyucular bunların arasındaki farkı tefrik ediniz!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın