ÖZE DÖNÜŞ HAREKETİMİZİ NASIL BAŞLATACAĞIZ?!..
" Kuşkusuz bu ( vahiy) senin ve kavmin için bir şeref ve itibar kaynağıdır. Fakat zamanı gelince hepiniz ( ona karşı aldığınız tutuma göre) hesaba çekileceksiniz." ( Zuhruf sûresii âyet 44)
" Hem kendilerine ilâhî mesaj gönderilenleri, hem de ( onlara) ilâhî mesajı iletmekle görevli olanları elbet hesaba çekeceğiz." (A'raf sûresi, âyet 6 )
Bu ayeti kerime meallerinden anlıyoruz ki, İslam adına, Kur'an adına sorumluluk üstlenmiş kimselerin işleri gayet zordur. Çünkü, gerek Rasulullah (sav) ve gerekse sahabe-i güzin hazeratı, gerekse tüm ümmet aziz Kur'an'ın okunması, anlaşılması ve emirlerinin bihakkın yaşanması ile vazifeli, sorumlu kimselerdir.
Maalesef, içerisinde bulunduğumuz çağda, sorumluluğu ilim adamlarına, ulemaya, alimlere bıırakıp, kendilerini mes'elenin ağırlığından, tebliğinden soyutlamak isteyen kitleler büyük yekun teşkil etmektedir.
Oysa, Makam sahibi Müftü, vaiz, hoca efendi mes'ele ile ne kadar mükellef ise, tarlasında, bağında, bahçesinde, çiftinde, çubuğunda, dairesinde, memuriyetinde bulunan kimseler de o kadar mes'ul ve sorumludurlar. Şu alıntı yazımda ifade edildiği gibi:
" Kur'an ve sünnetin potasında eğitiminialmış, disipline olmuş bir toplum ile bunun üstesinden gelebiliriz. Vahşi kapitalizmin tüketim çılgınlığından bu toplumun elinden tutup, sünnete dayalı sade bir yaşama ikna etmemiz gerekli.
Çünkü toplumun şu anda öncelikleri farklı, hassasiyetleri farklı ve duyarlılıkları farklıdır.Buna müdahale etmek gerekiyor. Önceliğimiz ne olmalıdır?
Öne dünyevi öncelikler çıkıyor ve olayın uhrevi boyutu atlanıyor. Allah Rasulü'nün Mekke döneminde cahiliye toplumuna en çok vurgu yaptığı konu, kıyamet ve ahiret konusudur. Tevhid, kıyamet ve ahiret.
Bu toplumda da sorunu çözebilmek için öncelikle Tevhid, kıyamet ve ahiret vurgusunun çok sıklıkla yapılması gerekiyor. El attığımız her şeye uhrevi bir boyut yüklenmesi lazım. Yoksa dünyevî dediğimiz pozitizmin ve rasyonalizmin etkisi ile her şeye akılcı, dünyacı, çıkarcı, fırsatçı bakmak, insanları bloke ediyor.
Dünyevileşme toplumun idrakini ve algısını dondurmaya başlıyor. İşte bunu aşabilmek için özellikle uhrevi boyutu öne çıkarmak yani ölümü gündemleştirmemiz gerekiyor.
Çünkü bu toplum çok hep bu tarafını düşünür hale geldi. Ölüm ötesi gerçekleriyle yüzleşmek istemiyor. Gündeme ölüm alındığı zaman insanda aranan denge gerçekleşecek ve bunun ürkütücü şey olmadığı anlaşılacaktır.
Birey hesap günü endişesi ve düşüncesiyle adımını atarken düşünerek atacaktır. O insanın azgınlık ve taşkınlık ile isyana gitmesi bu şekilde önlenmiş olacaktır.
Bununla ilgili aslında daha kapsamlı proğramlar gerekiyor. Ama formel eğitim dediğimiz resmi eğitim alanları zaten insanların iflas etmesi noktasında uğraş gösteriyor. Zihinleri çelme noktasında - ben buna büyülemede diyorum- büyük ir sihir devreye giriyor." ( Vuslat, R. Kayan, Haziran 2008, say. 37)
Hakikaten, İslam insanları, ölüm ve ötesini, hesabı, kitabı, mahşeri, hesap vermeyi düşünmemek için her türlü imkana yaklaşmakta, ölüm ve ahireti unutturacak, , savsatlatacak her ne kadar umursamzlık var ise onu gündeme taşımaktadır.
Ye, iç, eğlen, keyif sür, renkli dünyanın cicili, bicili büyüsüne kendini kaptır, öylece son nefese kadar hayatını renkli geçirmiş ol. tez ve düşüncesi, Müslümanların ölümden, uhrevi düşünceden kaçmalarına, firar etmelerine sebep olmaktadır.
" Bu büyüyü bozacak nedir?
Toplum şu an resmi ideoloji tarafından büyülenmiştir. Toplum medya üzerinden , okuma üzerinden, sokak üzerinden büyüleniyor. İşte bu büyüyü bozacak âsay-ı Musa'ya ihtiyacımız var.
Yani " Firavun zamanındaki sihirbazların büyüsünü bozan nedir?" dediğimizde " Musa'nın asası" olarak yanıt veririz. Bugün bu büyüyü bozacak olan da Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'dir.
Yani vahyi ne kadar idrak edersek ve vahyi ne kadar gündemleştirirsek, âsay-ı Musa'dan çok daha etkili bir şekilde bugünün büyüsünü bozarız. Ama bunun için de vahiyle kimliklerini netleştirmiş , sahihleştirmiş hanif ve halis mü'minlerin misyonlarını sürdürmeleri ve tamamlamaları gerekiyor." ( a. g. d. s 37)
Netice olarak;
Üzülerek ifade etmeliyim ki, çağımız Müslümanları hızlı bir şekilde vahşi kapitalizmin uşağı olmak için, onun insanlığa sunmuş olduğu geçici, keyif verici zevklerden yararlanmak için can atmaktadır.
Kur'an, Kur'anî emir, Kur'an ve çağ denildiği zaman, çoğu kesimlerin yüzleri ekşimekte, sanki tepelerine balyozlarla vurulmuş bir hale dönmektedirler.
Demek ki, her şeyimiz, her halimiz göstermelik, aldatıcı ve düzeysizdir. Namazımızda, okumuş olduğumuz Kur'an'da, Orucumuzda, Haccımızda " el gördülük" misali yapılmaktadır..
" Dostlar bizi pazarda görsün" misali, adımız hacı olsun, ama haccı içimize sindirememe, oruçlu olalım ama, orucun vermiş olduğu manevi ağırlığı kabulllenmeme gibi bir fakirliğin, bir biçareliğin içerisinde boca olmaktayız.
Yani, inandım de inancın gereğini yerine getirme!.. Müslümanım deme, Müslümanlığın emirlerinden süratle uzaklaşıp, dünyevi hesaplar, çıkarlar peşinde koşmak!..
Son sözler olarak diyorum ki, öze dönüş hareketimizi başlatma zamanımız gelmiş ve geçmektedir. Rasulullah (sav)'in yaşamış olduğu İslam'ı yaşamak için daha ne kadar bekleyip, tembel tembel ömrümüzü heba edeceğiz?.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın