OSMANLI'NIN SÜTUNLARI !..
" Siz, insanlık adına çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyi ve doğru olanı teklif eder, kötü ve yanlış olandan sakındırırsınız; zira Allah'a güvenip inanırsınız. Eğer kitap ehli de güvenip inansaydı, haklarında hayırlı olurdu. Onlardan ( Allah'a) güvenip inananlar varsa da, çoğunluğu yoldan çıkmıştır." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 110 )
Asr-ı Saadetin parlak, mümtaz, unutulmaz, örnek döneminden sonra, inkıta uğrayan İslam; kendisine güç ve destek olacak bir kuvvet, bir nesil bekliyordu. Emeviyye; isteneni yapamamış, Abbasi'ler yer yer dökülmüş ve sonunda halife ünvanından başka ellerinde bir imkan kalmamıştı.
İslam'ı ve onun yüce kitabı Kur'an'ın emirlerini, dünyanın dört bucağına taşıyacak, götürecek bir kuvvete, yep yeni bir dinamizme ihtiyaç vardı. Ve o kuvvet nihayetinde, Allah'ın lütfu ile " fevc fevc" bu aziz dinle müşerref olarak, üstlendikleri kutlu misyonu, aziz İslam davasını dünyanın her tarafına aksettirdiler. İşte, o kutlu millet Müslüman Türk milleti oldu!..
Bu aziz millet evlatları, Anadolu topraklarını baştan başa İslam'la, İslami eserlerle yoğurdukları gibi, Balkanlar, Batı ülkeleri de bu hayırlı gidişattan fevkalade bir şekilde nasiplenebilmiştir.
Her nereye gitsem, orada karşıma bir " Türk izi!" çıkmaktadır. Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Macaristan, Mohaç ovası, Lehistan, Avusturya ve taa Münih yakınları!.. Sebil, bir anıt, camii, külliye, kervarsaray, ve türbeler!..
İsterseniz, Doğu'ya gidiniz.. Bağdat'ı, Basra'yı, Kerbela'yı, Çaldıran'ı, Kafkasları görünüz. Hindisztan'a uzanınız. Pakistan insanı ile müşerref olunuz. Daha olmadı Çin seddine çıkınız, Orada Kürşad'ı ve kırk Çerisini göreceksiniz!.. Ya Semti Harameyn'e ne demeliyiz?
Osmanlı'nın sütunları !..
" Sırtımı beyaz mermer sütuna yaslamış, siyah örtülü muazzam yapıyı ve etrafında ahenkle tavaf eden kalabalığı izliyorum. Rengi, dili, ülkesi, kültürü farklı ama dini, ilahi, peygamberi, kitabı, kıblesi tek ve aynı , kimi ihramlı kimi ihramsız binlerce müminin dua ve yakarışlarına kaptırmışım kendimi.
Derken, sol omzuma dokunan bir elle gayriihtiyari irkildim ve elin sahibine döndüm. " Türkiyeli kardeş nasılsın?" üzerindeki şalvar kamisi, başındaki beyaz takkesi ile bir Pakistanlı olduğunu tahmin ettiğim soru sahibine soruyla mukabele ettim:
" Evet, sen de Pakistanlısın galiba?" Başını tebessümle salladı ve " Evet." dedi. " Nerden bildin Türk olduğumu?" diye sordum. " Pakistanlılar için sizi bilmek zor değil." dedi ve devam etti:
" Şu sütunun tepesine bak. Yukarıdaki kabartma yazıları görüyor musun?" Başımı eline yapıştırıp işaret parmağının hizasına baktım. Beyaz mermer sütunun tepeye yakın yerinde beyaz bir kabartma vardı. Oturduğumuz yerden okunması imkânsızdı.
" Evet, görüyorum." dedim. " Bunlar Osmanlıların sütunları. Ben Osmanlı'ya aşığım. Biliyor musun benim baba tarafım da TÜRK!" ona iyice dönüp " Nasıl yani?" deyivermişim. " 500 sene kadar önce bir Türk birliği Hindistan'a gelmiş, bazı Türk askerleri orada evlenip kalmış. Ben ve sülalem oradan geliyoruz. Benim adım Muhammed Han.
Ta o günlerden geliyor Han ismi. Çocuklarımın hepsinin isimlerine ' Han' ekledim. Onlar büyük büyük büyük dedelerinin bir Türk olduğunu bilir. Bu bilgiyi nesilden nesile aktarırız."
İstanbul'a defalarca gelmiş. Cep telefonunu çıkardı ve fotoğrafını çektiği ne kadar padişah tuğrası varsa teker teker gösterdi hepsini. Sonra da mavi gözlü torunun resmini." Torunumun göz rengine dikkatli bak!"
Suudi Arabistan'a 36 yıl önce gelen ve otobüs şoförlüğü yapan Muhammed Han yakında emekli olup vatanına dönecekmiş. " Onları da getirsem, burada aç kalırdım. Aldığım maaşın yarısından fazlasını Kefil'e verir geçerdim."
Nihayet ayrılık vakti gelip de vedalaşmak için ayağa kalktığımızda " Adnan kardeş, açsan seni yemeğe götüreyim" dedi gülen gözlerle. Bu sıcak teklife daha sıkı sarılarak karşılık verdim, teşekkür ettim ve ayrıldık." ( Diy. Ayl. dergi, Prof. Dr. A. Bülent Baloğlu, Mayıs 2019, sayfa 58-59)
Ne hazindir ki!..
O sütunlar, bir bir yıkılmakta, o tuğralar bir bir yerlerinden edilmektedir!.. Yobaz, bencil, Osmanlı hasımlığı yapan Suudiler tarafından!.. Ecyad kalesinden ve tüm Osmanlı eserlerinden, kitabelerinden, tuğralarından ne haber? Onun içindir ki;
" Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl millet mişizi;
Gelmişiz dünyaya milliyyet nedir öğretmişiz!
Kap karanlıkken bütün âfâkı insaniyyetin,
Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin!" ( Akif)
.....
Hüsrana bakınız ki, bu gün, yer yüzü milletimizi aramakta, yıldırımlar gibi kükreyen, at sırtlarında taa dünyanın orasına burasına medeniyyet, ihtişam götüren aziz Türk milletini!..
Sonuç olarak;
Yukarı satırlarda geçen cümleleri, kelimeleri abartılı bulan, okuyan dostlarımıza bir tavsiyem olacaktır: Batı'nın, orasından burasından memlekete tatil yapmak için karayolundan gelen dostlardan ricam, Viya, Budapeşte şehirlerinden itibaren, Türk'ün at seslerini beyinlerinde, kayıp ve gönüllerinde çanlandırarak duymalarıdır!..
Arz'ın bir hayli kesimini ele geçirmiş iken, nasıl kaybettiğimizi, nasıl bir rahat ve rehavete daldığımızı da düşünmelerini!.. Yani, Osmanlı'nın kuruluşunu, Yükseliş dönemini, duraklama halini ve çöküşünü iyice okumaları ve ibret almalarıdır.
Bu gün de, 82 milyonu bulmuş bir milletimiz mevcuttur.. ABD'nin, Batı'nın tüm toslamalarına, engellemelerine, kalkınmasına, ilelemesine, anarşizmle, Fetö soytarısı ile önlemelerine ve takoz olmalarına binaen, bu kutlu insanlar, ülke ve millet yeryüzünde göz doldurmaya devam edecektir..
Maalesef, dört asır; iyilik, insanlık, medeniyet, sulh ve sekine götürdüğümüz Ortadoğu ülkeleri bu gün bize hasım kesilmiş, aleyhimizde bin bir gaile çıkartarak, " TÜRK" isminden , varlığından korkmaktadırlar.
Rabbim!.. Milletimize; huzur, barış, anlayış, kardeşlik ihsan buyursun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın