Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

OSMANLI HAFTASI

OSMANLI HAFTASI VE ACI TATLI ASIRLARI UNUTMAMAK!..      

" Böylece O sizi onların arazilerine, yurtlarına ve mallarına mirasçı kıldı, dahası ayak basmadığınız bir nice toprağı  da ( vaad etti): zira Allah her şeye kadirdir." ( Ahzab sûresi, âyet 27 )
     Aziz Kur'an'ın zikredilen ayeti kerimesinden yola çıkarak, 623 yıl gibi bir zaman diliminde yaşamış ve sonunda hıçkırıklarla, ağıt sesleriyle tarihin derinliklerine gömülmüş bir devletten, yani cihan imparatorlyuğundan bahsedeceğim. 
     Osmanlı cihan imparatorluuğu; Bosna'dan Yemen'e, Kafkasya'dan Kırım'a kadar, Anadolu, Afrika, Ortadoğu topraklarını sinesine katmış, güzel bir şekilde idare etmiş bir imparatorluk!.. 
      Lakin, Osmanlı'nın beyin yapısı, fikir kuvveti, tarzı, metodu ve süre geldiği sosyal hal, tamamen klasik, gelenekçi bir yapıya oturtulmuş, söz konusu bu yapı nihayetine kadar devam ede gelmiştir. Örneğin;
      Tarih kitaplarının yazdığına, hatiplerin anlattığına göre, Osman Gazi, bir eve misafir olmuş, yemeğini yemiş, ağırlanmış ve istirahata çekilmiştir. Bir de ne görsün!.. Duvarda Kur'an bulunmaktadır. Osman gazi, sabah oluncaya kadar Kur'an'a saygısından ötürü, diz üstü çökmüş ve sabaha kadar öylece öylece beklemiştir. 
     Allah aşkına!.. Bu iş midir? Aziz Kur'an okunmak, emirleri yaşanmak için inzal olmuş iken, Osman Beyin yapmış olduğu saygıyı, Kur'an'a hürmeti nasıl  değerlendirmeliyiz?
      Böylesi, tarihi meselleri, merhum Tahir Büyükkörükçü hoca da, ballandıra ballandıra anlatır ve anlatım tarzı geriden gelen hoca efendi oğluna da geçmiştir.. 
       Evet, Osmanlı'nın kuruluş, yükseliş ve çöküş dönemini iyi okumamız, çok güzel dersler çıkarmamız lazımdır. Nasıl oldu da, 22 milyon metre kare toprağa sahip imparatorluk mahvı perişan oldu, ayaklar altında süründü?
      Osman Gaziyi, Yıldırım'ı, Fatih'i, Yavuz'u, Kanuni'yi rahmetle anar iken, Ebussuud efendiyi, Zembilli Ali efendi gibi vesair ulemayada dua etmeden geçemiyeceğim. Ama, imparatorluğu çöküşe götüren, gerileme devrinde, Lale bahçelerinde zevkü sefaya dalanları da "Allah  affetsin" diye duada bulunuyorum. 
     Maalesef, tarihi çok az okuyoruz!.. Cemal paşayı, Enver paşayı ve Talat paşayı büyüttükçe büyütüyor, onların komitacılığını hiç gündeme almıyoruz.  
      Prof. Ahmet Şimşirgil hocayı dinledim. İhtilalciliği, komitacılığı anlatıyordu. Rahmetli Türkeş'in, niçin 13 arkadaşı ile sürgün edildiğini anlatmıştı. 
      Haklı söze, güzel anlatımlara ne diyebiliriz ki?.. Merhum Türkeş, her ne kadar 27 Mayıs ihtilalinde , Radyoda ilk konuşmayı, ihtilali duyuran bir kudretli Albay olmuş olsa da, hayatı boyunca ihtilale, komitacılığa karşı çıkmış bir vatan evladıdır. Çünkü,
     Osmanlının yıkılışına komitacılık sebep olmuş, çöküşüne darbeci paşalar alkış tutmuşlar, 31 Mart ihtilali ile, II. A. Hamid han, tarihin derinliklerine gömülmüş gitmiştir. Komitacılık, ihtilal seansları bitmemiş, 27 Mayıs olmuş, darbeci solcu subayların gözlerine çirkin görünen 14'ler, her biri bir yere sürgün edilerek, ihtilalin çirkinliğini, başbakanı bir hiç uğruna idam ettirerek kutlamışlardır. 
     Merhum Türkeş, 12 Eylül darbesi sonunda 4,5 yıl mahpus kalmış, ama, hayatı boyunca tüm darbecileri nefretle, buğuzla karşılamış, hatta, iki defa ihtilale teşebbüs eden Albay Aydemir'e de karşı çıkmıştır. 
     Hülasa, imparatorluğu sona götüren, elde kalan bir İstanbul şehrini bile İngilizlere teslim eden zihniyeti iyi bilmeli, çok iyi tanımalıyız!.. Ermenilerin ayaklanması, Rus'un Yeşilköy'e kadar gelişini, Yunan densizlerinin Ankara Polatlı yakınlarına kadar sokuluşunu , Rus'un, Doğu bölgemizde taş taş üstünde bırakmadığını iyi anlamalıyız. 
      Bu günde, aynısının tıpkısını yaşamak, görmek, müşahade etmek isteyen zihniyet mensupları bulunmaktadır. Kışlasına, karargahına çekilmiş, işini yapmakta olan kahraman ordumuzun yine sokaklara taşmasını, eline silah almasını arzu eden " mezhepçi" bir ekalliyet bulunmaktadır. 
      Sonuç yerine,
     Osmanlı imparatorluğunda, din, inanç, düşünce, mezhep özgürlüğü bulunmakta iken, bu özgürlüğü günümüz dünyasında en kalkınmış ülkelerde bile görmemiz mümkün değildir.
     Fransa ülkesinde, Müslümanların okumuş oldukları ezana, mabedlerine, Kur'an'larına hakaret edilir iken, bu tür ahlaksızlığı " fikir özgürlüğü" namına yapmaktadırlar. 
     Aynı Fransa, Kanuni, döneminde Osmanlı'ya  el açarak dilencilik yapar iken, sonraki dönemlerde, yani çöküş anlarında zoraki haraca dökmüşler, en son haracın  kalanı da 1953 yılında Başbakan Menderes tarafından ödenmiştir.
      Sanırım, Osmanlı, bu günkü Fransa'nın,Batı ülkelerinin yapmış olduğu çirkinliği icra etmiş olsalardı, vallahi, billahi bu gün Batı'da, din olarak bir tek İslam dini bulunur ve kalmış olurdu. 
      Ama, Osmanlı atalarımız, fethettiği ülkelerde hiç bir insanın mezhebine, Katolikliğine Ortodoksluğuna, mülhidliğine. Luterizmine karışmamış. herkes özgürce, rahat şekilde yaşayıp hayatlarına devam etmişlerdir. 
       Son olarak, Osmanlı haftasının, iyi idrak edilmesini, fevkalade bir şekilde anlaşılmasını istirham ve rica  ederim. Selam ve dua ile..
     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın